Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Mart 2020

Bin gün değil, Bir ömür…

Kadın, tarih boyunca çeşitli toplumlarda ve inanışlarda farklı statülerde bulunmuş, zaman zaman konumu, zaman zaman kişiliği tartışılmış, fakat hiçbir zaman ona gerçek değeri verilmemiştir. Ne zaman ki İslâm Dini geldi… Kadın işte o zaman toplum içinde hak ettiği mevkiye geldi.

Meselâ; Eski Yunan’da kadınların hiçbir politik hak ve yetkileri yoktu.

Roma’da kadınlara kamu hukuku alanında hiçbir hak tanınmamıştı.

Bütün Budist ekollerde önceleri kadınların erkeklerden daha aşağı oldukları, dolayısıyla yüce mertebelere ulaşamayacakları kabul edilirken sonraları bu inanış nispeten değişmiştir.

Eski Türkler’de kadın diğer kavimlere göre daha iyi bir konuma sahipti.

Yahudilikte kadın, erkeğin kaburga kemiğinden ve onun yalnızlığını gidermek üzere uygun bir yardımcı olarak yaratılmış, cennette yasak meyveyi yemesi ve eşine de yedirmesi sebebiyle emre itaatsizliği yüzünden cezalandırılmış, yasak meyveyi Âdem’e yedirerek onun cennetten kovulmasına, böylece insan neslinin günahkâr olmasına sebep olmuş kişidir. Yahudilikte kadınlar cemaatten sayılmazlar ve cemaatle ibadete iştirak edemez sadece uzaktan izleyebilir, cenaze merasimine katılamaz ve kadının şahitliği geçerli değildir.

Ortaçağ Hristiyan dünyasında kadın ve evlilik öylesine kötülenmiştir ki Mâcon Konsili’nde kadının ruhunun olup olmadığı tartışılmış, XII. asırdan itibaren Batı’da büyücü ve cadı avı başlamış, pek çok kadın cinlerle ilişkisi olduğu iddiasıyla yakılmış veya suda boğulmuştur. Ortaçağ boyunca Hristiyan dünyada, kadın ikinci derece varlık olarak görülmüştür.

Kadınlar Cahiliye toplumu içinde de ikinci derecede bir yere sahip kişilerdi. Kız çocuklarının ailenin ve kabilenin imkânlarını tüketmesinin önüne geçmek ya da kabileler arasındaki baskınlarda yabancıların eline geçmesinin vereceği utançtan kurtulmak için nadiren de olsa kendi ailesi tarafından öldürülmesi de bunun bir kanıtını teşkil eder.

Tarih boyunca kadına gerek aile hayatında gerekse siyasî, hukukî, sosyal ve ekonomik alanda gerçek değerini İslâm Dini vermiş, insan olması bakımından kadını erkekle eşit bir varlık olarak kabul etmiştir. Allah insanları daha huzurlu ve mutlu bir hayat sürmeleri için çift yaratmıştır. İslâm’da kadının aslî günahı yoktur. Erkek olsun kadın olsun her doğan kişi günahsız doğar, sonradan işlediği fiiller sebebiyle sorumlu olur. Kadın Allah’ın kulu olması bakımından erkekle eşit seviyededir; dinî hak ve sorumlulukları da aynı düzeydedir. Hz. Peygamber’in kadınlara yönelik sözleri ve uygulamaları İslam’ın çizdiği bu çerçeveye uygundur.

İslâm tarihinin ilk dönemlerinde kadınlar siyaset alanından bütünüyle uzak değildiler. Hz. Peygamber’in zaman zaman sahâbîlerden dinî-siyasî taahhüt mahiyetinde aldığı biatlara kadınlar da iştirak etmiştir. İslâmiyet’in kadınının sosyal statüsünde köklü değişiklikler meydana getirdiği şüphesizdir. Hz. Ömer’in, “Doğrusu biz Câhiliye devrinde kadınlara önem vermezdik, nihayet Allah İslâm’ın gelişiyle kadınlar hakkında ayetler indirmiş ve birçok hak tanımıştır” sözü, İslâm öncesi dönemin genel kadın anlayışını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

İslâm dünyasında çok erken dönemlerden itibaren şair, mutasavvıf ve âlim kadınların yetiştiği bilinmektedir. Öte yandan İslâm tarihinin hemen her döneminde kadınların siyasî hayatta etkin rol aldıklarının örnekleri de çokça vardır.

Osmanlı Devleti’nde kadınların konumu bu minvalde devam etmiş, kadının sosyal ve ekonomik hayatındaki gelişmeleri hızlandırmış, bunu da hukukî hayattaki değişmeler izlemiştir.

Cenneti annelerin ayakları altına seren İslam Dini. kadına en güzel makamı vermiştir.

Kız iken, kardeş iken, eş iken ve anne iken bizim en kıymetlimiz olan kadınlarımız değil bir güne bir ömre sığmayacak değerdedir vesselam.