Beşir Bey
Muarefemiz
eskidir. Kırk yıla yaklaştı sanırım. Ben ona “Beşir abi” diye hitap ederim. O
da bana “Mehmet” diye seslenir. Dile kolay, 1985’lerden başlayan bir aşinalıktan
bahsediyorum. Hemşehrisi Ergun Göze merhumun kurucusu olduğu İslam Ansiklopedisi’nden sonra Tercüman gazetesine geçmiştim. Orada Ergun
ağabeyin yanında bir sene asistanlık yaptıktan sonra Doğuş gazetesine geçmiş, kültür sanat bölümünü yönetiyordum. Sonra Türkiye gazetesinde çalışmaya başladım. Beşir
Bey de o sıralarda Tercüman
gazetesinin kültür sanat servisinin başına getirilmişti. Arayıp kutlamış, “Hayırlı
olsun” demiştim. Yıllar sonra Türkiye
gazetesinin kültür sanat sayfasını idare etti. Burada halef selef olmuştuk. Başka
gazetelerde de çalışmıştı. Gittiği her müesseseye seviye taşıyan bir kalem
erbabıdır Ayvazoğlu.
1980’li
yılların ortalarında Kubbealtı camiasından saydığım bir büyüğüm, beni teşvik
etmek için olsa gerek “Geleceğin Beşir Bey’i olacaksın!” deyince anında
“Estağfirullah!” demiştim. Şimdi de diyorum. Aynı geniş yolda yürüyen ve ‘Ulu Yapı’ya
taş taşıyan kişiler olduğumuzu düşünüyorum. Merhum Orhan Şaik Gökyay’ın güzel
tabiriyle kendimi hep “talebe” kabul ettim, hâlâ öyleyim. Her gün okuyor, haberdar
olmadığım yeni bilgilere erişiyorum. Kitaplarımın yeni baskılarında, edindiğim
taze bilgileri okuyucularıma sunuyorum.
İlk
okuduğum edebî çalışmaları şiirleriydi. Kubbealtı
Akademi Mecmuası’nda neşrediliyordu. Sonra Aşk Estetiği ve diğer kitaplar çıkageldi. Her kitabı edebiyat
tarihimizin temel köşe taşı oldu. En çok ihmal edilen ‘biyografi’ türü, sayesinde
neredeyse en itibarlı seviyeye çıktı. Her biri hakkında olmasa bile çoğuna dair
yazılar yazdım, kendisiyle röportajlar yaptım. Bugüne kadar kaç toplantıya
davet ettik, sohbetlerini istifade ederek dinledik, inanın sayısını hatırlamıyorum.
Ama kurulan bu ilim irfan meclislerinin sayısı 10’dan aşağı değildir.
1990’larda
birkaç arkadaşla Fındıkzade’de İstanbul Yayıncılık’ı kurmuştuk. O sırada Beşir Bey,
bu tür hür teşebbüsleri desteklemek için Fuzulî
kitabını getirmişti. Yayına hazırlamıştık. Unutamadığım toplantılardan biri, Kubbealtı
Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nda gerçekleşmişti. Ney’in Sırrı Hâlâ Hasret kitabının tanıtım programıydı. Çok seçkin
bir dinleyici topluluğu vardı. Her toplantıya kolay kolay gitmeyen Mustafa
Kutlu abimiz de katılmıştı. Merhum Mustafa Miyasoğlu ile yan yana, salonun arka
sırasında oturmuştu. Ben de yanlarındaydım. Birlikte fotoğrafımız var.
Unutulmaz günler!
Bir gün
Kubbealtı’ndaki odamda, sevilen ve sayılan, değerli eserleri de bulunan bir
profesör hocamızla sohbet ediyoruz. Mevzu Beşir Bey ve eserlerinden açılınca
şunu söyledi: “Beşir Bey, taşradan Sivas’tan geldi. Ama bizim gibi doğma büyüme
İstanbulluları sollayıp geçti. Haza bir ‘İstanbul Beyefendisi’ oldu.” Elhak
öyledir. Hani Orhan Okay için “Erzurum’un İstanbullu Hocası” denilmiş ya. Beşir
Bey için de “Sivas’ın İstanbullu Yazarı” dense sezadır.
Beşir
Bey’i tanımayanlar kendisini ‘kibirli’ sanabilir. Hâşâ, aksine ona
yakınlaştıkça ne kadar mütevazı, mahviyetkâr, hatta çelebi bir kişiliğe sahip
olduğunu anlayabilirler. Ama onun kıylu kale, dedikodulara harcayacak saniyesi
yoktur. Bu yüzden edebî mahfillere bile biraz mesafelidir. Bir gün Bâbıâli’de
yürürken bana, “Bizimkiler hep oturup konuşur ama yazmaz.” Çok haklı. Meşhur
Marmara Kıraathanesi’ne 100’den fazla Marmaratör büyüğümüz katıldı, senelerce mühim
sohbetlerde bulundular. Eser hani, yok! Allah rahmet eylesin Mehmed Niyazi ile
Ahmet Güner Elgin de yazmasalardı, bu kültür mahfili kahvehanemiz, bir efsane
gibi tarihe karışıp gidecekti.
Geçenlerde
Şiraze dergisi de “vefa köşesi”nde
“Beşir Ayvazoğlu Dosyası” yapmıştı. Kadirşinas dergiye bir şeyler karalamıştım.
Fakat Penceremizden Beşir Ayvazoğlu
kitabını gördüğümde sevincim katmerlendi. Çünkü Beşir Bey 70 yaşına girmişti ve
bu eser, güzel yaşın hatırına bir ‘diş kirası’ gibi hazırlanmıştı. Fotoğrafika
Ltd.Şti. tarafından yayımlanan eserin banisi, Muhibban Grubu. Editörleri Şaban
Özdemir ve Emre Ayvaz. Muhibban mensuplarının çoğunu tanırım. Beşir Bey gibi
çalışan, üreten, hürmete ve muhabbete şayan kişiler. Sunuşta, kitabın basımı esnasında
Zeytinburnu Belediyesi Başkanı Ömer Arısoy’un desteğine teşekkür ediliyor. Son
yıllarda kültür sanat dünyamızın irtifa kazanmasında emeği, katkısı ve alın teri
olanlardan biri de Ömer Arısoy’dur. Bu kaydı düşmeden geçmeyelim.
Ortak
yönlerimiz var ama birini belirtmeliyim. Yoksa Kediname’nin başkahramanı buna çok üzülür: İkimiz de kedi severiz.
Yetmez, evde kedi besliyoruz. Yine kifayet etmez. Kediler için kitaplarımız
var. Ayvazoğlu Ailesi’nin kedisinin adı Boncuk. Bizimkisi Lokum. Darısı
başınıza. Allah size de birer kedi nasip etsin.
Kitabın
ilk sayfalarında yazarımızın kıymetli eşi Handan Hanım, kızı Elif, oğlu Emre ve
gelini İlkay Baliç’in hem yazıları hem fotoğrafları var. Torun Ömer Kanat’ı
unutmayalım. Bu sevimli fotoğraflar bana Ziya Osman Saba’nın Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi kitabını
hatırlattı. Ayvazoğlu Ailesi’nin bütün mensuplarına sağlıklı, bereketli,
huzurlu ve hayırlı ömürler diliyorum. 186 sayfalık büyük boy birinci hamur
kitabın sayfalarını bir albüm niyetine de çevirebilirsiniz. Nadide fotoğraflar
kareleri size tebessüm edecektir. Kitabı dikkatle okudum, bazı kısımların altını
kırmızı kalemle çizdim.
Müzmin
muhaliflere bir çift lafım var: “Bulunduğunuz girdaptan kurtulun artık. Siz de
Türkiye için çalışın ve üretin. Bakın hepimize örnek olan Beşir Bey böyle
yapıyor. O, bürosunda eser yazıyor!”
Her şey iyi güzel de
fakat bu kıymetli eserin mimarları olan yazarların, yani Beşir Bey’i farklı
cepheleriyle ve vukufiyetle anlatan edebiyatçıların ve ahbabın adını anmasam
vicdan azabı çekerim. İyisi mi bu isimlerle yazımızı taçlandıralım: Taha Akyol,
Turgay Anar, Ömer Arısoy, Bahtiyar Aslan, Ali Ayçil, Göksel Baktagir, Nevzat
Çalışkuşu, Mehmet Çebi, M. Uğur Derman, İnci Enginün, M. Sinan Genim, Doğan
Hızlan, Ekmeleddin İhsanoğlu, Âlim Kahraman, Selçuk Karakılıç, M. Sabri Koz,
Mustafa Kutlu, Talip Mert, Ramazan Minder, Haluk Oral, Azmi Özcan, Şaban Özdemir,
Senail Özkan, İbrahim Öztürkçü, İskender Pala, Mustafa Ruhi Şirin, Mehmet Rüyan
Soydan, Aylin Taşçı Şengün, Abdulah Uçman, Sinan Uluant, Erol Üyepazarcı,
Tahsin Yıldırım.