Bilimsel sosun foslukları
Değerli okurlarım mesleğimi sanatı ile ifa etmeye gayret ediyorum.
Makalelerimi takip eden dostlar bilirler hekimlik ve doktorluğun aynı şey olmadığını.
Biri bilim diğeri ise ilim ve sanat.
Bu tezimi doğrulayan yaşanmış çok sayıda gerçeklik olmasa inanın pes deyip bırakacağım ama her gün yeni garabetleri görünce gerçekler sözde kalmasın düşüncesi ile yazıyorum.
İlim ve bilim birbirini tamamlayan iki mükemmel kaynak.
Bilim kanıt ister. Değişkendir. İlim ise kanıt istemez evrensel ve fıtridir. Bu ikiliyi birlikteliklerinden ayırdığımız zaman yapılan her ne iş olursa olsun rahmet ve hikmet boyutundan sıkıntılar yaşanır.
Sadece bir örnek.
Demir eksikliğinde kullanılan demir ilaçları bilimsel olarak ideal tedavi için en uygun tercih. Amenna.
Hastamıza ilaç fabrikalarının ürettiği demiri kan takviyesi için veriyoruz. Bu ilacı mide barsak kabul etse de kan hücresi kabul etmiyor. Sen bana yaramazsın diyerek reddediyor. Aynı kişiye kırmızı et pekmez ve yeşil sebzeler verdiğimizde bu gıdaların içindeki demiri son zerresine kadar kan hücresi alıp kan yapımı için kullanıyor. Böyle sayısız örneklerin olduğunu bilen bir hekim olarak bilimsel tıbbın foslarını ancak ilim sosu ile süslersek başarılı olacağız kanaatindeyim.
Şeker hastalığı teşhis edilmiş bir hasta geçenlerde nörolojik ve psikolojik şikayetlerle muayenehaneme geldi.
Görüntüsü ile yaşından fazla gösteren bu hastamla ilgilenmem gerektiğini hissederek ve Şifa Allah’tandır diyerek başladım. Hastalarımızın çoğu bilerek veya bilmeyerek şifayı biz hekimlerden bekliyor. Halbuki bizler olsa olsa şifaya sebep olabiliriz. Yüce yaratan esmasındaki sayısız sıfatlarının birçoğunu yeryüzündeki görsel epörnekler ile paylaşırken yatarmayı, rızık vermeyi ve şifa gücünü kendisinden başkası ile paylaşmamış. Bundan dolayı olsa gerek ilim çalışanın, rızık Allah’ın takdiri deriz.
Bilim insanları teknolojide zirvelere çıkıp olmadık şeyleri keşfetmelerine rağmen bir sinek kanadını bu tekamüle rağmen hala yapamıyorlar.
Tekrar hastamıza dönersem öncelikle bildiklerinin doğruluğunu teyit etmem gerektiği için hastalığı ile ilgili hikayesini sabırla dinledim.
İki yıl önce hasta olduğuna inandırılmış ve tedavisi başlanmış ancak bu süre içerisinde kullandığı onca ilaca rağmen bir arpa boyu yol alamamış.
Bugünkü modern batı tıbbının soslu bilimi bu hastalığa nasıl bakıyor? Bilimsel adı diyabetes mellitus olan bu hastalığa yakalanan kurtulmaz ve çoklu organlarda meydana gelen arızlar yüzünden de sürünerek yaşar ve ölür.
Hastamızın öncelikle bu ezberini bozmam gerektiği için üzerinde biraz çalıştım.
Nasıl yaptım?
Hastalığı ile ilgili yanlışları ve hatadan döndürmemin yegâne yolu güvenini kazanarak sahili selamete kadar onunla bir olmak. Bende öyle yaptım.
Öncelik sırasına göre yediklerinden ve içtiklerinden başlamak gerektiği için oradan başladım.
İkinci önemli öncelik ise hareket etmek. Fıtraten iki ayaklı ve hareketli yaratılmışız. Üçüncüsü ise stres ve gerilimden kaçabildiği kadar kaçırmak.
Hasta ile kurduğum iletişimin çok önemli olduğuna benim inandığım gibi hastamı inandırarak yanlışlarından bir bir uzaklaştırdıkça hastam kendini daha sağlıklı ve zinde hisseder oldu.
Bilimin sen bittin artık hastasın ve giderek daha berbat olacaksın sosunun tesiri azalıp iyilik hali her yönden aşikâr olunca hastalığını da unutan hastamızın bugün dünden daha iyi olduğunu ve gelecekte de daha iyi olacağını söyleyerek bu konuyu kapatmak istiyorum.
Hekimlerin arı misali olması hem hastaları hem de kendileri için elzem. Kutsal kitabımız Kur’an’da bir sureye adı verilen arılardan alınacak çok dersler var. Arı neresinde saklı olduğunu tam bilmediğimiz aklı ile ki, ben buna vahi edilmiş akıl diyorum. Bu akıl ile insanı şaşkına çeviren o kadar müthiş ve değerli hizmeti biz insanlar için yapıyor ki, şükredenlerden olursak anlamak anlatmak ve anlaşmak çok kolay.
Hamd edelim.
Şükredelim.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle.