Bilge Kağan
Dillere destan olan kutlu bir ülke vardı. Yeryüzünün en özge, en şirin ülkelerinden birisiydi. Zulme uğrayanların, felakete düçar olanların sığındığı biricik beldeydi. İyisiyle, kötüsüyle bir çok yönetici gelmişti başına. Kimi iyiliklerle bezemişti topraklarını, kimisi de yan gelip yatmış, yatmakla kalmamış üstelik yanlışlıklar yapmışlardı. Düşman devletlerin oyunlarını görmemiş, tuzaklarını fark etmemişlerdi. Günlerini gün etmiş, vadeleri gelince de çekip gitmişlerdi. Günlerden bir gün, o ülkenin başına aklı başında bir yönetici seçildi. u00c2dab, usul, erkan bilirdi. Sevildi, sayıldı. Milletinin derdiyle hemdert, insanının ızdırabıyla muzdarip oldu. Yoksulların eline aş, fukaranın evine odun taşıdı. Gözyaşı dökenlerin yanı başında, acı çekenlerin arkasında durdu. Muhtaç kalanların elini boş bırakmadı, gözlerini de gönüllerini de doyurdu. Halk onu çok sevdi, kendinden bildi, ardına düştü, alp'i, evladı, kardaşı, ağası ve babası belledi. Geçmişi hatırlayanlar, onu yiğitlikte Alparslan'a benzetip dua ettiler.
Vatandaşları arasında ayırım yapmadı. Kimsenin soyuna sopuna, aslına nesebine bakmadı; dinine mezhebine dikkat etmedi. Tebaasını bir gördü, hepsine hizmet etti. Her türlü inançtan insanlar huzur içinde yaşayıp gittiler. Lakin dışarıdan amansız düşmanlar, içerideki hainlerle bir olup reayaya eziyet ettiklerinde de haşmetiyle ayağa kalktı, izin vermedi. Masum insanlarını katletmeye, ahaliye saldırmaya kalkışan küffara ve yardakçılarına gereken cezayı verdi, hadlerini bildirdi, onları hak ile yeksan etti. Doğduklarına, geldiklerine pişman oldular. Kalkışma onların inişine ve bitişine dönüştü. Üstün silahları vardı ecnebilerin. Lakin ülkenin kızı kızanı, genci kocası ayağa kalktı ve istilacıları tuttukları gibi gerisin geriye defetti. İnsanlar, bu sefer başlarındaki adamı Selahaddini Eyyubu00ee belleyip etrafında çelikten halka gibi kenetlendiler.
İşi zor, hayalleri büyük, engelleri çok fakat ümidi muazzamdı. Kimseden yılmadı, korkmadı, çekinmedi. Önce Allah'a güvendi, sonra insanlarına. Bir komutan idi ki, alpleri yürekten ona bağlıydı. "Öl" dese öleceklerler, "git" dese gideceklerdi. Ama maksadı halkının ölümü değil refah içinde yaşamasıydı. Ömrünü onların huzuruna adamıştı. Yeni düzenden hoşlanmayanlar, menfaatperestler, eyyamcılar ayağına çelme taktılar, yoluna tuzak kurdular, türlü hile ve desiselerle yormak, yıpratmak, usandırmak istediler. Öldürmeye yeltendiler başaramadılar, nihayet ümitlerini kesip feryada başladılar. Onun bir zalim olduğunu söyleyip durdular. Kimse onlara inanmadı, vatan evlatları hiç kanmadı. Yalanları koskocaman, dolanları ard ardaydı. Nihayet söylene söylene çekip gittiler. Halk sevdiği öncünün etrafında elele tutuşup toplandı. "Sen bizim Ertuğrul Gazimizsin, bize yeni bir yurt bulacaksın, artık ardındayız." dediler.
İlk oba değerli, ilk ova zümrüt yeşilidir. İlk çadır bereket, ilk hedef serhat, ilk at murattır. Ataların ve anaların duası kıymetlidir. Yollar ve ufuklar açar. Birlik içinde dirlik içinde olanlar buluştu. Aynı hedeflere yönelenler, kutsal ideal taşıyanlar kaynaştı, birlikte yürüdü. Kar kış, yağmur çamur demeden, boraya fırtınaya aldırmadan ilerlediler. Onlara müjdelenmiş yurt, vadedilmiş topraklar vardı. İyilere güleryüzlü, kötülere düşman, dosta kardeş, gecelere yoldaş oldular. Az uyuyup taatte bulundular, el açıp Allah'a yalvardılar. Öncüleri, akıncıydı, alperendi ve gaziydi. "Osman Gazi gibi önümüzü ve bahtımızı açtın." dediler.
İnsanları, meydanlarda ona muhabbetle yaklaşıp hürmetle seslendiler: "Tabular vardı ülkemizde yıktın, katı kurallar sarmıştı dört bir yanımızı aştın. Yasaklar çerçevelemişti haklarımızı ezip geçtin. Bize yeni bir dünya, yeni bir memleket hazırladın. Çoluk çocuk perişandık. Kılık kıyafetimize bakıp horlayanlar vardı cümlemizi. Onlara karşı dik durmamızı sağladın. Sadece toprakların fethi değildi gerçekleştirdiğin gönülerimizin de fatihi oldun. Akşemseddinler, Ulubatlı Hasanlar gibi kır atının ardından geliyoruz. Zira gururu da kırdın içinde, kibri de yok ettin. Fatih Sultan Mehmed gibi alimlere hürmetin çok, sanatkarlara itibarın ziyade, askerlerine güvenin tamdır."
Halk, başındakini adil gördü sevdi, merhametli buldu saydı. Onu kimi zaman Yavuz Sultan Selim gibi derviş ve cihangir, kimi zaman Kanuni Sultan Süleyman gibi vakur ve kahraman, İkinci Abdülhamid Han gibi şefkatli ve dahiydi. Baciyan-ı Rum gibi inançlı kızlarımıza eziyetlerin edildiği bir karanlık devrin romanını kaleme alan muharrir Üstün İnanç'ın bulunduğu üdeba meclisinde söz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a geldi. Herkes reis-i cumhurumuz hakkındaki fikrini müspet söyledi. Nihai sözü, Yalnız Değilsiniz'in müellifi aldı, gür bir sada ile haykırdı: "Bre, o bizim Bilge Kağan'ımızdır!"