Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.55
Gram Altın
2960.06
BIST 100
9672.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Mart 2021

​Ben kötü müyüm?

En hassas olduğumuz, yumuşak karnımız neresi desem siz ne dersiniz? Bana soracak olursanız dinimiz, inanışlarımız yada inanmak istediklerimiz diyebilirim. Yunus’un dediği gibi “Beni bende demen, ben de değilim. Bir ben vardır bende, benden içeru” Bizden içeru olan her ne ise ki bazen biz onunla dertleşir bazen de kavga ederiz. Zira iç benimiz zaaflarımızı, hayallerimizi, hedeflerimizi ortaya koyarken bir yandan da geçmişteki yaşanmış acılarımızı, gelecekte olabilir korkusu ile önümüze koyarak, anın verdiği lezzetini, hazzı görmeyebiliriz.

İnsanın yaşadığı coğrafyası, doğduğu evi, anne babası hatta dedesi ebesi, akrabaları, komşuları, arkadaşları, okuduğu okulları kaderi oluyor mu diye ikinci soruyu sorsam, gelen cevapların hep birlikte “evet” olduğunu duyar gibiyim. İnsanın ya zindanı olup istediklerinin önüne engel ya da kendi iç beninin verdiği olumsuz tepkilere rağmen edindiği bilgiler ile doğru hareket ederek özgürlüğüne kavuşma sebebi olabilir.

İç bene dini olarak “nefis”, psikolojik açıdan “ego” denmiştir. İster nefis, isterse ego denilsin bizim kendimizi tanımlamak, anlamlandırmak, korumak ve sosyal hayatta daha uyumlu bireyler olmak için bize referans olan, dışardan gelecek tehlikelere karşı tedbir aldıran bir çeşit koruma merkezidir. Bazen de bu ego iç ve dış gerçekleri göz ardı ederek doğruların üzerini örterek inkar ya da tahrif ettirebilir.

Ego yani nefis yani biz!

Ego yani nefis bizim düşmanımız mı?

Egoyu yani kendimizi yenebilir miyiz?

Peki ego yani nefis iyi mi kötü mü?

Sakın egonuzu nefsinizi dinlemeyin, o size hep kötülüğü emreder, nefsiyle hareket edeni kimse sevmez derken egosuz olmanın hayatın en üst mertebesi olarak görenler de yok değildir. Nefis ne demekti “ben”. Bu söylemleri bir de “ben” ile tekrar okuduğumuzda durum biraz farklılaşacaktır sanırım.

Benliğimiz düşmanımız, beni dinlememeliyim, ben hep kötülüğü emrederim, benim söylemlerimle hareket ettiğim için beni kimse sevmeyecek, ben kötüyüm... tam da depresyona çağrı niteliğinde söylemlere şahit olduk değil mi?

Peki, bizler kendimizle girdiğimiz savaşı yenebilir miyiz?

Kendimizden kurtulabilir miyiz?

Sevilmediğimizi bildiğimiz ortamda mutlu olabilir miyiz?

Mutlu olmazsak mutlu edebilir miyiz?

Dışardan gelen sese kulaklarımızı tıkayabiliriz. Peki içimizden gelen sesi duymama imkanımız var mı?

Unutulmaması gereken hakikat, insanın iç sesini asla kesemeyeceği, yanlış düşünce, eylem yada söylemlerimizde bizi rahat bırakmayacağıdır. Her ne kadar etrafımız kalabalık olsa da, gürültüler afakı aşsa da bizler iç sesimizi duyar ve kendimizle baş başa kaldığımızda acımızı derinden hissederiz. Suçlu olduğumuzu yalnızken kabul eder, sonra bu hakikatin üstünü örtebiliriz. Bir yandan da mutlu ve rahatsız olmadığımızı dile getirilebiliriz. Peki iç benimizi susturabilir miyiz?

Gelen danışanlarım bu hakikatlerin yaşanmış halini gözlerimin önüne sürmekte. Haklı olduğunu ispat etmeye çalışırken, kendini temize çıkaracağını düşünmekteler. Sorduğum sorulara cevap verirken, iç beni ile baş başa bıraktığımda, gözlerini kaçırarak verdikleri cevaplarla bu bilgileri doğrulamaktalar.

İki kapak arası kitap misali önüme açılan hayatlara, neredeyse her gün yenisini eklerken, kendini temize çıkarmak, birilerinin “haklısın” sözünü duymak için yani egolarını tatmin etmeye verdiği emeği, doğru hareket etmeye veremediğimizi görmek ne de acı geliyor.

Değiştiremeyeceğimiz üzerinden yola çıkarak mutlu olmayı istemek, kendimizi değiştirmekle mücadele edememek acizliğimizin ürünü değil mi?

O halde her şeyin tek sahibine dönerek ellerimizi açmalı, duamızı tam yapmalıyız.

Ya Rab! Değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için bana öncelikle doğru bilgi, bu bilgiyi kullanabileceğim cesaret, değiştiremeyeceklerimi kabul edecek doğru hareket ile sabretmek ve bu ikisini ayıt edebileceğim akıl lütfet.