Bence Mukabele
Tıpkı insanın kendi zihinsel emeği olan
ideolojileri bile hiçbir zaman
ideal manada yaşayamadığı gibi,
Müslümanlar da Kitap’ta istenen insanı ve ona yaraşan yaşam biçiminiçok zaman
gerçeğe, elle tutulur bir hayata
dönüştürememişlerdir.
İnsanın bir teori, bir hayal değil
gerçeğin ta kendisi olduğu, insanın insan değil beşerin ta kendisi olduğunun
bir kez, bin kez daha anlaşılmasıydı bu…
Nitekim kitaplar yazmış bir insan da
yazdıklarının bir yüksek hayal, bir umut, bir beklenti olduğunu idrak etmiş
olmalıdır. Çoğu yazarın kitaplarında çizdiği çizginin pek altında kalması,
uzaktan ve yakından başka türlü görülmesi bunun zorlanılmayan kanıtı
olagelmiştir.
Kitap gibi insan sayısı ne de azdır.
Kur’an gibi insan sayısının az olduğu gibi. O bir peygamberdi. Selam ve
sevgilerimizle andığımız, Kitab’ın bize iletmesi için kendisine vahyedildiği,
sadece anlam olarak değil açık bir yaşam olarak o anlamı bize ileten örnek
insan! Bir Kitab’ın hayat olabileceğinin apaçık kanıtı! Mucizevi bir var oluş!
Gösterme değil, anlatma da değil, edebiyat, retorik, felsefe değil, fakat hepsi
birden, çaba, emek, çile ve hayat!
Böyle bir insan üst örneğinden bize
aktarılan mukabele geleneği var. Gerçekleştirilmesi bakımından en ideal zaman
da oruç ayı. Çünkü zaten bu tutulan oruçlar, bu bir adım geriye çekilen
telaşlar hep o Kİtab’ın indirilişine karşı daha iyi şükür için. Bir Kitab’ın
indirilişine teşekkür etmenin en anlamlı biçimi onu anlamak ve tabii ki yaşama
dönüştürmek olmalıydı… Fakat hayatın sürgit telaşında okuma ve anlama işi
sıkışıp kalıyor. Daha nitelikli okumalar için ideal bir zaman olarak yılda bir
Ramazan ayı geliyor. O geldiğinde biraz daha yavaşlayan ve susan hayat insan
için düşünülüp gönderilmiş bir Kitab’a yer açıyor.
Mukabele: tam da Kitap ile hayat
arasında yeniden bir eşleştirme eylemi. Kitap açılır. Oradaki anlam ile
kafamızda anladığımız aynı mıdır? Yoksa çok uzağa mı düşmüşüzdür. Yoksa bir
anlam ayrılığı mı vardır?
Ve yine, yaşadığımız hayat ile Kitap’ta
bize teklif edilen hayat aynı mıdır? Yoksa hiç birbirini tutmuyor mu? Yoksa
Kitap’ta kasdedilen anlam ile bizim yaşamımızın hiç alakası kalmamış mıdır?
Hayatımızı Kitab’a yeniden
yaklaştırabilir miyiz?
Çok mu uzağa gitmişiz, geriye, en
ileriye dönebilir miyiz?
“Kuyruğunu ısıran o yılan”: zaman, ömür
bir çember gibi huzura çevrilebilir mi yeniden?
Her gelenek bu kadar şimdi’yi ve
geleceği içeremez. Fakat mukabele başka?
Mukabele;
Allah’ım tıpkı emrettiğin gibi anlamak
için bir daha, bir daha okuyorum, bir daha bir daha anlamaya çalışıyorum.
Umarım yaşamım teklif ettiğin ileri insani yaşama yaklaşır. Umarım istediğin
kadar kendi kapasitemin en yüksek hizasına bir sıçrama yaparım, umudu ve
çabasıdır.
Yılda bir anlam sağlaması…
Yılda bir yaşam sağlaması…
Çünkü bütün bir yılın yıkıldığı ve
yeniden inşa edildiği o kadirli kıymetli gece, ömre bedel an yaklaşmaktadır.