Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2501.23
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Ekim 2022

​Beni ezberine alma unutursun

Her şey çok ezber ve belleğimiz patladı. Bu yüzden hiçbir şey bizi etkilemiyor. İçimizden bir isyan ve bir kaçma duygusu düzenli işleyen şehirlerarası bir kara tren gibi, geçmekte. Derinden sarsılmaya ihtiyacımız var. O büyük vurgun nerde?Kalbimizi oraya yazdıralım.

Ezberlenen bir şeyin kıymetli bir şey olduğu muhakkak. Fakat ezber eylemi sonradan yozlaşıyor. Kendi kendini çürütüyor. Ezberlediklerimizi nasılsa ezberimizde diye unutup gidiyoruz.

Bu sebeple hiç unutmadık paravanı altında unutulan, görmezden gelinen, ihmal edilen hatta yok sayılan ne çok şey var. “Yoksa ezber; var olanı hafızada varsaymanın getirdiği bir yok etme biçimi mi?” diyeceğimiz kadar…

En çok ezberlediklerimizi yaşamayışımıza bakılırsa ezber, neredeyse özellikle ezberleneni unutmak için icat olunmuş. Bir insanın, bir bellekten farkı olmalı cümlesini kaç kere kurdurdu bize, bilmiyorum.

Ezberi unutmalı.

Ya da sorgulamalı ve yeni bir ezber geliştirmeli…

Ezberin, neredeyse ezberleneni özelikle unutmak için icat olunduğunu düşünmem için yeterli delile ulaşalı çok oldu. Bir insanın, bir bellekten farkı olmalı cümlesini kaç kere kurduk bilmiyorum.

Ezberin biçimciliğini düşünürken, sokağın köşesinde memleketinden getirdiği cevizleri satarken bir yandan kıran ve yiyen satıcının kırdığı cevizlerin kabuğunu yediğini, içini çöpe attığını hayal etmeye başlayacağız neredeyse…

Hafıza; içine aldığı, koruduğu ve geleceğe taşıdığı her ne ise, o şeyin neden sadece kabuğunu alıyor? Kabuğa açacak yeterli yeri var da öze yok mu?

O şeyin ruhunu, öz muhtevasını, ne ise anlamını hafızasına almayarak o şeyi ezberlediğini, sıkı sıkı kavradığını/muhafaza ettiğini düşünen " ne muhteşem bir belleğe sahip!" diye mevkiine yerleşedursun, öz, kapı dışarı edildiği bu gür mahkumiyete fazla dayanamıyor. Çekip gitmeden önce kabuğunun kapısında içeri, kendi evine alınmayı bekliyor. Bekliyor...Bekliyor.

Özün içeri alınmadığı, ama hani nihayet insan olmadığı için kapı dışarıda edilmediği bellek araçları çok ucuza piyasada da satılıyor.

Mamafih bir belleğin ondan yararlanan bir insana, o insan bundan yararlanacak bilince sahipse, muhafaza ettiği her şeyin -pekala- özünü sunabilme imkanı da var.

Sadece kitap veya kitabi unsurlardan bahsetmiyorum. Hayat da çok ezbere, çok üstünkörü, çok yüzeysel ve işte nasıl ezberlenmişse aynen yaşanmaya ve evet belki öldürülmeye devam ediyor.

İnsan soyu, "ezber kuvvetiyle” de hayatı öldürmeye gelmiş bir müstevliler akını gibi...

Diriliği, canlılığı, canları ve farklı bir alemin dirileri olarak cinleri, perileri, ilhamları, esinleri...öze özgürlüğe dair ne varsa hepsini de...

Mesela...İnsan insanı kabuğundan öğreniyor, kabuğundan ezberine alıyor.

Hemen unutmak için.

Sadece kutsal metinlerin değil, hemen her şeyin ezberinin ve tekrarının had safhada olduğu bir çağda yalnızca ezbere maruz olmayı seçiyorsak kötü. Böyle bir durumda akıl, toynaklarını sağlam bilgiye şöyle güvene güvene basmıyor. Ahenkle yürümüyor, yürütülmüyor düş yolunda...Kalp şaşırmıyor, heyecanla çarpmıyor, cezbeye uçmuyor.Etkileyen olmaya gücümüz olmuyor. Çünkü etkilenmeyi unutuyoruz. Yalnızca bir şeyleri kutusuyla, mahfazasıyla bir yerlere taşıyor gibiyiz. İçindekileri bilmiyoruz. Rüzgarsızız. Etkilemeye ise hiç halimiz yok.

Büsbütün ezbersizliğin o ilk şaşkınlığını, ilk duyma, ilk düşünme ve ilk kez edip eylemeyi çok özlüyoruz. Pek çok şeyin ilk el halini, saf ve tekrarlana tekrarlana eksilmemiş, ezberlene ezberlene unutulmamış hallerini arıyoruz.

Son zamanlarda bütün kıymetli şeylerin hep birlikte bir şarkıyı bestelediklerini ve o şarkının insanlığın kulağına uğultular halinde çarptığını duyuyorum.

Şarkının sözleri şöyle: “Beni ezberine alma, unutursun!”