Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

13 Şubat 2014

Bilinen Denklemde Oyunbozan Toplum

Abdulbaki DEGER

[email protected]

Türkiye'nin siyasal gündemini meşgul eden Hükümet-Cemaat gerilimi, hız kesmeden devam etmektedir. Hükümet tarafında ilk günlerde yaşanan şaşkınlık hali nispeten atlatılmış gözükmektedir. Başbakanın sert söylemi dışında tarafların taşıdıkları gerilim, kamufle edilmiş olsa da teyakkuz halinin devam ettiği bariz bir şekilde hissedilmektedir. Emniyet ve yargıdaki mobilizasyon Hükümet uygulamaları ile devam ederken, Cemaat kanadında Fetullah Gülen'in dini sohbet havasına büründürülmüş siyasal konuşmaları kamuoyuna yansımasa da yazılı ve görsel medyadaki yüksek özgüvenli duruşun varlığı muhafaza edilmektedir. Önümüzdeki seçim sürecini kuşatacak bir çatışma atmosferinin zemininin üretildiği bu düzlemde, geleceğe ilişkin projeksiyon tutmak olabildiğince güç görünmektedir.

Pek çok iç ve dış güç merkezinin doğrudan ya da dolaylı içerisinde yer aldığı bu cepheleşme sürecinin analizinde ağırlık merkezini oluşturan "rüşvet-yolsuzluk" ile "darbe" girişimi söylemleri arasında "manipüle edilebilir meşruiyet kaynağı" bir güç olarak adı geçen "toplum"un altını çizmekte yarar vardır. Geçen haftaki yazımın sonunda, "toplum"un önemine ilişkin ünlü "Gladyatör" filminden bir replik kullanmıştım: "Roma'nın kalbi sarayın mermer duvarları arasında değil, arenanın kızgın kumları arasında atmaktadır." Yapılan tartışmalarda sürekli olarak güç ve etki merkezleri; iç ve dış siyasal aktörler, ekonomi çevreleri, lobiler sıralanmakta, toplum ise yukarıda değindiğim gibi nihayetinde bu güç oyunundaki aktörlerin hünerleri ile kontrol altına alınıp iradesi yönlendirilen edilgen bir nesneye indirgenmektedir. Özellikle Hükümet'e dönük bir cephede kendilerini konumlandıranların, seçim sandığına ilişkin küçümseyici yaklaşımları, "Ak Parti kapatılmalı" söylemi, dış politikaya dönük eleştirileri (bir taraftan İran ile ilişkiler, diğer taraftan paradoksal şekilde El Kaide ile irtibatlandırmalar, Avrupa Birliği, İsrail, Çözüm Süreci vs.), ekonomik istikrara doğrudan ya da dolaylı etkisi olan hamleleri dikkate alındığında toplumun rafine bir teslimiyete doğru sürüklenmek istendiği görülecektir. Geniş boyutları, bağlantıları olan "Organize İşler"in nihai hedefi, toplumu siyaseti savunamaz bir noktaya çekerek hükümeti desteksiz bırakmak ve olabilirse şayet kendileri için toplumsal bir destek temin etmektir. Hükümet toplumsal desteğini yitirdiğinde, kendileri için ister toplumsal destek olsun (ki olursa daha iyi olur) ya da olmasın her halükarda iktidar alanının açılacağına ilişkin bir hesaplamanın yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bürokratik mekanizmalar eliyle yürütülen operasyonda daha önceden biriktirilip perakende şekilde servis edilen kasetler, kontrolsüz bir şehvet eşliğinde iktidar kapılarını açan altın anahtar olarak toplumsal desteği çözmeyi hedeflemektedir.

"Demoklesin Kılıcı"' Rüşvet ve Yolsuzluk

Bu denklem yani siyasetin siyaset dışı ve meşru olmayan kanallar üzerinden tanzim etme, siyasi tarihimizin en çok bilinen ve en işlevsel olan çözümlemesi üzerine oturmaktadır. İş bitirme kapasiteleri yüksek olan aygıtlar ve eylemler aracılığıyla siyasal aktörlerin kuşatılması durumunda iktidar tesis etmenin vasatı da yakalanacaktır. Bugünkü koşullar içerisinde de bu denklemin, iş görme kapasitesi yüksek olan denklemlerden birisi olarak algılanması mümkündür. Ancak bu denklemde yanlış okunan ya da göz ardı edilen iki temel belirleyici faktörün bulunduğu söylenebilir. Birincisi ve en önemlisi, bütün bu denklem içerisindeki ulusal ve uluslar arası güç merkezlerinin yanında hem meşru olan hem de belirleyici olan "toplum"un yeteri derecede bir ağırlıkla konumlandırılmamış olmasıdır. İkincisi ise ancak toplumun pozisyon alması ile anlamlı olabilecek olan, öngörülmesi güç Erdoğan faktörüdür. Genel güç kombinasyonu içerisinde tarihsel olarak ciddi bir "oyunbozan" olan büyük ve belirleyici aktör toplum ile kontrol edilemeyen ve hamle yapma eşiği kestirilemeyen Erdoğan gibi politik figürün bir aradalığı, baş edilmesi güç bir cephe anlamına gelmektedir.

Bir taraf var gücüyle cepheyi çökertmeye çalışırken diğer taraf kuşatmayı yarma adına canhıraş bir mücadele vermektedir. İki tarafında güçlü ve zayıf yanlarının yanında, 17 Aralık ve sonrasının en sıcak muharebesinde aldıkları yaralar var. Muharebede yaraların büyük çoğunluğunu doğrudan nakavt etme planıyla hedef alındığı için Hükümet'in aldığı da söylenebilir. Ani ve yoğun saldırının altında abandone olan Hükümet cephesinin, gelinen noktada toparlandığı ve saldırıyı bir nebze olsun püskürttüğü görülmektedir. Süreç tersine dönmüş ya da Cemaat kanadı açısından zamana yayılmış tahripkar bir saldırıya doğru evirilmiş olmakla birlikte Hükümet kanadı için de ufukta milletin talep ve beklentilerini savsaklamadan, ciddiyetle taşıma dışında bir alternatif bulunmamaktadır. Hükümet'in bu süreçteki toplumsal desteğini muhafaza etmesi, özü itibari ile Cemaat'in siyaset dışı meşru olmayan araçlar ile iş görmeye çalışması ve toplumun geniş kesimlerini taşımaktan uzak kendi iç çelişkileri ile boğuşan ya da boğuşmak zorunda olan siyasi aktörlerle ittifak yapmasıdır. Toplumun geniş kesimleri açısından siyasetin korunması önem arz ederken, Cemaat ve bloğunun siyasal söylemindeki yetersizlik, salt rüşvet ve yolsuzluk vurgusu üzerinden tasfiyeyi meşrulaştırmadığını görmüş olduk. Siyasal sistemi ablukaya alan siyaset dışı güçlerin ve araçların yarattığı bu kriz durumu koşulları aşıldığında, rüşvet ve yolsuzluk söylemi, bugün askıya alınmış olsa da Hükümet'in başında "demoklesin kılıcı" gibi sallanacaktır.

Rota Özgürlük ve Adalet

Demokratikleşmenin derinleştirilmesi, devletin bürokratik yapılanmasının şeffaf ve adil bir niteliğe büründürülmesi ve özellikle ekonomi yönetiminin rant ve yolsuzluk şaibelerinden arındırılması konularındaki toplumun talep ve beklentilerinin karşılanma düzeyi ile Hükümet'in meşruiyeti arasında orantısal bir denklem kuruldu. Talep ve beklentiler karşılandıkça mevcut aktörler içerisinden bakıldığında Hükümet yol almaya devam edecek, bu alanlarda görülecek aksama Hükümet'e çıkarılacak kabarık bir fatura anlamına gelecektir. Örneğin bugün yaşanan cepheleşme üzerinden bakıldığında, son on yılda problem teşkil etmeyen ancak dengeler bozulunca Cemaat'in karşısına "Dinler Arası Diyalog", "İsrail Yandaşlığı" ya da rüyalardan çıkmayan "Peygamber" nasıl göze batan bir sorun alanına dönüşüyorsa, Hükümet için de pek çok yakıcı sorun çıkacaktır. Oluşan yeni siyasal bağlam tüm aktörleri günün ve geleceğin imkanlarını özgürlük ve adalet vizyonu içerisinde herkes için taşıyabilecek bir noktaya doğru zorlamaktadır.

Dolayısıyla toplumun, bütün kritik siyasal süreçlerdeki olgun tavrının son olaylarda da "oyunbozan" bir tavır olarak belirdiği ve siyasetin yürüyeceği yola ve usule ilişkin koordinatları tayin ettiği söylenebilir. Bundan sonrası, Hükümet'in ve Cemaat başta olmak üzere diğer politik aktörlerin bu koordinatlara uygun yol alma becerilerine kalmıştır.