Ben güzel günlerin şairiyim: Melih Cevdet Anday
Kasımın
son günleri. Sarardı yaprak ve su. Yükünü boşalttı ağaçlar. Sokaklara sere
serpe dağılan sarı hüzünler süpürge uçlarında.
Cansız bedenler. Hüzün. Ölüm. Ayrılık. Ve bir şair düşer Rahatı Kaçan Ağaç’tan, Melih Cevdet veda
eder.
“Üç derdim var
birbirinden seçilmez/Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm/Daracık daracık bir
yerim de yok.” diyordu Muzaffer Melih. Evet, yanlış
duymadınız, yanlış da yazmadım. İsmi Muzaffer Melih idi. 87 yıllık ömrünü
verdiği edebiyatımız ona haklı bir ün verdi. Ödüller aldı. Şiirler, romanlar,
köşe yazıları yazdı. Gazetecilik yaptı. Devlet Demiryollarında memurluk yaptı.
Rahatını kaçırdı birilerinin. Görevini bıraktı. İki kez askere gitti.
Sanatçının kaderidir. Ya kendisi rahatsızdır ya birilerini rahatsız eder.
Dokunur bir şeye. Dili durmaz, duramaz. İyiyi de yazar kötüyü de.
Melih
Cevdet ve arkadaşları, şiire de hayatta ne varsa onu sokmaya çalışmışlardır.
Garip, dediler. Hayatın her sahnesini,
sesini, rengini, acısını, hüznünü, sevincini, çığlığını, isyanını kısacası
evde, sokakta, iş yerinde ne varsa onu şiirin konusu hâline getirmişlerdir. Mayıs
1941’de Garip adıyla kitaplaşan bu şiirler, Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet’i
edebiyat tarihinde unutulmaz kılmıştır.
28
Kasım 2002’de İstanbul’da hayata veda eden Melih Cevdet, babasının memuriyeti
sebebiyle Ankara’ya taşınmışlardır. Burada tanıştığı Orhan Veli ve Oktay Rifat
ile Sesimiz dergisinde yazmaya
başlar. Kasım 1936’da Varlık’ta yayımlanan
“Ukde” isimli şiiri ile adını
duyurur. “Bir gün ışığa döner
yaprak/Üzümler kızarır kütükte/Elbette diner bu sağanak/Kaybolur içimdeki
ukde.” Melih Cevdet’in daha ilk şiirinde içine dert olan şey neydi? Ukdesi
kaybolmuş mudur, bilmek zor. Ancak o ömrü boyunca yazmıştır. Şairin ukdesi
bitmez ki… Bir gün bir ışık vurur gözüne, alamaz kendini ondan. Gözünü
kamaştıran, aklını çelen, gönlünü paramparça eden o ışığa koşar. Bile bile
seçer. Pervane olur. Ateşe düşer. Yazmak böyle bir aşktır. Ateşe düşmektir. Telgrafhane şiirinde ne güzel
anlatmıştı: “Uyumayacaksın/Memleketinin hâli/Seni
seslerle uyandıracak/Oturup yazacaksın”
“Şiirden çok şey ummuştuk. İstediğimizi
bulamamıştık.”
diyordu Melih Cevdet ama bir yol açmışlardı. Dönemi içinde farklı
söyleyişleri, farklı imgeleri, farklı hayat felsefesiyle yeni bir şiir
anlayışını savunan Garip üçlüsü oldukça dikkat çekmiştir. Melih Cevdet’in ilk
şiir kitabı Rahatı Kaçan Ağaç 1946’da
yayımlanır. Hayat da bir taraftan devam eder. İlk evliliği Sabahat Tertemiz’ledir
(1945). Sabahat Hanım 1956’da vefat eder ve Anday, üç yıl sonra Yaşar Hanım ile
evlenir. Bu dönemde karısı Yaşar Hanım’la birlikte çeviriler yapar. 1951’den
itibaren İstanbul’a taşınır, birçok gazetede yazan Anday, 1961-97 arasında ise Cumhuriyet gazetesinde
haftalık yazılar yazmıştır.
“Ozan her şeyden önce
ölmemeye bakmalıdır.”
demişti, öldü ama yaşadığı dönemde etkili oldu, bıraktığı eserlerle
ölümsüzler arasına girdi. Şiiri başka bir dil olarak görmüştür. Tohum şiirinden itibaren Garip şiirinden
uzaklaşmaya başladığı, anlamı daha kapalı şiirler yazdığı görülür. “Dörtnala haberci ilkyazdan/Aşağıdan inceden
beyazdan/Dumanı tüten sıcak tohum/Dolan kara toprağı dolan/Ulaş yeryüzüne ak
tohum”(Tohum)
Şiiri
belli bir kalıba, tarihe ve sınırlı bir fikre hapsetmez, şiiri kendi içinde
serbest bırakır ve her zaman yenilik ve değişimden yanadır. Şiirin kendi
mantığının ve üst bir dilinin olduğunu savunan Anday, şiiri, bütün edebiyat
türlerinin okulu olarak görmüştür. Mitolojiye hâkim olana Anday, şiir metnini
oluştururken geçmişi geleceğe imgelerle taşımış, bunu yaparken de açık bir dil
kullanmamıştır. Onun dünya edebiyatından çeviriler yapmış olmasının da sanatına
katkısı büyüktür. Kendisini sınırlandırmayan Anday, edebiyatımızın birçok
türünde eser vermiş olmasına rağmen şair olarak anılmayı ister.
Sonbaharın
son günlerinde, 28 Kasım 2002’de dünya huzursuzluğu sarmıştı bedenini, şiir
bitmişti, kemale ermişti yapraklar, ölüm rengi sarmışken yeryüzünü, ilk şiir
kitabı Rahatı Kaçan Ağaç idi, son
şiir kendisi oldu, rahatı kaçan şair, aşklarla dolu yüreğini denize batırdı ve
veda etti. “Sen tane tanesin
sevgilim/Denizim ben batık aşklarla dolu” Melih Cevdet, Yalan
şiirinde belki de kendini anlatıyordu:
“Ben güzel günlerin şairiyim/Saadetten alıyorum ilhamımı/Kızlara çeyizlerinden
bahsediyorum/Mahpuslara affı umumiden…/Çocuklara müjdeler veriyorum/Babası
cephede kalan çocuklara…” Ben güzel günlerin şairiyim, demişti. Biz de onu
hep güzel şiirleriyle hatırlıyoruz. Ruhu şad olsun.