Berat Gecesine Dair
Üç aylara girdiğimizden günden beri vaktin bereketini ve feyzini daha da yürekten hisseder olduk. Ramazana yaklaştıkça yolumuz kandil geceleri ile aydınlanıyor, gönüller sürura eriyor. Şimdi de Berat Gecesini idrak ediyoruz.
Hazreti Peygamber bir hadisi şerifinde müminleri
şöyle müjdeler:
"Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete
kalkın. Ve o gecenin gündüzünde (kandilden sonraki gün) oruç tutunuz. Çünkü o
gece güneş batınca Allah Teâlâ o andan fecir oluncaya kadar: 'Benden mağfiret
dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu, onu
rızıklandırayım. (Bir belâ ile) müptelâ olan yok mu, ona kurtuluş vereyim'
buyurur." (İbni Mâce)
Duhan Suresinde de:
“Ha
Mim. O apaçık kitaba yemin olsun ki, Biz o (Kur'an-ı) mübarek bir gecede
indirdik. Biz, gerçekten uyarıcıyız. O mübarek gecede, her hikmetli iş
katımızdan bir emirle ayırt edilir...” (Duhan: 1-4) buyrulur.
İslam âlimlerine göre ayette belirtilen bu gece, Kur'an-ı
Kerim'in Levh-i Mahfuzdan dünya semasına toptan indirildiği gece olana Berat
Gecesi’dir. Müslümanların Allah’ın affı
ve bağışlaması ile günah yükünden kurtulacağı umulduğu için bu geceye Berat
gecesi denmiştir.
Rahmet umuluyorsa, bunun
yolu nasuh bir tövbedir. İslam âlimleri, gerek ayetlerden ve gerekse Hz.
Peygamberin sözlerinden yola çıkarak tövbenin kabul şartlarını
belirlemişlerdir. Bunlar, insanın işlediği günahlar karşısında gerçek anlamda
pişmanlık duyması (nedâmet), günah işlemeyi terk etmesi, bir daha günah
işlememek üzere yaratanına söz vermesi ve sürekli iyi amel işlemesidir.
Tövbe konusunu tefekkür
ederken Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makalat isimli eserinde geçen “Yıkayıcı arınmayınca, yıkadığı da arınmaz!” sözleri aklıma geldi. İlk okunduğunda insanı sarsan bir söz. Elbette
kalıbın temizliği de önemlidir ama asıl olan kalbin temizliğidir. Tabi bu da
moda tabirle “benim kalbin temiz” demekle de olmuyor. Kalbin temizliği de
zahiren iyi insan ve iyi bir kul olmaktan geçiyor. Nefsini Allah’ın huzurunda
diz çöktüremeyen, onun yasaklarını işlemekte devam eden kişinin kalbinin
temizliği lafta kalacaktır.
Hacı Bektaş-ı Veli bu sözün devamında şöyle der:
“İnsan bir şişeye benzer; bu şişenin içi pislikle doluysa bunun ağzını
kapatıp ta çeşmenin altında yüzlerce kere yıkasanız da bu temiz olamaz,
yapılacak iş nedir? Bunun kapağını açmak, pisliği dökmek, şişenin içini
yıkadıktan sonra da dışını yıkamaktır.”
Aslında buradan yola çıkılarak tövbenin nasıl olması
gerektiğini anlayabiliriz. Kişi içindeki; kibri, riyayı, hasedi, ucubu (kendini
beğenmek), lemimeliği (koğuculuk), gıybeti, tecessüsü (başkalarının özelini,
kusurunu araştırmak), su-i zannı, bencilliği, yalancılığı, emanet hıyaneti,
öfkeyi, kini, iftirayı söküp atmadıkça gerçek anlamda tövbe etmiş olmayacaktır.
Bunları içinden, kalbinden söküp atamayan kişinin de kalbi maalesef temiz
olmayacaktır. İslam ahlakının incelediği, kâmil insan olma yönünde nefsin
terbiyesi için ıslahı gerekli görülen bu kötü huylar; ahsen-i takvim olan
insanı esfel-i safiline indiren kamburlar ve safralardır.
Ahsen-i takvim yani en güzel kıvam ve biçim; insanın
suretinden ve maddesinden ziyade mana güzelliğidir. Yanı kalıp değil kalp
güzelliğidir. Bu zaviyeden bakıldığında kâmil insan da kendi beşerî iradesinden
sıyrılmış, irade ve arzularından arınarak ruhî olgunluğa erişmiş insandır.
Günümüzde maalesef kişiler İslam ahlakının bu
umdelerini rafa kaldırarak sadece belirli ibadetleri yaparak kendilerini
kurtaracakları zannına düştü. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca
gitmek ve kurban kesmek gibi ibadetler kişinin Allah karşısındaki ferdi
sorumluluklarıdır. Oysa kişinin, Allah tarafından hoşlanılmayan ve insani
ilişkilerinde hem Allah’a hem de topluma karşı sorumlu olduğu ahlaki kuralara
da riayet etmesi şarttır. Kalbindeki kötü huylardan arınması da bunun ilk
şartıdır. Kaldı ki sadece namaz açısından bakıldığında namaz kişiyi hayâsızlıktan
ve kötülüklerden alı koyuyorsa gerçek anlamda namazdır. (Ankebût: 45)
Bu duygular içinde bizlere Ramazan ayının
yaklaştığını da haber veren Beraat Gecenizi tebrik ederim.