Dolar (USD)
34.45
Euro (EUR)
36.35
Gram Altın
2862.59
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Kasım 2024

​Beni anlamalısınız, yaşarken anlaşılmaya mecburum…

“Beni anlamalısın! Ben kitap değilim, yaşarken anlaşılmaya mecburum! İnsan, sevilmekten çok anlaşılmak istiyor!” Oğuz Atay, insana dair her şeyi işte birkaç cümleyle ölümsüzleştirmiş. Gerçi, “insan sevilmekten çok anlaşılmak istiyor” iddiası üzerine kararsız kaldığımı itiraf etmeliyim.

Sevilmek mi anlaşılmak mı diye çok sancılı sorular ve ünlemler yükledim kalbime, beynime… net bir cevap aldığımı söylemem zor. Sevilmek ve anlaşılmak arasında bir tercih yapmak da! Hem zaten insan neden ikisi arasında bir tercih yapsın ki?

Hayatın doğası ya da insanın özü kişiye hem sevilmeyi hem de anlaşılmayı bağışlayacak kadar cömert değil mi ya da olamaz mı? En azından böyle bir ihtimalden bahsedemez miyiz? Hangisi daha öncelikli olur bilemem ama emin olduğum şey insanın hem sevilmek hem de anlaşılmak istemesiydi! Belki de sevilmek ve anlaşılmak arasında seçim yapma müşkilatı yüksek bilinç seviyesine sahip kişilerin yaşadığı bir sınanma!

Anlaşılma duygusunu hissetmek için kişinin en azından ortalama bir zekaya vasat üstü bir algı ve donanıma sahip olması gerekir. Zaten hiçbir iddiası olmayan bir kişinin sadece sevilmekle yaşamsal gereksinimini karşıladığını söyleyebilir miyiz? Öyle ya; yaşamak, karnını doyurmak, giyinmek, eğlenmek üzerine kurguladığı hayatta anlaşılmak duygusu neden bir gereksinim olsun ki? Daha güzeline daha iyisine sahip olmak üzerine inşa ettiği mutluluk duygusu için olsa olsa sevilmek bir haz duygusuna dönüşebilir!

Sevme ve sevilmenin bir insan için ne kadar hayati önemde olduğunu hepimiz biliyoruz. Öte yandan beyninin içinde doğurma sancıları çeken, mana ve anlam dünyasına varoluş kaygısını yükleyen biri için en az sevilme kadar anlaşılma duygusu da eşlik edecektir. Değer oluşturma, dünyaya ve insanlığa katkı sunma arayışındaki birey için bunun temeli evren ve insanın varoluş anlamını keşfedip yeni inkişaflar peşinde koşmak değil midir? Bilinmeze dair buluşlar, bilineni idrak etme, tecrübe edilmemiş olan bir geleceğe zorunlu göçte bir anlam arayışı; sadece anlam… ve her bir bilgi kırıntısı üzerine inşa edilen bilmeler, iman etmeler…

Tüm bu arayış ve inkişaf sürecinde bilme ve öğrenme heyecanını besleyen, anlam yolculuğundaki bu serüveni değerli kılan öğelerden birini de anlaşılma duygusu oluşturmaz mı? Yolculuğun mihnet ve zorluğu, tırmanması zor yokuşlar bu sayede yolu bir vaha sükûnetinde sermez mi arayıcının ayakları altına! Dümdüz ve sere serpe! Ve eşlik eden dinginlik…

Tekamül yolculuğunda bu noktaya gelen/eren kişi artık madde dünyasından mana alemine doğru kanat açmış düalist bir bünyeye erişmiştir. Bir ayağı maddede diğeri manada uzanan ruh ve beden bütünü için yaşamsal gereksinimler de değişmiştir! Salt sevme ve sevilme duygusunun onu tatmin etmesi düşünülemez!

Sancılı yolculuğun teslimiyet ve sükunet dolu bir zirveye ulaşması için artık anlaşılma duygusunu da hissetmesi yaşamsal bir gereksinimdir. Sevilme duygusu tek başına yavan, ham ve arkaiktir. Nirvana, anlaşılma duygusunun kuytu ve kıymetli köşelerinde gizlidir. Sonu anlaşılmaya varmayan her yol, gürültülü ve mücadeleci bir yolculuktur. İşte tam bu noktada anlaşıma duygusunun bazen sevilme duygusuyla rekabete girdiğini görebiliriz!

Yine de hiçbir vakit birinin varlığı diğerine aykırılık ya da rekabet oluşturacak değildir! Birbirini besleyen, onaran, çoğaltan bir enerjiyle kişiyi yolculuğunda mukim ve huzurlu kılar. Ve o vakit insan, beni hem sev hem de anla diye ferevan eder. Sev ve anla! İkisinden birinin yokluğu hüsrandır ve kutlu yürüyüşü aksatır. Tökezletir insanı! Sev ve anla beni! İşte tılsım, bu iki unsurda gizlidir! Oğuz Atay ihtimaldir ki bu seviyeyi de geçmiş sadece anlam dünyasını huzura boğmak için sadece anlaşılmayı seçmiş. Ben mi? Geldiğim nokta da hem sevilmek hem de anlaşılmak diyorum! Ben bir kitap değilim ki beni öldükten sonra anlayın, ben bir duvar değilim ki sevgisiz yaşayayım!

x/sabihadogann