Beni yanlış anla
Nedense
birbirimizin “söylediğini” değil, “söylemediğini” anlamakta pek mahiriz. Ben
buna mefhum u muhalefet atağı diyorum. Gittikçe şiddetlenen ve şiddetle
sonuçlanan bir hastalık bu. Boş zevzeklik, polemik, sözü kişiselleştirme, daha
doğruyu aramayan ve salt tartışmak için tartışma derken taraf olma, ilk
bağlamını aramadan sormadan, doğru anlamadan en son koptuğu yerden kamplaşmayı
artırma, slogan, karşılıklı karalama, tehdit ve şiddet dillilik…
…
Ne
oluyor yahu? Sosyal medyayı savaşın hemen öncesi, toplama ordunuza vur emri
vermezden önceki son konuşma yeri gibi kullanıyorsunuz çoğunuz. Ne oluyor?
İçinizde neyin kavgası var bu kadar. Nerede halledemediğiniz bir sorununuz var
da buraya üstünü başka bir kavgaya karışarak örtmeye devam ediyorsunuz? Zorunuz
nedir? Neden söz meydanını bir çatışma alanına, bir talana döndürüyorsunuz?
Sizin
eski deyişle “ekmeğinize yağ çalan anneniz”(bi’ doy artık diyerek galeta ve
krem peyniri önünüze fırlatan da olur) anneniz yok mu?
Seçkin,
adını söyleyemezken yamulduğunuz, bunda bile bir üstünlük ve ayrıcalıklılık
vehmetmeyi başardığınız kahveniz mi bitti? Asla anadilinizde söylenmez,
bilirim. Gülmemiz bağışlayın ama siz hiç sevilmediniz mi “kuzum?” Fakat gerçek
anlamda diyorum. Siz hiç “insan insanın kuzusudur” geleneğinden gelmediniz mi? İlgi
görmeye bu kadar muhtaç mı bırakıldınız? Sosyal meydanda bu denli üslupsuz
laflar etmekle meşhur olduğunuza, zihnen tepindiğinize göre…
Hani
bir yerlerde bir şeyler, kitap falan -hani iki kapağı oluyor, içinde bir konu
enim-konum ele alınıyor, hani yazarlar var onları yazıyor- okumuyor musunuz?
Çok
iyi filmler de var. Sizin oynamadığınız gibi oyuncuları olan, sizin ilgi
duymadığınız konuları olan filmler. Yani bir başlarsanız, belki sizi tutardı.
Bakın, siz sosyal medyaya girmediğiniz zaman inanın sosyal medya yıkılmış
olmayacak. O zaten hep yıkılıyor. Hani dinlenseniz biraz demek istemiştim.
Yanlış anlayın. Beni yanlış anlayın lütfen. Adetiniz üzere. Ya da tabiata, ne
bileyim bir parka, sahile, sokağa filan çıkmıyor musunuz? Bir esnafa merhaba
deyip çayını içtiğiniz filan hiç olmuyor mu? Kaderiniz sizi dertsiz mi bıraktı?
Hakiki dertlerinizden kaçış noktası olarak mı bu aşikara saklanıyorsunuz? Kötü
bir saklambaç değil mi bu? Söylesenize sizin hiç çocuğunuz ağlamıyor mu, baba
şunu istiyorum demiyor mu? Yok mu? Hiç mi? Eve ekmek yoğurt filan almanız
gerekmiyor mu yahu sizin?
Yaşlanmış
anne babanızı ziyaret etmiyor musunuz? Huzursuz olduğu için eviniz huzur evine
mi bıraktınız onları? Ne? İşsiz misiniz? Bir ucundan tuttuğunuz işiniz yok mu
yani? İş olmasa bile ucu da mı yok? Nasıl? Anlayamadım, daha sesli olur
musunuz? Siz değil misiniz sosyal medyada en çok sesi çıkan? Avaz, vaaz
bağıran? Ha emeklisiniz. Emekçi mi? Emeğe paydos mu, kendisi hiç emek vermediği
halde emeği amaçlaştırma, paravan kılma ve ardından saldırma mı, hangisi? Bir
sanatınız mı var? Oyuncu musunuz? A evet belliydi biraz. Fakat hiç estetik
olmadığınız aşikar. Eğitimini almış olsanız bile çok yanlı, çok ideolojik
olunca aldığınız eğitim bir duruşu olmaya değil, tarafgirliğe, saldırganlığa
doğru akmış, erimiş gitmiş… Alaylı olanlar sizden daha özgür alay ediyor
ortalıkta sallandırılan sözlerle.
…
…
…
Sizin
başka işiniz yok mu ya hu?
Sabahtan
akşama o polemik benim, şu kavga senin ne yapıyorsunuz böyle?
Hiç
kıymetli bir şey yapma duygunuz ve sorumluluğunuz yok mu?
Tüketmekten
tükeneceksiniz. Üretilen her şeyi sorgusuz sualsiz tüketiyor olmak canavarı
sizi yiyip bitirecek.
…
Evet,
bırakın sosyal medyayı, medyatik olmayan sosyallikte bile nedense birbirimizin “söylediğini”
değil, “söylemediğini” anlamakta pek mahiriz. Ben buna dediğim gibi mefhum u
muhalefet atağı diyorum. Hemen her konuda derinliği sevmeyen insanların böyle
aniden, sözün gerisinde, sözün tersinde, aksinde ne var diyerek sözüm ona
derinleşmeye gitmeleri ne acayip bir durum… Yadırgıyorum. Sığlıkta yaşayıp
dururken aniden güya derine dalmak ve inci beklerken kararmış boncuk çıkarıp
onu herkese göstermek adetini.
Sözleri,
sözün sarf edildiği tabii ortamlarını düşünerek duymak gerekiyor. Kendi doğal
ortamından koparılmış bir sözün gerçek, yani sözün sahibinin amaçladığı değerde
anlaşılmama ihtimali yüksek. Sözün bağlamı diye bir şey var, pek duyulmamış bir
şey olsa da. Şimdi bu bağlam şöyle bir bahçeden oluşuyor. Öncelikle bu sözü
söyleyen bir kişi var. Sonra o sözü söylediği mekan, ortam, şartlar… Sözün
söylenmeden önceki, o sözü söylemesine onu hazırlamış olan zemini. Fiziksel ve
ruhsal şartlar. Bunların tümünü göz önünde bulundurabildiğimizde o sözü daha
doğru anlayabileceğiz.
Söyleyenin
maksadı yerine, bütün bu şartlardan koparılmış olarak sözdeki kastı aramak bana
biraz kasıtlı geliyor. Bilmeyerek bağlamından koparılmışlarla, bilerek
koparılmışlar arasında elbette fark gözetilebilir. Laf olur beri gelir bazen.
Bilip bilmeden konuşulur.
Sosyal
medya bunun tamda yeri…
Bile
bile bağlamsız sözler ordusu gayri resmi ve hızlı geçitte akıyor. Sözün
söylendiği zaman, şartlar, gerçek amacın ne olabileceğine dair iyi niyetler,
hiçbiri söz konusu değil. Hepsi ezilmiş, yeni paylaşım hızı altında kalmış
halde… Kötü niyet, kasıt, karalama ve iftiraya vardırılacak kadar hızla…
Sonra
o söz üzerinden yepyeni bir ayrımcılık. Sözü destekleyenler ve
desteklemeyenler, sadıklar ve hainler… Böyle sürüp gidiyor.