Bilim kilisesi ve gerçeğe aykırı bilgi
Giordano Bruno, evrende, dünyadan başka birçok gezegenin bulunduğunu söylediği için 1600 yılında Roma Katolik Kilisesi'nin Engizisyon mahkemesinde yargılanıp sapkın ilan edildi ve Roma'da diri diri yakılarak idam edildi.
Çünkü gerçeğe aykırı
bir bilgiyi savunmuştu. Zira o dönemde gerçek bilgiyi Kilise belirliyordu.
Dünya'yı evrenin merkezine
koyan anlayış kilise tarafından benimsenmiş ve yaklaşık 1400 yıl boyunca resmi
görüş olarak varlığını korumuştu. Galileo, tersini söyledi diye başına gelmedik
kalmadı.
İskenderiyeli Hypatia’ya ne demeli? Bu kadın da kalabalık bir grup tarafından sokaklarda sürünmüş, taşlanarak acımasızca öldürülmüş yetmedi bir de cansız bedeni ateşe verilmişti.
Tarih, otorite tarafından belirlenen gerçek bilgiyi sorgulayan insanların hazin sonlarıyla doludur.
Bugün de gerçek bilgiyi DSÖ, WEF ve BM gibi uluslararası kurumlar belirliyor. Bunu ben değil bizzat kendileri söylüyor.
Anlayacağınız bugün
bir “bilim kilisesi” var ve aykırı görüş beyan edenler engizisyon mahkemesi
tarafından düşmanlaştırılıyor.
Abarttığımı düşünen varsa Covid-19 sürecine baksın. DSÖ’nün benimsediği görüşün karşısında olan birçok bilim adamı aforoz edildi. Nobel ödülü almış bir bilim adamı olsanız bile kıymeti yoktu.
AnthonyFauci’nin
"Eğer aşı olduysanız ya da olursanız, enfekte olmayacağınızdan emin
olabilirsiniz" kesin yargısına karşı çıkan ya da sorgulayan insanlar hemen
tüm ülkelerde hain ve bilim düşmanı ilan edilmedi mi?
Tüm bunları neden hatırlatıyorum?
Biliyorsunuz yakın bir zamanda dezenformasyon yasası meclisten geçti. Öncelikle bu yasa kapsamında çocukların, gençlerin ve ailenin, güvenli internet konusunda yapılan düzenlemeleri katılıyorum.
Ve elbette sosyal medya bir kişinin öyle canının istediğini söylediği ve sorumluluğunu üstlenmediği bir yer değildir. Ve yine bu tür ortamlarda hatta medyanın tümünde kimse bir diğerinin inancını, itibarını, ırkını, dilini, mezhebini vs aşağılama hakkına sahip değildir.
Kaldı ki bununla ilgili yaptırımlar ve yasaklar mevcut yasalarla düzenlenmiştir.
Benim de başından beri dikkat çekmeye çalıştığım ve kamuoyunun da rahatsız olduğu 29. madde ise bir hayli problemlidir.
Madde şu: “Halk
arasında endişe, korku veya panik amacıyla ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu
düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını
bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis
cezasıyla cezalandırılacak.”
Bu maddeyi, “ne yani, yalan haber yapamayacaksınız diye mi karşı çıkıyorsunuz” diyerek sahiplenen bir kesim var. Bunlar aynı zamanda pandemi sürecinde DSÖ’yü ve aşı şirketlerini sorgulayan insanları aşağılayan ve bilim düşmanı, vatan haini ilan eden bir kesimdi.
Oysa mesele bu kadar basit değil. Sorgulama ve akıl yürütme melekeleri dumura uğramış bir kesimin her şeyi olduğu gibi kabul etmesi bu maddenin doğru ve geçerli bir madde olduğu anlamına gelmiyor.
Şimdi sormak lazım. Bir
bilginin gerçek olup olmadığına kim karar verecek? Gerçek bilgi nedir? Hangi gerçeğe aykırı bilgi infiale yol açar?
Ya da ülkenin iç ve dış güvenliğini tehdit eder? Diyelim ki sosyal medyada kaç
kişi tepki verince bu geçerli sayılacak?
Yani maddede bir netlik yok. Hakimler bu maddenin içini nasıl dolduracak?
Örneğin sağlıkla ilgili gerçek bilgiyi kim belirleyecek? DSÖ’ mü? İyi de tüm
dünyada uyguladığı saçma sapan yasakların bugün neye mal olduğunu görmüyor muyuz?
Bu maddenin düşünce ve ifade özgürlüğümüzü, sorgulama, soru sorma, eleştirme yetimizi körelteceği ortada değil mi?Peki, böyle bir ortamda özgür düşünce gelişir mi?
Bundan sonra karbon ayak izi saçmalığını eleştirdiğimizde bizi ne bekliyor mesela?