Beraber Yemek (Yemek)-1
Modernizmin ve sekülerleşmenin sonucu olarak gözlemlediğimiz ayrışma, bölünme, yalnızlaşma ve yabancılaşma hastalıkları, maalesef aile ve topluma da nüfuz etmeye başladı. Birlik ve beraberlik, kısaca tevhid ve vahdet, güç ve kudretin işaretidir. Kenetlenmenin ve saf tutmanın cemiyetin damarları haline gelmesi, birlik ve beraberlikle gerçekleşmektedir.
Ayrışma ve bölünme, sadece sokak, cadde ve şehirleri değil, sıcak aile yuvalarının temel taşlarını da vurmaktadır. Henüz tamamen yitirmeden önemini anlayamayabiliriz, ancak sofralar, hele beraber bulunulan ve oturulan yemekler, sıcaklığın ve samimiyetin saflığını barındırmaktadır.
Sofralardaki aşlar, Yaratan’ın lütuf ve ikramlarıyla vücut bulmaktadır. Hani, O (Allah), (rivayetlere göre) Peygamberi Âdem’i yeryüzüne indirdiğinde hayatta kalması için cennette yetişen bir avuç buğday/ekin/başakla göndermişti. Ondan önce de “yasak ağacın meyvesi”yle Âdem’i sorumlu tutmuştu… Yine Âdem’in oğullarından, Habil en iyi koçunu, çiftçi Kabil ise, kötü ürünlerini adak olarak sunmuştu. Kazanan, en iyi kurban sahibi Habil oldu.
Yaratan, hurma, üzüm, incir, nar, muz gibi meyveleri ve zeytin, ekin/buğday, bakla, acur, sarımsak, mercimek ve soğan gibi sebzeleri de nimet olarak verdiğini, Kadim Kelam’ında haber vermektedir. Elbette Rezzâk’ın verdiği nimetler bunlarla sınırlı değildi. (Bu meyve ve sebzeleri, Kur’ân’da isimleri zikredildiği için belirttik).
Allah’ın nimetleri, nihayetinde yaşamak ve hayatta kalmak için birer ikramdır. Yoksa haz ve şehvetin kölesi olmamak, yemek için yaşamamak, yaşamak için yemek lazımdır. Ancak gıdaların da temiz ve helal olanlarını tercih etmek, inananlar için bir emirdir/zorunluluktur.
Vücudun günlük ihtiyaçları ve kulluğun gereklerini yerine getirmek için, verilen nimetlerin helallerinden israf etmeden, yemek gerekir. Zira kendisinin ve ailesinin geçimini kazanmak ve ibadetleri yerine getirmek amacıyla güç kazanmak için yemek, ibadettir. Nitekim “kişi kendisiyle hanımının ağzına koyduğu lokmadan ötürü bile sevap kazanır” (Buhârî) buyuran Hz. Peygamber’in (s) sözleri buna işaret eder.
Yemek adap ve edebi, görgü kuralları, medeniyetimizin yazılı müktesebatında, kitaplarda bölümlere konu olmuştur. Yemekteki kural, Efendimiz’in (s) ve hekimlerin de sürekli önerdiği gibi, ‘acıkmadan yemek yememek, doymadan sofradan kalkmak’tır.
Davet ve ziyafetlere icabet etmek, birbirimize karşı yükümlü olduğumuz; terk veya ret ettiğimizde ise, sorumlu olduğumuz önemli haklardandır/vazifelerdendir. Burada önemli olan ikramı kabul etmek, geri çevirmemektir.
Daha da önemli olanı ise, birlikte yemektir. “Birlikte yiyiniz, yemeğiniz çoğalır.” (Ebu Davud) nebevî ilkesi, bizim için hikmetler barındıran nebevî bir nasihattir. Nitekim, beraberce sofraya oturmak, bir sofranın etrafında toplanmak, günümüzde, ailelerinin özlemleri arasına girmeye başladı. Okul, iş ve diğer gerçek ve gerçek olmayan mazeretler, cemiyetin temeli olan aile fertlerinin bir araya geldiği sofraları tehdit etmektedir.
Bu muhabbet ve gönül sofraları ki, birbirimizi görmenin, göz göze gelmenin, bir arada bulunmanın doyumsuz anlarıdır. Paylaşmak, aynı havayı teneffüs etmek, daha da önemlisi sohbet etmek, modern insanın kaybettiği, birlikteliği/tevhidi/vahdeti inşa etmektedir. Sohbetin zevki, yaşam enerjisi ve muhabbet olarak katma değer kazanır. Sevginin tezahür ettiği nadide anlar, bu vakitlerde bereketlenir, artar, zahir olur.