Bilgelikten yoksun bilgi yığınları
Bilgi
çağında insanın içine düştüğü belirsizlik, boşluk ve bulanıklık; kaygı verici
boyutlarda seyrediyor. Gerçekten bilgi çağında boğazına kadar cehalete batmış
bir toplumla karşı karşıyayız. Buna “Enformatik Cehalet” mi deriz, yoksa
“Pozitivist Musibet” mi bilemiyorum. Bilinen bir şey var ki, o da bilgi ile
şımaran bir dünyanın tasallutu altındayız.
Batı’nın
elinde bilgi, insanı nesneleştirme silahına dönüştü.
Bilgi
obezitesine yakalanan çağın insanı; bilinç, basiret ve bilgelik iklimine uzak
düştü. Kendini bilgin sayma gururu ve üstün görme kibri, yeni budalalıkların
zemini oldu.
Artık
bilgi, bize çok yakın... Tek bir tuşla ulaşmak mümkün... Peki ya bilgeliğe,
insanlığa?
Bilgiye
boğulduk, bilenlerin yorumları ile yorulduk, ancak insanlık yolunda ne kadar
yol alabildik, bilemiyorum...
Bolca
diplomalı, icazetli, etiketli, titri ve kariyeri olan okumuşlarımız var, ama
kimlik erimesinin, şahsiyet yozlaşmasının önüne geçilemiyor...
Popüler,
profan, pagan okumalar ufkumuzu açmıyor, umut vermiyor...
Bilgi peşinde
koşanlar, bilgelik arayışında olanların açık ara önlerine geçti ve yol
başlarını tuttular...
Seküler yaşam
kodlarında, bilgiyi bilgeliğe dönüştürme kısırlığı yaşanıyor... Bilgesiz
dünyalar çoraklaşıyor... Ciddi bir kaht-ı rical, başını almış gidiyor...
Peki,
şimdi biz; bilginlik, bilgelik ve bilgiçlik üçlemesinde nerede duruyoruz?
Ama
öncelikle bilgelik ne demektir, bu soruya cevap arayalım...
Bilgelik,
sadece bilmek değildir; bilgiyi yerinde ve doğru kullanmaktır.
Bilgelik;
dürüstlük, kararlılık, iyilik, doğruluk, isabetlilik, istikrar ve istikamet
içerir.
Bilgelik,
erdemin rahmidir.
Bilge,
düşünceyi eyleme dönüştürendir.
Bilgeler
geçmişe bakarken, geleceği de görebilme ferasetini taşırlar.
Bilgelik;
kemale yürümenin, erdemi kuşanmanın adıdır.
Bilgelik;
hikmet, irfan, marifet pınarından beslenmektir.
Görsel
olana takılmadan, göksel lütuflara mazhariyetin tecellisidir... Hamd’e vesile
olan, bilgidir... Malumat yığınları arasından, marifet iklimine yolculuktur...
Artık
bize düşen bilginin müridi, bilgeliğin mürşidi olmaktır... Ancak bilgelikle;
kaoslar, kâbuslar, karanlıklar, kumpaslar, karmaşalar aşılır... Dünya arınır...
Hayat anlam kazanır...
Bilginin öznesi
olan insan, bilgedir... Acısı, çilesi, derdi, davası olan bilge şahsiyetler,
hayatın bereketi ve rahmetidir...
Bilgeliğin
sihirli bir formülü yoktur, ancak bilgeliğin yol haritasından bahsedebiliriz;
Bir;
kişi kendini bilecek...
İki;
kişi Rabbini bilecek...
Üç;
kişi haddini bilecek...
Dört;
kişi hesabını bilecek...
Bir
de bilgeliği anlatan bir Fars dörtlüğünü görelim;
O
ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini; çocuktur, onu eğitin, yetiştirin.
O
ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini; cahildir, ondan uzak durun.
O
ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini; belki uykudadır, onu uyandırın.
O
ki, biliyor ama biliyor bildiğini; bilge kişidir, onu takip edin.
İnsanda
bilgelik potansiyeli vardır; yeter ki kendini keşfetsin, fıtratına dönsün,
vahyin öğretisine teslim olsun...
İyi
bir kafaya sahip olmak yetmiyor; mesele onu iyi kullanmak, yani akletmektir.
Kitabi tefekkür etmektir...
İleriye
bakmak ve görmek de yeterli değil, önemli olan aynı zamanda kendine doğru içsel
bir yolculuğa çıkabilmektir... O vakit anlarız, içimizde depreşen benlik ve
bencilliklerimiz mi yoksa bilgelik potansiyelimiz mi?
Unutmayalım ki; biz neye hazırsak, o da bize hazırdır...