Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Kasım 2021

Bilgelik Medeniyeti

Tarihin en zorlu süreçlerinden geçiyoruz. Savaşlar, katliamlar, haksızlık ve hukuksuzluklar baştan beri hep vardı. Ama bunlar hiçbir zaman insanlığın tamamını kuşatacak, insanın özüne yönelecek boyuta ulaşmamıştı. Bugün sadece belli bir coğrafyanın, belli bir kültürün, belli bir medeniyetin yok edilişine değil dünyanın tamamının elde ettiği insanlık birikiminin yok edilişine tanık oluryoruz. Bırakın dünyayı, insanın bizatihi kendisi tehdit altında ve insandan yeni bir insan, insan olmayan bir insan, bir siber insan üretmenin dayanılmaz ağırlığıyla büyük bir umutsuzluk içinde, hiçbir şey yapamıyor olmanın umutsuzluğu ve kederiyle olduğumuz yerde duruyor, harekete geçmek için başka birilerinin, başka bir yerlerde bir şeyler yapmasını bekliyoruz. Kötülüğün ufukları o kadar genişlemiş ki iyilik neredeyse tamamen ortadan kalkmış gibi, savaşın sınırları o kadar genişlemiş ki barışı konuşacak tek bir sınır kalmamış gibi, öfkenin ve nefretin dili o kadar yaygınlaşmış ki sükunetin, hilmin ve sevginin dili çoktan unutulmuş ve neredeyse birkaç kişi arasında iletişim sağlayan bir esperantoya dönümüş gibi. Ve biz sadece seyrediyoruz…

İşte burada, tam da burada, birilerin harekete geçmesini beklemeyi bırakıp bizim, bunu gören ve gördüğünden rahatsız olanların harekete geçmesi gerekiyor. Siyasetin her şey olduğu ve her şeyin siyasetten beklendiği bizim gibi ülkelerde yeniden, bir daha tecrübe edildi ki oluşun da bozuluşun da tek kaynağı siyaset değildir. Siyaset tek başına öldürmez de diriltmez de. Bütün umutların siyasete bağlanması, siyaset çökünce umutsuz kalınması anlamına geleceği için siyaset dışı çözümlere ihtiyaç var. Siyaset çünkü en büyük körleştiricilerden biri… Körleştiriyor evet, sizin dışınızdakileri ya hiç gördürmüyor veya yanlış gördürüyor. Zaten sevdirmiyor ama nefret ettirme konusunda sayısız strateji üretiyor. Siyasetin gölgesindeki tarih böylece iyi insanların iyi şeyler yaptığı bir alandan ziyade sözüm ona kendimizin merkezde olduğu iyiliklerin, sözüm ona başkalarının kötülükleriyle yaptığı savaşa dönüşüyor. Bütün bir siyaset tarihi savaşların ve barışların, galibiyetlerin ve mağlubiyetlerin tarihidir ama içinde bir gram medeniyet, kültür, sanat ve ‘yeryüzünü insanca yaşamaya yönelik’ dönüştürme arayışı yoktur.

İşte bu yüzden siyasetin dili dışında yeni diller icat etmeye, yeni bir bakış açıları geliştirmeye, siyasetin belirlediği alanın dışına çıkmaya ihtiyaç var. Ve onun dışına çıkmak, günceli yorumlamanın da dışına çıkmak demek. Ve onun dışına çıkmak konjonktürün esaret zincirlerini kırıp geçmişi yeniden ele almak, fikir kurarken onun ilhamıyla hareket etmek demek.

Amacına erişir mi erişmez mi bilinmez, sona geldiğinde yola çıkıldığı haliyle kalınır mı kalınmaz mı bilemeyiz ama bu arayışın bir ürünü olarak ortaya çıkan bir vakıf var: Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı. Vakıf “Anadolu Ay Yayınları çatısı altında bütün sosyal-kültürel ve yayıncılık faaliyetlerinde; adalet, özgürlük, ilim, hakikat, hikmet, irfan, merhamet ve sevgi gibi kuşatıcı, milli-manevi değerlerimizi esas alıcı, medeniyetimizin yeniden inşası çalışmalarına katkı sağlayıcı” bir işlevle ortaya çıktığını söylemekte ve buna dair de çalışmalar yapmaktadır. Vakıf yine bu amaçla kadim bilgeliğimizin ve medeniyetimizin düşünce temellerini oluşturan bir “Medeniyet Serisi” neşriyatı düşünüyor ve bu amaçla da teori ile pratik arasındaki makasın gittikçe açıldığı İslam ile Müslümanlar arasındaki boşluğu doldurmanın ilk kitabı addedilebilecek bir önderin, Doğu ile Batı’yı hazmetmiş bir düşünürün, çağımızın bilge kralının, Aliya İzzetbegoviç’in biyografisini yayımlamış. Gerçekten de dönemin bütün zehirli dillerine rağmen dilini asla modern çağın kirine bulaştırmayan, Müslüman doğmuş, Müslüman’ca yaşamış ve Müslüman’ca ölmüş bir ideal şahsiyetin, Aliya’nın bu çağın insanlara anlatılması düşüncesi son derece değerli.

Farklı türlerde onlarca kitabı bulunan Osman Arslan’ın kaleme aldığı ve serinin ilk eseri olarak çıkan eserin takdiminde yazar şöyle diyor: “Bu proje kapsamında medeniyetimizin yeniden inşası çalışmalarında rol-model olarak alınabilecek Aliya İzzetbegoviç’i tanıma ve tanıtma çalışmaları yürütülecektir. Zira Aliya İzzetbegoviç liderliği, siyasetçi kimliği ve devlet adamlığıyla Batı ve Doğu arasında kurduğu teorik ilişki ve yazdığı fikri eserleriyle bilge kişi olarak yirminci yüzyıla damga vurmuş önemli şahsiyetlerden biridir.”

Aliya’nın hayatı, mücadelesi, düşünceleri, Doğu ile Batı arasında gidip gelen ve her ikisine karşı da her hangi bir önyargı taşımayan bilgece yaklaşımlarının anlatıldığı bu metnin genç nesillere önemli bir rehber olacağını, bu metinden sonra en azından bazı çevrelerde Doğu’nun Batı’ya, Batı’nın da Doğu’ya yönelik şaşı bakışının daha berrak bir zeminde şekilleneceğini gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. Kendisi dışında hiç kimseyi görmeyen ve ona yaşam hakkı tanımayan bir medeniyet ile neredeyse bütün söylemi kendini savunmaktan ibaret olduğu için bulunduğu yerde debelenip duran, konuşmaktan eyleme geçmeyi akledemeyen tutuk bir medeniyetin birbirine baktığı noktada duruyor Aliya ve hem Doğu’ya hem Batı’ya adeta şöyle diyor: Önyargıyı bırakın, anlamaya çalışın; nefretlerinizden vazgeçin, sevmeyi deneyin. Yıkmak kolay, yapmak zordur, yıkmaktan vazgeçin, yapmayı deneyin. Osman Arslan’a Aliya’yı bizimle bir kez daha yan yana getirdiği, buluşturduğu, konuşturduğu için gönülden teşekkür ederim.