Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.63
Gram Altın
2493.07
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Şubat 2022

Beşinci Meclis: Gözyaşı ve yakarış

Niçe bir ola kalbin böyle mecruh

Niçe bir ola çeşmün böyle nemgîn (Helâkî)

Mazi, hal ve istikbal... Bir endam âyinesi gibi karşımızda duruyor. Biz asr-ı hazırda, 2022 durağından, âlem-i hayâlin fani kuşları gibi tayaran ederek bu hafta yine maziye, o kutlu zatın halka-i meclisine gidiyor, huzura eriyoruz. Postuna oturmuş, eller semada Bâkî olana yalvarıyor: “Sınırsız dua ve senâ o ulular ulusuna yaraşır ki her zerre yaratıcının varlığının gerekliliğine bir delildir. Bizim başımıza altın tâcı sen koydun, şükürsüzlüğümüz ve günahkârlığımız yüzünden lütfettiğin bu tacı başımızdan alma. Ey çaresizlerin çaresi ve ey derbederlerin sığınağı! Senin sevginin ateşi ile kebap olmuş ciğerlerin hürmetine, ciğerlerimizi ebedi ayrılık ateşi ile yakma. İhtiras ateşlerimizi söndür. Rahmet suyunla yıka bizi. Düşmanlarımızın bizim hakkımızda istediklerini bizden uzak kıl. Dostlarımızın bizim hakkımızda istediklerinden ve zannettiklerinden bizi daha üstün kıl. Gaflet uykusuna uyuyanları lütfunun uyarısı ile uyandır. Varlık ağaçlarını taat meyveleri ile süsle. Sana himmet etmekle makam ve mevki elde etmiş ve ona itaatle el bağlamış olan bütün devlet erkânının saadet ve ikballerini artır.” Meclisteki herkes hep bir ağızdan ‘amin’ diyor. Aminler ağlamalara karışıyor. Canlar! diyor canlar. Abdulmuttalip de ağlamıştı. Bir gün Mekke’de kıtlık baş göstermiş, şehrin ileri gelenleri bir tedbir almak için Abdulmuttalib’in yanına gitmişler. Abdulmuttalib, benim ne yerde itibarım var ne de gökte. Ancak, Abdullah’tan Amine’ye, ondan da Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) geçen bir nur var. Onu getirin. Onun hürmetine yağmur isteyelim. Ve kainatın efendisini getirirler. Henüz çocuktu ve onu Kabe’nin kapısına götürür Abdulmuttalib. Rabbim! der. Bu senin kulun Muhammed’dir. Bir şeyler daha demek ister lakin yutkunur kalır. “Bu senin kulun Muhammed’dir” deyip ağlamaya başlar. Abdulmuttalib’in gözyaşları buhar olup göğe yükselir ve bulutların gözlerine çarpar. İnci gibi yağmur damlaları dökülmeye başlar Mekke’nin üzerine, Mekkelilerin üzerine.

Ağlayın canlar, ağlayın. Günahkarların gözyaşları bu dünyada da ilaçtır, o dünyada da. İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler canlar. Gözyaşı neredeyse rahmet oradadır. Gözyaşı, ardından gelecek mutlu günler için bir habercidir. Meclis âh u figân ile doldu birden. Gözyaşları içinde devam etti sözlerine insân-ı kâmil. Kimileri derler ki mum, ateşle aynı evde olduğu için ağlıyor. Kimileri de der ki tatlı bal, onun evini terk etti diye ağlıyor. Bu mumun ifadesi değil, şârihlerin şerhidir. Oysa mum kendi lisanıyla der ki: Gecelerimin halini ancak benim gibi olan bilir. Yanmışların gecesi nasıl geçer, sen nereden bileceksin? Sonra Mevlânâ muma seslenir: Ey gözyaşları içerisinde sarı benizli mum! Musibete uğramış aşıklar kafilesinin başı sensin. Sen asrının Ferhad’ısın yan ve eri. Bu ağlaman Şirin’den ayrı düştüğün için değil mi?

Hakiki büyük şahsiyetler, süslü ağaçlar gibidir. Dallarında yuvalar kurulur. Gölgesinde yorgunlar dinlenir, çiçeklerine sürünenler güzel kokular alırlar. Beşinci mecliste herkes hissesine düşeni almaktadır. Bu mecliste zarar etmek yoktur. Alimler, rehberdir. Âlim, dünyevileşme hastalığına yakalananlar için tabiptir. Ölü ne bilsin tabibin kıymetini. İlaç, derdi olanın yarasına derman olur. Göz ağrısı olmayan, göz ilacını ne yapsın. O kalplerin doktoru, bu meclisten nasibimizi artırsın.