Beni Hiç Anlamıyorsun Neriman!
Sosyal medyada yazdığım mesajı yine yanlış yorumlamışlar…
Sana da yemek beğendiremiyoruz canım...
Eş olmamı mı beğenmiyorsun? Anamın evine gidiyorum…
Kocalığımı mı beğenmiyorsun? Arkadaşlarımın evi kahveye gidiyorum…
Beni hiç anlamıyorsun Neriman!..
Aaa.. daha geçen gün söyledim üçüncü satırdaki cümleyi… dördüncüyü.. beşinciyi…
Hepsi akrabamız, tanıdığımız cümleler. Belki birinci belki de üçüncü dereceden akrabamız cümleler. Söylerken ya da dinlerken hiç de yabancılık çekmeyiz. Belki canımız bile yanmaz.
Bazen ilgisizliklerin bazen küskünlüklerin hatta bazen ayrılıkların sebebi olmuştur. İstense de istenmese de söyler ya da işitiriz. Hem de ağızdan çıkan sözün nereye varacağını hesaplamadan…
Niçin ve nasıl anlaşılıyoruz? İyi de niye böyleyiz?
Bundan kurtulmanın bir çaresi yok mu?
Anlamak ve anlaşılmaktır derdimiz. İnsanız ve yaptığımızın, söylediğimizin kabul görmesini, beğenilmesini bekliyoruz. Bolca takdir ve bolca iltifat istiyoruz. Beklediğimizi alamayınca, istediğimizi bulamayınca gürültü patırtı çıkarmaktan da geri durmuyoruz.
Bu işi anlamak için iki yol kullanabiliriz. Hikâyesini oluşturmak ve sorular sorarak cevapları bulabiliriz. Hep beraber deneyelim bu ikisini. Buyrun bakalım…
Hemen şimdi hayal edin. Düş kurun. Hanelerde sevdiklerinizle beraber ya da ayrı ayrı…
Muhteşem ötesi bir aşçısınız. Pişirdiğiniz aşların lezzetinin dünyada eşi benzeri yoktur. Yaptığınız yemeklere bakıp bir Allah kulunun ağzının suyunun akmadığı da vaki değildir. Ve harika, hayran olunacak, görenlerin gönlünün düşeceği muhteşem ötesi bir sofra hazırlamış olun.
Hayal bu adı üstünde… Misafirleriniz; ağır mı ağır, âlemin en latif, en hüsnü kabul görmüş canlılarıdır. Kimler midir? Aslan, inek, güvercin ve akbaba… Lütfen hayal dünyasında olduğunuzu, misafirlerinizin canciğer arkadaş ve size düşmanlık beslemeyenler olduğunu da unutmayın.
Şöyle yer sofrasını kurmuş, Kütahya’dan gelme kaplara sultanlara layık taze et, salata ve darı çorbası servis etmişsiniz. Ayrıca sofranızın öyle bir kokusu vardır ki kokuyu alanın hanenizde yaşayası gelir.
Cevapları duyar gibiyim. Hepinizin kolayca tahmin edeceği gibi aslan ete, güvercin darıya, inek de salataya yönelmiştir. Akbaba ise sırasını beklemiştir.
Her insanın bir hali ve bu halin kazandırdığı bir kalitesi vardır. Hayali hikâyemiz de bu manada çok şey anlatır. İnsanın halini ve kalitesini izah eder. Bu hal ve kalite insanın her şeyidir.
Birazcık soluklanın ve hayali hikâyenin peşine yine yeni sorular sormaya başlayın…
Hangi misafir hangi kaptaki yemeği niçin yemiştir?
Hikâyedeki gibi gönlünüzden geçen niyet, ağzınızdan çıkan söz veya neşvünema buldurduğunuz eser kadardır tüm kaliteniz değil mi?
Hikâyedeki gibi gönlünüzden geçen niyetin, ağzınızdan çıkan sözün veya neşvünema buldurduğunuz eserin kalitesi, muhatabınızın bunlara verdiği kıymet kadardır değil mi?
Hikâyedeki gibi gönlünüzden geçen niyetin, ağzınızdan çıkan sözün veya neşvünema buldurduğunuz eserin kalitesi muhatabınızın bunlardan anladığı kadardır değil mi? Muhatabınızın bunlara ihtiyacı kadardır değil mi?
Bundan daha farklısını ilk anda asla bulamazsınız. Ötesini de hiç aramamalısınız.
Ne dersiniz? Hikâye ve sorularla çözebilir miyiz bu meseleyi? Çözebildik mi?
Bugünlük kâfi zannedersem… Çare mi?... Adresi belli. Konunun devamı var… Bilin istedim.
Sağlıcakla kalınız. Haneniz, şifahaneniz olsun.