''Bi eyyü zenbin kutilet'' hangi suçtan öldürüldüler
Hem bölge hem de sosyal olarak zor ve önemli dönemlerden geçiyoruz. Geçmişte bu gibi zor dönemler yaşamadık değil fakat zamansal olarak genel ve lokal bu son yaşananlar, olası sonuçları itibariyle daha bir kırılgan.
Yaşadıklarımızdan mıdır? bilinmez çok mu duyarsızlaştık. Çok
mu alıştık acı, kan ve gözyaşlarına.
Hangisini yazalım, hangisine ağıt yakalım ki?
Acı ve kayıplarımız sadece birer rakamdan ibaret bugün.
Rakamlar gibi donuk, rakamlar gibi ruhsuz oldu algılarımız.
Her gün her saat hatta her dakika ritmik olarak artan kayıplarımızın tüm
zerrelerimizde genetik bir bozukluğa, inandığımız değerleri eksi yönde eksilttiğinden,
yok ettiğinden habersiz olduk. Ritmik bir şekilde ruhsuzlaşmak, ritmik bir
şekilde donuklaşmak ve ritmik bir şekilde imansızlaşmak. Gidişat ve sonuç belli
değilmi; Ritme ve ritüele uygun olarak ümmetçe cehenneme toplu bir akın. ‘Bi
eyyi Zenbin Kutilet’ söylemini binlerce yıldır hiç bu kadar kullanmadık belki. ‘’Ne
kadar çok değerlendirdik, halbuki gelip ekip biçip gidecektik’’ demişti ya
Zarifoğlu. Ölümün, kan ve gözyaşının hiçbir haklı nedeni olamaz. Ne milli değerler
ne kutsal davalar, ne beka nede renklerle tanımlandırdığımız ulusal sınırlar
asla ve asla işlenen cinayetleri haklı işleyenleri ise kahraman yapamaz. Her
türlü değerlerimizin içiçe karıştığı, herkesin kendilerince milli ve haklı
davaları için avazı çıktığı kadar bağırdığı fakat kimsenin kimseyi duymadığı
bir hendek içerisinde debeleniyoruz, hayır sadece debelenmiyor o kaos ve
hendekten çıkmak için çaba gösterenler birileri tarafından ya ayaklarından
tutulup tekrar hendeğe çekiliyor ya da birilerinin hukukuna göre yargılanıp
cezası kesiliyor. Ve bunu da birileri ya en kutsal değerleri adına ya da en
yüce milli hedefler adına yapıyor. Dahası bu cinayetler karşılığında cennet ile
ödüllendirileceklerini zannedecek kadarda gaflet dalalet hatta hiyanet
içerisinde olabiliyorlar. Basında ve sosyal medyada Diyarbakırlı Ramazan Hoca
diye tanındı, Diyarbakır ulucamide tespih satarak geçimini sağlardı.
Konuşmalarından ve sohbetlerinden dini konularda hatırı sayılır bir kültüre sahip
olduğu anlaşılıyordu. Üzerinde alışıla gelmiş hocaların giydiği ne bir cübbe ne
de bir sembol vardı. Bilakis sokakta gördüğümüz en vasat bir insanın bile
birkaç tık altında giydiği giysiler ile sahip olduğu bilgi ve kültür şaşırtıcı
derecede bir tezat içeriyordu. Yunus Emre’nin ‘’Şöyle garip bencileyin’’ diye
bir şiiri vardı ya hani;
Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin…
Mütevazi, mazlum bir garip idi ramazan hoca. Dini konularda eline geçtiği kadarıyla
ulaşabildiği islami eserleri okumuş ve kendince çevresini dini konularda
aydınlatmaya çalışırdı. Hiç yorulmadan sorulan sorulara cevap verirdi,
konuşurdu, durmadan doğru bildiği şeyleri anlatırdı. Sanki zamanının kısıtlı
olduğunu hissetmişçesine, Rabbi tarafından kendisine verilen ömür ve zaman dolmadan
inandığı tüm doğruları insanlara aktarırcasına bir çaba vardı Ramazan hocada. Canına
kim, kimler ve ne için kastetti bilemiyoruz tek bilinen mazlum bir insanın
zalimce ve haketmediği bir şekilde katledilmiş olduğu gerçeğidir. Umuyoruz
Ramazan Hoca Allah katında şehittir. Umduğu ve inandığı şekilde Rabbi huzurunda
rızıklanmakta şu an...
Ramazan hocanın indallahta mahkemei kübrada kalemini
kıranlardan hesap soracağı günün katledildiği günden daha çetin olacağı
muhakkaktır. Rabbi huzurunda secdedeyken mazlum ve gariban Ramazan hocayı
gözünü kırpmadan katledenlere soruyoruz ‘’Bİ EYYİ ZENBİN KUTİLET’’ Hangi
suçtan dolayı öldürüldü…