'BENİM GÜNAHIM NEYDİ' KAMPANYASI
Bir televizyon programında EYT’nin çıktığı gün başlıktaki sözle bir kampanya başlatacağımı söylemiştim.
Daha kanunlaşmamış, sadece teklif
olarak Meclis Başkanlığına sunulmuş olsa da Meclis aritmetiğindeki
durum göz önünde bulundurulunca kısa zamanda kanunlaşacağı görülüyor.
Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) olarak
bilinen 1999 öncesindeki çalışanların, kuralların değiştirildiği bir kanunla
yaşadığı emeklilik hakkı kaybının mağduriyeti nihayet son
bulmuş olacak.
Herhangi bir yaş şartı olmaksızın
primlerini dolduranlar emekli olacaklar.
Haklarını aldılar almasına da bu düzenleme
“Geç gelen adalet, adalet değildir” anlayışıyla gerisinde de birçok
mağdur bıraktı.
Bu süre zarfında yaşı bekleyen birçok kişi
bu dünyadan göçtü.
Birçok kişi de yaşadığı gelir
kaybı nedeniyle yıllarını zorluklarla geçirdi.
Türkiye’nin kaderi bu
olmamalı...
Siyasetçilerin vaatlerini başka
siyasetçiler taşımak zorunda değil.
Devlette devamlılık esastır, anlayışı
vatandaşa yüklenen faturanın artırılması anlamına gelmiyor.
99 öncesinin sorunu geç de olsa çözüldü.
Ama şimdi 2000 ile 2008 arasında çalışmaya
başlayıp da 60 yaşında emekli olacaklar ile 2008 sekiz sonrasında başlayıp 65
yaşında emekli olacaklar var.
Bir mağduriyet bitti, başka bir mağduriyet
başladı.
Ne geçenlerin ne de göçenlerin hakkı bu
dünyada ödenemedi.
Olması gereken bu olmamalı...
Güzel ülkemizi emekleriyle ayakta
tutanların ömürlerini hiç etmek, bizim gibi binlerce yıl gururla ortaya
koyduğumuz devlet geleneğimize yakışmıyor.
Gelişmiş birçok ülkenin yaptığı gibi bir
an önce bizim de kapsamlı bir emeklilik reformu getirmemiz
şart!
Herkes çalıştığını kazanmalı...
Aksi takdirde çalışmadan emekli
olanların yükünün yüklendiği garip düzenlemeler devam edecek...
Ülkemizin refahını sağlamak ve herkesin
çalıştığı kadarını almak hakkaniyete de hukuka da ilahi düzene de uygun
olandır.
10 sene sonra emekli olanların ödedikleri
primleri bile geri alamayacağı emekli maaşlarıyla sürdürülecek garabet
bir düzenle karşılaşmamak için kapsamlı bir emeklilik
reformu getirmeliyiz.
Dünyadaki denenen ve başarılı olan
yöntemlere göre de bunun yolunun fon kurmaktan geçtiği
görülüyor.
Kimse kimsenin yükünü çekmemeli...
Herkes çalıştığı kadarını almalı...
Aynı Bireysel Emeklilik Sistemi’ndeki
gibi kurulacak ve şartları kanunla belirlenecek finans
kuruluşlarının ya da bankaların aracı olduğu özel
fonlar kurulmalı ya da BES fonlarının kapsamı ihtiyaçlara göre
yeniden dizayn edilmeli...
Yine devletin öngördüğü brüt maaş
sistemi devam etmeli.
Aksi takdirde patronların insafına
kalan bir emeklilik düzelmesi olur.
Diğer ülkelerde de olan tavsiye ettiğim bu
düzenleme ile bugün için brüt maaşta yer alan SGK ödemesinin
gideceği yeremeklilik fonu olacak.
Devlet bu fonların işine yarayacağı
alanlarda kullanılması takdirinde gelir desteği sunacak.
Aynı bugün olduğu gibi kabaca 10 yıla
yüzde 30 destek, 20 yıla da yüzde 50 destek gibi finansal olarak
hesaplanıp devleti de milleti de mağdur etmeyecek ama serbest piyasa
ilkeleri içinde kalacak çeşitli oranlar sunulacak.
Böylece insanlar tasarruf
kültürüne de alıştırılmış olacak.
Şu an, “Nasıl olsa devlet bana
bakar.” diyen insanların ne sağlığını ne de geleceğini düşünmeden
gereksizce verdiği kararlarla ekonomiye maliyetini anlatmaya kalksak sayfalar
yetmez.
Açık, şeffaf, öngörülebilir ve herkesin
çalıştığının karşılığını aldığı bir düzen şart!
Şu anki düzende emeklilik
hakkı devredilemiyor. Emeklilikteki birikimleriniz başka birine maaş olarak
ödeniyor.
Ama fon kullanımı olursa o zaman bu
paralar miras olarak bırakılabilecek...
Bu birikimler teminat gösterilerek üzerine
krediler çekilebilecek...
Burada önemli olan insanların mağdur
olmaması için fondan çekilecek paranın da sınırlandırılması olacaktır.
Yüzde 10 ya da başka bir oranda toplu
para çekilmesi dışında paranın maaş olarak ödeneceği
düzen kurulmalı...
Hiç çalışacak durumu olmayanlar, hasta,
engelli ya da bakıma muhtaç insanlar için toplumumuz kayıtsız
kalmayacaktır elbet...
Tüm çalışanlardan bu nitelikte olanlar
için ayrı bir vergi alınabilir.
Bununla kurulacak fon ile de bu insanlara
destek olunabilir.
Ama öncelikle sistemi mantıklı ve makul bir
noktaya taşımak zorundayız.
Herkes, "Ben emekli olayım da
gerisi umurumda değil!" düşüncesine kapılırsa başımıza çöken
bir sistem ile kimsenin memnun olmadığı bir sonuçla
yüzleşmemiz öyle çok da uzun bir zaman almayacak.
ALTILI MASANIN ORTAK POLİTİKALARI
Altılı Masa’nın açıkladığı Ortak
Politikalar Mutabakat Metni’nin lansman toplantısına katıldım.
Altı liderin gelişi ve sonrasında
isimlerinin zikredilmesi sırasında salondaki kalabalığın neredeyse aynı oranda
tüm liderlere sahip çıktığına şahit oldum.
Yani İYİ Parti’nin, “Küçük
partileri sırtımızdan atalım” yaklaşımını hissettirecek ya da CHP’nin İYİ
Parti’nin son zamanlardaki çıkışlarından kaynaklı küskünlük ya da mesafe
koyduğu düşüncesine kapılacak bir refleks gelişmedi.
Sahadaki durum değişebilir olsa da parti
yönetimlerinin Altılı Masa konseptinde sona gideceği benim
nazarımda kesinleşmiş oldu.
Artık hepsi kaderlerinin ortak olduğunu
biliyorlar.
Program kapsamında ortaya koyulan ortak
politikaları da inceledim.
Gözlemime göre büyük çoğunluğunu CHP’nin
vaatleri oluşturuyor.
Yalnız aylarca çalışma sonrasında altı
partinin kitaplar çıkarması bir yana politika önerilerinin gerekçelerini
yazmaması ve nasıl yapacaklarına ilişkin herhangi bir yol haritası ortaya
koymamış olmasını çok garipsedim.
Ben birkaç gazeteci arkadaşımla oturup bir
ayda bu metinden daha dolu ve gerekçeli bir metinler bütünü çıkarabilirim.
Bu yönüyle ortaya koyulan hava ile çıkan
meyve arasındaki farktan dolayı toplumda istenilen etkinin oluşturulamayacağı
görülüyor.
Ekonomi politikalarına ise sektör
bazlı bir yaklaşımı esas alarak özel başlık açmaları güzel olsa da bir cümle
ile politika özetlemeye çalışmak ne İsa’yı ne de Musa’yı
memnun etmez.
Bu metni görünce son zamanlarda İYİ
Parti’nin sıklıkla vurguladığı o söylem aklıma geldi:
Devlete liyakat yakışır!