Bilgide irtifa kaybı: Dijital kötülük
Evrenin içinde küçük bir nokta olan dünya, insan maharetiyle hızla yokluğa doğru sürüklenirken dünyanın efendisi olan insan da egemenliğini aynı hızla yitirmek üzeredir. Yazık ki insanı dünyanın efendisi yapan akıl, modernleşme eşliğinde özgürlüğünü perçinlediğini sanırken tarihin bir noktasından itibaren dijitalite kasırgasına yakalanmış, doğa üzerindeki hakimiyetini yitirmiştir. Öyle görünüyor ki yakın bir gelecekte insanın ilham verdiği robotlar ve onların içine işlendiği çipler aklın vesayetini üslenerek onun en büyük düşmanına dönüşecek. Ve elbette bütün kültürlerde, bütün medeniyetlerde dönüşümün en etkili yöntemi olan eğitim de bir şekilde bundan nasibini alacak.
Maarifin tedrisata, tedrisatın eğitime evrilmesi bilgi için zaten ciddi bir irtifa kaybı idi. Maarif bilgiyi içeriden ve dışarıdan kavrayarak muhatabına ulaştırırken tedrisat öğreterek sunmaya, eğitim ise yüzeyden dokunarak dönüştürmeye ayarlanmıştır. Bu açıdan, kavramlar üzerinden yapılacak bir yolculuk, bilginin ete kemiğe bürünerek içselleşmesinden yüzey temasıyla sadece dokunmasına yapılan bir serencamı da rahatlıkla gözler önüne serebilir. Öyle veya böyle bir zamanlar insan varoluşunun mutlak hamuru olan bilgi, karakterinin mutlak belirleyicisi konumundan; önce sadece meslek edinmesinin aracına, ardından ise cildine sonradan eklenmişçesine asla içeriye alınmayan, kendisinden rahatlıkla koparılıp alınan tali bir ögeye dönüşmüştür. Varılan noktada dijitalite bilginin bu aksesuar rolünü de (ç)alıp onun yerine sadece izlenimlerden ibaret devasa bir bulanıklık alanı yaratmıştır.
Fatih Projesi eni konu düşünülmeden, teorisine vakıf olunmadan, alelacele karar verilmiş bir uygulamaydı ve hezimetle sonuçlandı. Büyük Avrupa aklının dünyayı Batılılaştırmasının en etkili silahlarından biriydi ve yerel kültürlere darbe vurma stratejisinde uçbeyi rolü oynayarak ilkokula yeni başlamış çocukların retina tabakalarından sızıp deri altında sayısız cerahat yarattı, bazı yerleri çizerken diğer bazı organları felç etti. O gün kıkırdakları kemikleşme fırsatı bulmamış dimağlara verilen “tabletler” belki de çocukları dijital dünyaya hazırlamanın ilk uygulamasıydı. Bu vesileyle çok değil yakın bir gelecekte, dünyanın öteki bütün kültürlerinde olduğu gibi Türkiye’de de yeni nesiller şu veya bu şekilde yerel sayılabilecek bilgi köklerinden tamamen koparılmış ve laboratuar ortamında hazırlanmış steril bir bilginin öznesine dönüştürülecek. Zaten kendi kavram içeriklerini tanımlamadığı, kendi arama motorunu oluşturmadığı için dolaşımdaki kelimelerin mahkumu olan kolektif şuur, böylece hayata dair bütün gramerini çipler üzerinden tamamen Batı mamulü literatürlerden almak zorunda kalacak. Kavram içerikleri dili, dil düşünceyi, düşünce yaşam tarzını, yaşam tarzı dünya görüşünü, dünya görüşü içinde inancın, ahlakın, örf ve adetlerin de bulunduğu kültür ve medeniyet algısını biçimlendirecek. Koronavirüs bahanesiyle dijital derslere mahkumiyet tam olarak bu projenin ikinci aşamasını oluşturmaktadır.
İlk etapta mümkünse bütün evlere, odalara, gözden ırak bile olsa her mahalle ulaşabilecek bir fiber optik ağı yerleştirilecek. Uzaktan eğitim özendirilerek yüz yüze eğitimin altı oyulacak ve kitlesel anlamda dijital eğitimin bütün meşruiyet alanları inşa edilecek. Ardından “dijital dünyayı kuran akıl” her bilim alanına yönelik paket programlar hazırlayacak ve Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde bu programların hizmet içi eğitimini verecek, oryantasyonunu yapacak, hatta yeterlilik sertifikası verecek; müfredatı küresel dünyanın ideologları ve teorisyenleri tarafından hazırlanmış bu paket dışındaki hiçbir bilgi okullardan içeri giremeyecek. Bu, sadece fen bilimlerine yönelik merkeziyetçi bir yapıyı değil sosyal bilimlere yönelik bir merkeziyetçi yapıyı da beraberinde getirecek. Tarih, edebiyat, felsefenin de içinde bulunduğu bütün bilgi alanları “laboratuarda” hazırlandığı biçimiyle alınarak yeni neslin, artık neredeyse yerel hiçbir direnç noktası kalmamış dimağlarına zerk edilecek. Yazık ki bir zamanların “modern tıp uygulamalarının” bütün “alternatif tıp ve farmakoloji” yaklaşımlarını çağın dışında, gerisinde, yobazlığın eseri olarak görmesi benzeri bir reaksiyona uğrayacak, aşağılanacak.
Uzaktan ancak öğretim yapılabilir, eğitim yapılamaz. Eğer “uzaktan eğitim” meşru, makul ve makbul olsaydı Allah’ın insanlara sadece kitap göndermesi yeterli olurdu ama biliyoruz ki kendilerine kitap gönderilmemiş ümmetler olduğu halde peygamber gönderilmemiş tek bir ümmet yoktur. Dahası ne kadar Batı merkezli, Batıya entegre ve “güdümlü” bir epistemik altyapısı olursa olsun eğitim sistemi, en azından öğretmenler üzerinden bazı ayrıksı, genele istisna teşkil edecek kıymeti bulunan, kendini koruma refleksiyle donanmış milli öğeleri öğrenciye sunabiliyordu. En azından sosyal bilgilerde öğretmenler sadece bilgiyi değil, geleneği de aktarıyordu. Şimdi, böylece öğretmenler de devre dışı bırakılarak ulusal kültürleri silindir gibi ezen söylemler çiplere yerleştirilmiş paket programlar üzerinden milli benliğinden uzaklaşmış, sözüm ona dünya vatandaşı olan yeni bir kuşağın üretilmesine yönelik standart bilgiler sunacak. Standart dışı bütün bilgiler batıl ilan edilecek.
Sadece ülkesinin değil, hatta ülkesinin hiç değil, dünyanın vatandaşı olan insanların baş ve işaret parmakları arasına yerleştirilen çiplerle her saniyesi kontrol edilen insanlar içinde belki bir ihtimal, aykırılar çıkar diye, zaten o çiple uyumlu bir nesil yetiştirilecek. Çipi reddetmek ve mensup olduğu yerel kültürü savunmak önce sosyolojik suç, ardından hukuki suç sayılacağından dijital eğitime tabi ve mahkum gençlerin sayısı artırılarak buradaki temkin payı ve direnç noktaları ve reaksiyon potansiyeli böylece sıfırlanmış olacak.
Uzaktan eğitim eğitim olmadığı gibi bir eğitim modeli de değildir. Küresel dünya inşasının pedagoji lojistiği ve yöntemidir. Dolayısıyla Türkiye’nin kendine uzaktan eğitime hazırlamak yerine yüz yüze eğitimin egemen olduğu daha insani bir eğitim modeli bulmalıdır. Uzaktan eğitim sadece kriz dönemlerinde, palyatif çözüm olarak ve kriz biter bitmez uygulamadan kaldırılacak mevzi bir araç olarak görülmelidir, dahası değil!
Kendini dünyanın sahibi addeden akıl, kuracağı yenidünyanın itaatkar vatandaşlarını paket çip programlarıyla şimdiden hazırlarken onun karşısında durma ihtimali bulunan ayrıksı, muhalif, direnme potansiyeli taşıyan bütün yerel kültürlerdeki endemik bilgiyi yok etmenin bir yolu olarak düşündüğü dijital eğitim üzerinden bir adaptasyon ve geçişi yumuşatma denemesi yapıyor. Kitap’ları oku dediği halde okumayanlar, kitap okumadığı için başına bunlar gelenler, şimdi de bilginin doğrudan aktarımını elinizden alacaklar dikkat edin. Modern dönemde, milletlerin öğretmenler üzerinden dayattığı pedagoji anlayışı yerini bundan sonra hızlıca dijital eğitime bırakacak. Milli kültür öğeleri de, onların içine girdiği ders kitapları da onu nesillere ulaştıran öğretmenler de yakın bir gelecekte devre dışı bırakılacak. Bu artık yüzmeyeceksiniz, yüzdürüleceksiniz; bilgilenmeyeceksiniz bilgilendirileceksiniz; yol açmayacaksınız, bizim açtığımız yolda yürüyeceksiniz demektir. Yüzdürenlerin ve yol açanların istediği yere hem de. Aklınızın ve yüreğinizin götürdüğü yere değil, kabloların ve çiplerin götürdüğü yere gideceksiniz. Ki o yerde size ait ne varsa hiçbiri yok; ki yerde sizi temsil eden ne varsa o yok; ki o yerde sizi yok etmeye ayarlanmış her şey var. O yer, sizi yok etmek için var…