Beyoğlu'nda devr-i âlem
Şu ara her yerde, herkesin dilinde
akıllı otomobil TOGG var. “Devrin
Otomobili” mottosuyla seri üretimine başlanan TOGG’un özellikleri sayıla sayıla
bitirilemiyor. Dolayısıyla herkes Mart ayında “asfaltı ağlatacak” hem yerli, hem elektrikli, hem de “akıllı otomobil”le seyahat edebilmenin
hayali kuruyor.
Kimileri “devrin otomobili”nin hayalini kuradursun, biz tercihimizi şimdilik
nostaljiden yana kullanarak İETT otobüsü ile ilklerin beldesi kadîm Beyoğlu’na
doğru ilerliyoruz.
İstanbul’un ilk camisi Arap Camii, İstanbul’un ilk kulesi Galata Kulesi, fetihten sonra kurulan ilk tersane ve top döküm merkezi Tophane-i Amire, ilk atlı ve elektrikli tramvayı, yer altı füniküler sistemi olarak dünyanın ilk metrosu Tünel, ilk modern belediye binası, ilk tiyatro Odeon Tiyatrosu, ilk sinema salonu Pathé, Türkiye’nin ilk elektrikli asansör sisteminin kullanıldığı yapı Pera Palace, İstanbul’un ilk stadı Taksim Stadyumu, ilk Osmanlı Bankası Bank-ı Dersaadet ve daha saymakla bitirilemeyecek birçok ilk Bizans döneminden beri kültür, eğlence ve ticaret merkezi olan Beyoğlu’nda bulunuyor.
*
Ekim, Kasım’a göz kırpıyor!.. Her yer
cıvıl cıvıl. İstanbul’da sonbahar değil, yazdan kalma bir hava var. 7’den 70’e
tutun da pusetteki bebeye kadar her yaştan insan “fırsat bu fırsat” deyip caddeleri, sokakları, sahilleri doldurmak
için yarışıyor.
Adım atacak yer yok!.. Türk Lirası’nın
pul olduğunu duyan her dinden, her dilden, her renkten, her sınıftan dünya
vatandaşı burada. İstanbul’un dillere destan güzelliğini duyup gelen mi, ipini
koparıp memleketinden kaçan mı, “yol
geçen hanı” belleyip mitili banklara atan mı dersiniz hepsi burada...
Müslimide burada, gayrimüslimi de...
Arlısıda burada, arsızı da... Yollusuda burada, yolsuzu da... Jönüde burada,
figüranı da... Entelide burada, mankeni de!.. Gaddarıda burada, mazlumu da... Hapçısıda
burada, kapkaççısı da... Say say bitmiyor, ne ararsan var; iyiside, kötüsü
de... 72 milletin festivali 7/24 fasıla vermeden devam ediyor.
Rusundan Almanına, İranlısından
Amerikalısına, İngilterelisinden Suudi Arabistanlısına, Iraklısından
Fransalısına, İsrallisinden Kuveytlisine, Ürdünlüsünden İtalyalısına,
Özbekistanlısından Azerbeycanlısına dahası Şarklısından Garplısına herkes aynı
havayı, aynı caddeyi paylaşıyor. Demek ki neymiş; fikirler başka başka olsa da
dünya herkese yetermiş... Barış ve hoşgörünün olduğu yerde kurt ile kuzu
birlikte gezermiş!..
Turizmde patlama yaşanıyor!.. Bu yılın
9 ayında Türkiye’yi 40 milyon 246 bin, İstanbul’u ise 11 milyon 787 bin 834
turist ziyaret etmiş...
Balık, şiş kebap, baklava çok leziz;
sadece leziz değil, sudan ucuz!.. (Ha bu arada su demişken, barajlardaki oran
yüzde 42’ye düşmüş.) Otellerde, lokantalarda, cafelerde, eğlence merkezlerinde
damping var!.. Bütün mekânlar full...
Oğlanlar vücutlarını acayip acayip
şekillerle dövmeletmiş; kızlar bacak, göğüs ve göbek dekoltesini salmış;
hatunlar siyah gözlüklerine uygun tesettüre bürünmüş “iki kapılı han”ın nimetlerini kıtlıktan çıkmış gibi semiriyor!.. Ceplerdeki
döviz harca harca bitmiyor!..
Otobüsler, vapurlar, metrolar,
nostaljik tramvaylar, metrobüsler hıncahınç, dolup dolup boşalıyor. Sanki
herkes bu yazdan kalma günü dolu dolu yaşamak, fırsatı kaçırmamak için dünyanın
her yerinden koşup buraya gelmiş.
*
Taksim Meydanı’nda, İstiklâl Caddesi’nde
iğne atsan yere düşmüyor!.. Taksim Camii’nden aşk makamında okunan ezana
sokaklardan, caddelerden insan seli akıyor... Nimetleri saymakla bitirilemeyecek
Rabbe dualar eşliğinde secde ediliyor...
Sonrasında ya Taksim Camii’nin
gölgesinde oturup meydan seyrede dalınıyor, ya da İstiklâl Caddesi’de seyr-ü sefer
ediliyor...
Dan, dan, dan!..
Nostaljik tramvay geliyor!..
Çekilin yoldan!..
*
İstiklâl Caddesi’deki mekânların
vitrinleri janjanlı, sokak çalgıcıları heyecanlı, nostaljik tramvayı dan
danlı!..
“İlklerin
beldesi” dedik ya Beyoğlu için. İlklerden olan “nostaljik tramvay”a binmeden önce birazcık tarihin derinliklerine seyahat
edelim...
İlk atlı tramvay 31 Temmuz 1871
yılında İstanbul’da Azapkapı-Galata-Tophane-Beşiktaş hattında çalışmaya
başlamış. Daha sonra ise Eminönü-Aksaray, Aksaray-Yedikule ve Aksaray-Topkapı
hatlarının ardından Voyvoda’dan Kabristan
Sokağı-Tepebaşı-Taksim-Pangaltı-Şişli, Bayezid-Şehzadebaşı,
Fatih-Edirnekapı-Galatasaray-Tünel ve Eminönü-Bahçekapı’da hizmet verilmeye
başlanmış. 1880 yılında tramvaylarda durak uygulamasına geçilmiş. 1883 yılında
Galata, Tepebaşı ve Cadde-i Kebir’e (İstiklâl Caddesi) tramvay hattı döşenerek atlı
tramvayların faaliyet ağı genişletilmiş.
(Otomobillerin daha İstanbul
caddelerinde arz-ı endâm etmediği bu dönemde atlı tramvaylarda büyük bir
yoğunluk yaşanıyormuş. Şişhane Yokuşu’nda yorulan atlar Taksim’de
dinlendiriliyor, yerlerine de dinlenen atlar geçiriliyormuş. En çok kullanılan
Şişhane-Kurtuluş arasında çalışan tramvayların atları, Dingo ismli ahır sahibinin ahırında dinlendiriliyormuş. Fakat aşırı
yoğunluktan dolayı buraya giren çıkanın haddi hesabı olmadığından bazen karmaşa
yaşanıyor; yorgun atlar dinlenemeden tekrar tramvaya koşuluyormuş. İşte bu
karmaşadan dolayı “Dingo’nun Ahırı”
Türkçeye de deyim olarak yerleşmiş. Şimdilerde her ne kadar “Dingo’nun Ahırı”nın yerinden yeller
esse de; deyim dilden dile, nesilden nesile aktarılıyor.)
1912 yılında Balkan Harbi’nin
başlaması üzerine İstanbul Tramvay Şirketi’ne ait 430 adet atı 30 bin liraya
satın alınınca, İstanbul 1 yıl süreyle tramvaysız kalmış. 1913 yılında
Silahtarağa’da Türkiye’nin ilk elektrik fabrikası kurularak 11 Şubat 1914’te
önce tramvay şebekesine, ardından da şehre elektrik verilmiş. İstanbul’da toplu
ulaşımın miladı sayılan, yayaları uyarmak için atların önünde koşarak ellerindeki
borazanıyla yayaları “kenara çekilin...”
diyerek uyaran vardacılarıyla ünlü 45 yıllık atlı tramvayların işletmecilik serüveni
1914 yılında son bulmuş. Böylece atlı tramvay yerini, 1914 yılında elektrikliye
bırakmış. İlk elektrikli tramvay, Karaköy-Ortaköy arasında hizmete başlamış.
*
İşte o tramvay hatlarından birisi hâlâ
İstiklâl Caddesi’nin kaotik insan selinin arasında hizmet vermeye çalışıyor. Vatman,
Tünel ve İstiklâl Caddesi’nden getirdiği yolcularını Taksim Meydanı’na
indirdikten sonra tekrar yola devam etmek için yaramazlıkta sınır tanımayan
çocuklarla cedelleşiyor. Tramvayın demirlerine sülük gibi yapışan afacanlar onca
şımarıklık ve bitmek bilmeyen özçekimden sonra bile tramvayın peşini bırakmak
istemiyor.
Eeee biz yetim miyiz?!..
- Heeey delikanlı, bizi de bi kaç kare
çeker misin?!..
Şipşak!..
- Abi on numara oldu!..
- Eyvallah!..
Durmak yok, nostaljik tramvayla Tünel’e
devam!..
- Gençler, abiler, ablalar, amcalar ilerleyelim!..
- Youth, brothers, brothers, older sisters, uncles let’s move forward!..
İstiklâl Caddesi’nin vitrinleri
janjanlı, sokak çalgıcıları heyecanlı, nostaljik tramvayı dan danlı!..
Dan, dan, dan!..
Nostaljik tramvay geliyor!..
Çekilin yoldan!..
Tramvayın dışı başka, içi başka bir
âlem!.. Pencereler dibine kadar açık, rüzgâr sağdan soldan püfür püfür esiyor...
Sevgilisinin beline sarılanlar, ağlayan çocuğunu pışpışlamayanlar, bastonuna
çenesini dayamış “ah gençliğim, ahhh...”
diye iç geçiren ihtiyarlar, sağa sola hayran hayran bakan ecnebiler; Fransa Başkonsolosluğu’nun,
Hüseyin Ağa Camii’nin, İstanbul Sinema Müzesi’nin, Atlas Sinemaları’nın, Çiçek
Pasajı’nın, Galasaray Lisesi’nin, Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi’nin, Mehmed
Âkif Hâtıra Evi’nin, Sent Antuan Kilisesi’nin, Pera Müzesi’nin Odakule’nin, Suriye
Pasajı’nın, Rusya Başkonsolosluğu’nun önünden ilerliyor.
Vatman her durakta durup, ara kapıyı
açarak şark ve garplı turistlere, “inecek
var mı?..” (will descend ıs there?..) anonsu yapıyor. Caddedeki kalabalığa rağmen
kazasız, belasız Tünel’e ulaşıyor. Kimileri kendini Galata’dan aşağı salarken,
kimileri yeni bir nostaljiyi yakalama telaşıyla Tünel’e koşuyor.
***
Bineceğimiz tarihî Tünel’in hikâyesine
de azıcık göz atalım...
Dünyanın ilk yer altı toplu taşıma füniküler sistemi
olarak kabul edilen Tünel’in hikâyesi mühendis Eugene Henri Gavand’ın
girişimiyle başlamış. İstanbul’a turist olarak gelen Gavand, dönemin ticaret ve
bankacılık merkezi Galata ile eğlence hayatının kalbinin attığı Pera’yı
birbirine bağlayacak asansör tipinde bir demiryolu projesi hazırlayarak Osmanlı
Padişahı Sultan Abdülaziz’in
huzuruna çıkmış.
Gavand, 10 Haziran 1869’da Tünel’in
yapım imtiyazını almış. “Yap-İşlet-Devret
Modeli”yle işletme süresi 42 yıl olarak belirlenen Tünel’in yapım
çalışmaları 30 Haziran 1871’de başlamış ve 5 Aralık 1874’te tamamlanmış. Tünel,
yerli ve yabancı davetli topluluğunun katıldığı görkemli bir törenle 17 Ocak 1875’te hizmete girmiş. 1 Mart
1939’da millîleştirilen Tünel, 16 Haziran 1939’da İstanbul Elektrik, Tramvay ve
Tünel İşletmeleri (İETT) Umum
Müdürlüğü’ne devredilmiş.
Buharlı sistemle çalışan Tünel’in ilk
sefere başladığında iki tarafı açık olan ahşap vagonları elektrik olmadığından,
gaz lambalarıyla aydınlatılıyormuş. Tünel, İkinci Dünya Savaşı yıllarında bazı malzemeleri
satın alınamadığı için bir süre yolcularından ayrı kalmış.
1971’de yenilenerek elektrikli hale
gelen Tünel, 350 beygir gücündeki elektrik sistemiyle, 573 metrelik mesafeyi 90
saniyede alıyor. 16 metre boyundaki iki vagonuyla bir seferde yaklaşık 170
kişiyi taşıyor. Tünel, her gün ortalama 200 defa sessizce ilerleyerek Karaköy
ile Beyoğlu’nu birbirine bağlarken, yolcularına kısacık da olsa 147 yıldır keyifli seyahat imkânı
sunuyor.
Beyler, bayanlar metro kalkıyor, Karaköy
yolcusu kalmasın!..
*
Kıymetli okurlar ezcümle dememiz o ki,
“devrin arabaları”na binmek
zenginin, nostaljik keyif yapmak gönlü enginin işi. Başka bir mekan, zaman ve
yolculukta buluşmak üzere, haydi uğurlar ola!..