Bilgi ve sivillik
Hafta sonu bir konferans için Osmaniye ilim, Sanat ve Kültür Derneği’ne davetli idim. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın desteklediği bir proje kapsamında davet edildim. Hem gençlere İbn Haldun’la ilgili konuşma yaptık. Hem de bir kitleye “Toplumun Vicdanı Olmak” bağlamında bir konuşma yaptık. Oradaki konukseverliği ve ilgileri sebebiyle başta Sayın Cevat Bal beyefendi olmak üzere ismini sayamayacağım birçok insana öncelikle teşekkürlerimi arz etmeliyim. Ayrıca arkadaşım Mehmet Avcı’yı da selamlamak isterim.
Böyle bir konferansı gazetedeki köşemde konu etmemin özel bir sebebi var. Gençler başta olmak üzere kadınlar ve erkekler düzenli kitaplar okuyorlar. Özellikle kadınların okudukları kitapların akademik düzlemde olduğunu gördüm. Bu durum bende Türkiye’nin geleceğine dair ümitvar bakışımda olumlu bir durum oluşturdu. Bilhassa sivillik ve bilgi konusunun ne kadar önemli olduğunu bize gösterdi.
Eskiden beri savunduğum bir tezdir, tekrar edeyim; “Bir ülkede sivillik ne kadar güçlü olursa devlet de o kadar güçlü olur.” Zira o ülkede insanların temel dinamik ve potansiyelleri ayağa kalkar. Devlet belirli zafiyetler yaşasa da siviller hemen devreye girer. Fakat sivil dinamikler işlemezse, zafiyetler daha kötü sonuçlar doğururlar.
Bu bağlamda tarihteki en iyi örnek Ahilik’tir. Ahiler, bilindiği gibi bir meslek örgütü olmalarına rağmen, kültürel, ekonomik, sanatsal ve hatta siyasi arkaplanları çok güçlüdür. Ahilik insanları bir meslek alanında yetiştirmekle bırakmaz. Anadolu’da kılcal damarlara kadar uzanan zaviyelerde eğitim de verirler. Orada yapılan sohbetlerde insanlar helal-haram adab, iş ve gündelik hayatta ahlak konusunda eğitilirler. Bu bağlamda Ahiliğin toplumda çok yönlü fonksiyonlarından bahsedilebilir; Kültürel, sosyal, mesleki açıdan hem devlete yardımcı olurlar, hem de toplumun dinamiklerini işletirler. Öyle ki, Selçuklu Devleti’nin zafiyet geçirdiği zamanlarda askeri olarak da devreye girmişlerdir. Bu konuda ben bir makale yazmıştım. Geniş bilgiler orada bulunabilir.
Osmaniye’deki konuşmalarım sırasında oluşan hava beni ziyadesiyle memnun etti. Bana sorulan soruların kalitesi güzeldi. Hatta konuşurken üniversitedeki ders diliyle anlattım. İşte bu sivilliğin ve toplumsal dinamiklerin Türkiye’de yayılması bizi memnun edecektir.
İslam dünyasında son birkaç yüzyıldır modern devletin doğası her yere sirayet ettiğinden, sivillik de ancak devlet dolayımından geçerek bir anlam ifade etmeye başladı. Bunun doğal sonucu olarak, Müslüman toplumlarda sivillik ortalama düzeyde bile kuvvetlenemedi. Çoğu sivil toplum diye tabir edilen kuruluşlar çoğunlukla devlete sırtlarını yaslanarak gelişme peşine düştüler. Bu ise, güç devşirme gibi bir pratiği doğurdu. Halbuki sivilliğin gücü bizzat toplumdan gelmektedir.
Elbette sivilliklerin gelişmesinde devletin rolünü inkar ediyor değilim. Ancak modern dünyada her şeyi devletin yükleniyor oluşu, modern devlet anlayışının her şeyi gözetim altında tutma niteliğinden mülhem. Ancak sivilliklerin toplumsal dinamikleri işletiyor oluşu ve birçok işlevleri görmesi devletin elini rahatlatacağı gibi onu güçlü de kılacaktır.
Şu tespiti de belirtmeliyiz. Sivilliklerin gelişebilmesi o toplumda yaşayan insanların “sivil” bir zihniyete sahip olmalarıyla direkt bağlantılıdır. Bu zamana kadar ki gelişmeleri takip edebildiğim kadarıyla, Türkiye’de böyle sivil bir zihniyet olabildiğince zayıf. Tüm sivillikler toplumun dışındaki güçlere dayanmak istiyorlar. Açıkçası bu ilk başta kolay görünüyor ama bizi güçlü kılmıyor.