Beyinlerimizdeki Türkiye sınırları
Afganistan’da ABD hezimetinin en mühim sebeplerinden biri olarak, Afgan savaşçıların Hollywood filmleri seyretmemiş olmaları gösteriliyor.
Moğollar girdikleri ülkelerde
öylesine bir vahşet uyguluyorlar, bu vahşet öyle korku salıyordu ki,
savaşacakları ordular korkudan daha savaşmadan teslim oluyorlardı.
Milletimizin genlerinde var
olan “cihangirlik” vasfını, ruhunu, 100
yıldır maruz bırakıldığımız CHP eğitim sistemi resetledi.
Bu, CHP’nin misyonuydu.
Bugünlerde sık duyduğumuz “Libya’da ne işimiz var, Suriye’de ne
işimiz var, Azerbaycan’da ne işimiz var” hezeyanları, bu dramatik, bu hazin
çöküşün tezahürüdür.
“Devlet-i Aliyye”nin sınırlarının, coğrafi haritalardan
silinmesinden daha vahimi, daha acısı, daha acıklısı, o sınırların Türk insanlarının beyinlerinden silinmesidir.
“Devlet-i Aliyye”nin sınırlarının ulaştığı her
yerde işimiz vardır, işimiz
olmalıdır.
Oralarda işiniz olmazsa, Anadolu’da da işimiz kalmayacaktır.
Düşmanlarımızı, “Devlet-i Aliyye”nin sınırlarında tutmak
mecburiyetimiz vardır.
Bir zamanlar Şarlken’in
elçilerine İstanbul’da verdiğimiz tek cevap gibi, “Atlarımızın nallarının değdiği her yer bizimdir”.
Büyümezsek küçülürüz.
Almanlar; “Bir zamanlar Almanların olan, her zaman
Almanlarındır” derler.
Bir kez bizim olan, her zaman bizimdir.
İngiltere, Fransa, Rusya, başka yerlerde işleri
olmakla, İngiltere, Fransa, Rusya oldular.
İngiltere’nin ve İngilizlerin,
her zaman Dünya’nın ta öbür ucunda, Çin’de,
Avustralya’da Güney Afrika’da Hindistan’da, Afganistan’da işleri olmuştur.
Bizimse burnumuzun dibinde işimizin olmaması düşünülemez.
Kilis’e 40 km mesafedeki
kadim Türk şehri Halep’i düşman toprağı sayamazsınız!
Sizin Musul’da işiniz
olmazsa, başkalarının Diyarbakır’da işleri olacaktır.
Türkiye’nin “Yaşam Alanı”, “Lebensraum”u, Devlet-i Aliyye’nin
sınırlarıdır.
Türkiye’nin sınırları; halâ, Fas’ın Atlas Okyanusu sahillerinden, Sudan’ın,
Habeşistan’ın güneylerinden, Yemen’in Hint Okyanusu sahillerinden, Hürmüz
Boğazından, Maveraünnehir’den, Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı hudutlarından, Tuna
boylarından Adriyatik’e iner.
Çizdiğimiz bu sınırlar içinde
Türkiye; siyasi, iktisadi, askeri güç
olarak, her an, rakipsiz, bir numara olmak zorundadır.
Bu sınırlar içerisindeki her
meselede, masanın üçüncü köşesi her zaman Türkiye’ye ait olmalıdır.
Medyamız, sinemamız, edebiyatımız,
şairimiz, şiirimiz, türkümüz, sazımız, sözümüzle bu sınırların içini doldurmaya,
bu sınırlar içindeki her yerde, her an, olmaya, bulunmaya mecburuz.
Vaktiyle, halkımızın, türkülerimizin,
aşıklarımızın, hayalleri, irfanları, düşleri, hedefleri, hülyaları Bosna’lardan,
Bağdat’lara, Buhara’lara uzanırdı:
Nasıl vasfedeyim sultanım seni
Rumeli, Bosna’yı değer
gözlerin
Akranın bulunmaz ruh-i revanım
İzmir’i Konya’yı değer gözlerin
Hüsnüne yakışır, Yusuf nişanı
Seni sevenlerin artar efkarı
Kars’ı Ardahan’ı Erzurum Van’ı
Delhi, Buhara’yı değer
gözlerin
Ben seni severim, ezel ezeli
Bana cefa etme Dünya güzeli
Bağdat’ı Basra’yı Acem Şiraz’ı
Büsbütün Dünya’yı değer gözlerin
Dün, bir
Erzurumlunun, Erzurumlu bir aşığımızın beynindeki
sınırlarımız, Bosna’dan Basra’ya,
Bağdat’tan Buhara’ya, uzanıyor, Şiraz’ı
Delhi’yi kapsıyordu.
Bugün, halâ
sarsılmadan sürdürülen CHP’li eğitim
sistemi ise, insanlarımıza, “İzmir’in
sınırlarımızın dışında olduğu” hayalleri
kurduruyor.
“Suriye’de ne işimiz var” politikasının baş aktörü CHP’nin İzmir
milletvekili Ali Yiğit, 'İzmir,
Türkiye'den ayrılsın AB'ye girsin' derken, CHP’li İzmir Belediye Başkanı,
İzmir için “ayrı bayrak, ayrı para”
istiyor.
Yazık!..
O “Cihangir Milleti” ne hale getirdiler.