Bilmem yanılıyor muyum!
Avrupa'nın içerisinde yaşanan iki büyük savaş, Washington'un
patronluğuyla sonuçlandı. BRETTON WOODS ‘dan sonra ise Amerika, tam manasıyla
imparatorluğunu ilan etti. Nitekim rezerv para statüsü kazanan Dolar, her
devleti Amerika’ya bağlamayı bir şekilde başardı. Artık Dolar'ı olmayan hiçbir
ülke, banka hatta kurum kalmıyor, Petrol ve doğalgaz gibi ihtiyaçlar yine DOLAR
ile işlem görüyordu.
Amerika’nın askerden ziyade para ile nüfuz etme planı, bir
süre böyle devam etti. Bir süre diyorum!
Çünkü parayı elinde tutanlarla yaşadıkları KIRILMA (11 Eylül
İkiz Kule saldırılarıyla), sonraları
aralarında bir GÜÇ MÜCADELESİNE evirildi. Derken, bunun
Amerika’ya yansımasının, kısa sürede “DEVLET-SERMAYE” temelinde biçimlendiğini
izledik. Devlet tarafını temsil eden Cumhuriyetçiler Pentagon, dinci lobiler,
bazı silâh, enerji ve makina-kimya girişimcilerinden destek alırken; sermaye
saflarındaki Demokratlar, finans güçleriyle birlikte hem ABD-Çin, hem de ABD-AB
kardeşliği güden bir politika sürdürdüler. Bu çatışma dünyanın tepesine ise;
Çin ve bir takım AB ülkesini (Almanya, Fransa…vb) üst edinen küresel
sermayedarlar, karşılarında da AMERİKAN DERİN DEVLETİ ile BUCKİNGHAM SARAYINA
BAĞLI İngiltere şeklinde aks etti.
Bu bağlamda Avrasya'da da, Afrika'da da, Ortadoğu'da da
bahsettiğimiz İKİ GÜRUHUN, mücadelesinden kaynaklanan bir iklim hüküm sürdü.
Ama gelin görün ki stratejik konumu, bölgesel misyonu ve yükselen gücü
vesilesiyle, Türkiye planları adına her İKİ TARAFIN da rüyalarını
süslemekteydi. Zira Türkiye’yi KONTROL EDEN yahut en kötü ihtimalle YANLARINA ALAN
tarafın, diğerine üstünlük sağlayacağından en ufak bir tereddütleri yoktu. O
yüzden de PKK’dan tutunda DEAŞ’a kadar, bölgedeki bütün terör örgütlerini
başımıza bela etmeyi denediler. Bunu Reina saldırısı, Atatürk Havalimanı
baskını, Dolmabahçe patlaması…vb. terör olayları pekiştirdi. Finali ise 15
TEMMUZ ile yaparak, TÜRKİYE’NİN KOORDİNATLARINI değiştirmeye soyundukları
aşikâr.
Bu kadarla da yetinmediler elbette. İstediklerini
alamayınca, bu sefer de zaman zaman uyguladıkları PARA KARTINI ellerine aldıkları
malumunuz. Öyle ki dış kaynaklı bazı finans oyunlarına açıkça başvururlarken,
DOLAR ve EURO baskısı uygulamaktan da hiç geri durmalar. Amaç mı? Döviz kuruna
ve faize hükmederek, borçlandıracakları Türkiye'nin, söz dinlemesinden başka
bir şey değildi muhakkak… Trajik olan ise bunu içerideki bazı mahfillerin
görmemesi, görse de susmalarından ibaretti… Yoksa büyük resmi görüp doğru
analiz edenleri, “YİNE Mİ DIŞ GÜÇLER” sözleriyle alaya almaları üzerine daha ne
söylenebilirdi ki!..
Fakat Türkiye, son yıllarda çıtayı yükselttiği BAĞIMSIZLIK
ADIMLARINDAN asla taviz vermedi. ÜLKENİN ÇIKARLARI adına, bazen farklı
ülkelerle KISMİ işbirlikleri yaptı tabi ki. Lakin dümeni, onlara kesinlikle
teslim etmedi. Çünkü Türkiye YÜZYILIN YÜRÜYÜŞÜNÜ başlatmıştı bir kere. Keza
İran sınırından itibaren Irak, Suriye, Akdeniz, Ege, Libya, Afrika hatta
Kafkasya’da, izlenen her siyasetin özünde bunu ispatladığımız tartışılmaz.
Savunma sanayi, sağlık, yerli oto, bağımsız dış politika derken; sondaj
faaliyetlerinden enerji sağlayarak, tüm hayallerini bir anda suya düşürdüğümüzü
ise saymıyorum bile… Artık geriye, son bir argümanları kalmıştı. Bunu ise
“ERDOĞAN DÜŞMANLIĞI” şeklinde, piyasaya sürdükleri inkâr edilemez. Ne alakası
var demeyin sakın! Siz hiç bir Amerikan seçiminde, adayların “Türkiye
Başkanını” seçim malzemesi yaptığını, duydunuz mu Allah aşkına… Peki, Fransa,
Almaya, Avusturya, Hollanda seçimlerinde… Joe Biden’ın, geçenlerde gündeme
düşen ifadeleri de mi, zihninizde bir şeyler canlandırmıyor yoksa? Hadi onları
bir yere kadar anladık! Sosyal medyadan benzer şeyleri sarf eden, içimizdeki
ideolojik tiplere ne demeli? Karadeniz’de keşfedilen gaz rezervinde dahi, MİLLİ
SEVİNCİMİZE ortak olmamaları sizce de manidar değil mi? Bırakınız sevinmeyi,
Ülkemizin cari açığının kapanacağını ve Türkiye’nin şahlanacağını bilmelerine
rağmen, bunu
SULANDIRMA yoluna gitmelerini nasıl tarif etmeli o zaman?
Bizim ki de laf… Oysa plan, gayet açık ve net… Zira her şey “ERDOĞAN’I DEVİR,
TÜRKİYE’Yİ DURDUR” tezinin, ete kemiğe bürünmüş halini yansıttığı şüphesiz.
Şayet yanılıyorsam, hiçbir zeminde yan yana gelemeyecek ülkelerin, uluslar
arası kurumların, ideolojilerin ve kişilerin, bu minvalde aynı cephede yer
almasını, lütfen biri bana izah etsin…
NOT: Karadeniz’de keşfedilen büyük gaz rezervi vesilesiyle,
başta Sn. Cumhurbaşkanımız olmak üzere, emeği geçen herkesi yürekten
kutluyorum. Darısı Akdeniz’in başına… Allah o günleri de göstersin inşallah…