Biden, Çin ve Ulus Ötesi Şirketler
ABD’nin yeni Başkanı Biden’ın seçim öncesine göre belirgin şekilde gerçekleşen
ilk söylem değişikliği Çin ile ilgili oldu.
Seçim
döneminde Çin ile ilgili sert söylemler kullanmaktan çekinmeyen Biden, Başkan
olduktan hemen sonra Trump dönemine dair Çin politikaları sorulduğunda genel
bir değerlendirme yapmak yerine bir cümle ile konuyu geçiştirdi ve “Çin ile
ilişkileri normalleştirmek istiyorum” diyerek cevap verdi. Kısa süre sonra Çin
Devlet Başkanı Jimping’le yaptığı görüşme sonrası, Çin kaynaklarının
yayınladığı bültende yer alan şu cümle ise çok dikkat çekiciydi; “Genel ve
bölgesel konuların konuşulduğu görüşmede…… -Tibet ve Tayvan’ın Çin
aidiyeti-konusunda farklı bir düşünce ortaya konulmadı.” Oysa; Trump bu konuda
aksi istikamette beyanatlarda da bulunuyordu.
Bir başka
başlık ise Uygur Türkleri hususu… Seçim çalışmaları sırasında Çin’i terörizmle
mücadele bahanesi altında Uygurlara soykırım yapmakla suçlayan Biden, Başkan
olduktan sonra ise “Çin’in Uygur terörizmine yönelik baskısını anlıyorum”
ifadelerini kullandı. Bir basın toplantısı sırasında ise “Her ülkenin kendi
stratejisi ve standartları vardır ve Çin’in de ABD’nin de siyasi konumlanmaları
var ve her biri kendince mantıklı” diyerek Çin’e karşı Trump dönemi dışında bir
strateji izleyeceğinin net işaretini vermiş oldu.
Peki bu
söylem değişikliğinin temelinde neler yatıyor olabilir?
Bunu anlamak
için Çin ile ABD’nin yakın dönem ilişkilerindeki virajları hatırlamak
gerekiyor. Başkan Baba Bush döneminde başlayan Çin işgücü piyasasını kullanma
adımları Clinton döneminde artarak devam etti ve ABD’de ki kişi başı işgücünden
15-20 kat daha ucuz işgücü olan Çin piyasasına ABD şirketleri büyük ölçekte
açılmaya başladı. ABD sermayeli büyük şirketler üretim tesislerini Çin’e
aktardı ve şirketler için iyi ama ABD’li işçiler için kötü bir süreci
başlatılmış oldu. Dünya piyasaları ABD sermayeli/markalı, Çin’de üretilen
ürünleri tüketmeye başladığında ABD’de işsizlik artarken ABD’li şirketlerin
karlılık oranı yüksek seviyelere çıkmaya başlıyordu. Bu ABD’li elitistlerin,
işadamlarının Çin’e sıcak bakmasına ancak ABD halkının özellikle de orta
sınıfın Çin’e olumsuz bakmasına neden olmuştu.
ABD’nin ulus
ötesi şirketlerinin, zengin iş adamlarının desteklediği Biden’ın seçim öncesi
ve sonrası söylemsel değişikliğinin temelinde de tam olarak bu yatıyor.
Seçimden önce alt ve orta sınıfın işsizlik noktasında sorumlu tuttuğu Çin’e
karşı söylenecek nötr ya da olumlu söylemler -hele ki Trump’ın Çin konusunda
net ve sert tavrı ortadayken- Biden’ın bu kesimlerden gelecek oylarda ciddi
kayıplar yaşaması sonucunu getirebilirdi. Seçim bittikten sonra ise Biden özüne
döndü ve kendisini destekleyen, Başkan olması için “her şeyi” yapan küresel
şirketlerin istediği çizgiye dönüş yaptı.
Önümüzdeki 4
yıl içerisinde de Biden yönetiminden iç siyasete yönelik spesifik çıkışlar
dışında Çin aleyhine bir politika beklememek gerekiyor. Trump döneminde
yavaşlayan modern İpekyolu yani “Bir yol Bir Kuşak” projesinin de Biden
döneminde yeniden ivmeleneceğini öngörmek zor değil. Anglo-Sakson eksen
içerisinde yaşanan “iç çekişmelere” rağmen….