Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

'Ben çok önemliyim'

Artık çevremizdeki insanlar arasında önemsiz birisi kalmadı. Çevredeki insanlara bakıldığında farklı çevrelerden moda telkinlerle “ben çok önemliyim” cümlesini tekrar ediyorlar. Elbette böyle bir telkinin kişiyi değersiz hissetmesi karşısında yapılan bir öneri olduğunu anlamak zor değil.

Fakat cevaplandırılması gereken birkaç soru ortada durmaktadır. Birincisi, burada “önemli” kaydı düşülen insan sübjektivitesidir. Peki bu sübjektivite niçin önemlidir? İkincisi, ortada bu kadar önemli insanların olduğu yerde “enaniyet” nasıl tavan yapmaktadır? Üçüncüsü, kendilerine “önemli” kaydı düşülen bu insanlar topluluğu, kendilerinin ne açıdan önemli olduğunu düşünmektedirler? Dördüncüsü, buradaki “önemli” kaydı hangi gerçekliğe tekabül etmektedir? Beşincisi, “önemli” kaydı telkini yapanın referansı ile mi anlam kazanmakta yoksa kişinin performansından mı beslenmektedir?

Bir insan olarak önemli olduğumu düşünmekteyim; ancak bu önemimi hiçbir zaman başka insanların telkin ya da sözlerine referansla söylemiş değilim. Bunun felsefesinin en temelde Tanrı tarafından kurulduğunu söylemek gerek. İnsan Tanrı’nın ilahi nefhasından yaratılmış bir varlıktır. Bu varlık yine Kur’an’ın tanımlaması ile ”eşref-i mahlukat” yani yaratılmışlar içinde en mükerrem varlıktır. İşte önemi de buradan kaynaklanır.

İnsanın esas önemi yükümlülük üstlenen bir varlık olmasından kaynaklanmaktadır. Esasen onun eşref-i mahlukat olarak diğer varlıklardan pozitif ayrışması yükümlülüğüyle ilintilidir. Yükümlülüğün bugünün dünyasında “unut(tur)ulan” bir kavram olmasından hareketle analizlere özenle dahil edilmesi gerektiğini düşünmekteyim.

Bugünün postmodern dünyasında öznelliğin yükseltilmesiyle bağlantılı olarak daha çok “hak”lar gündemde tutulmaktadır. İnsanları dinlediğiniz zaman sürekli iyi şeyleri hakettiklerini düşünmekte ve haklarına vurgu yapmaktadırlar. Halbuki haklar yükümlülüklerle birlikte vardır. İnsanın dünyada bulunuşu ona ağır bir sorumluluk yüklemektedir. Bu sorumluluklarının farkında olan insanın ilk düşünmesi gereken şey ise tercihlerini doğru yapması olacaktır. Dünyayı bu sorumlulukla inşa etmesi, insanlarla bu sorumluluk çerçevesinde ilişki kurması, bu dünyada başka insanlarından da yaşadığından hareketle kamusal sorumluluklarını doğru bir şekilde ifa etmesini öncelikle öğrenmelidir.

“Ben çok önemliyim” ifadesinin ardından gelen enaniyet, dünyada kendisini merkeze alarak insanlarla ilişki kurma, bencillik ve ardından kamusal ilgisizlik ve sorumsuzluk giderek artmaktadır. Dikkat edilirse şimdiki söylemde “anne babaya vazifeler” değil; anne babaların sorumlulukları daha çok öne çıkarılmaktadır. Burada postmodern öznelliğin yükseltilmesinden mülhem bir perspektif söz konusudur.

Diğer yandan insan performanslarıyla değerlendirilmek durumundadır. Bu da hayatı boyunca ortaya koyduğu ameller üzerinden ölçülebilir ancak. “Salih amel”ler imandan sonra zikredilirken vurgulanan geniş hacimli performanslardır. İnsan bu potansiyelini yükselterek “eşref-i mahlukat” konumunu tekemmül ettirirken, “kötülük” performanslarında “esfel-i safilin” derecesine inebilmektedir.

İnsan Tanrı karşısında ciddi bir muhataptır. Çünkü Tanrı insanı yaratmış ve ona “emanet” yani yükümlülüğü vermiştir. Bu Tanrı’nın biz insanlara ne kadar önem verdiğini gösterir. Fakat Tanrı ile yapılan sözleşmeye uymayan insanlar bunun hesabını da Tanrı’ya vereceklerdir.

Bugünün post/modern dünyasında yeniden yaratılmaya çalışılan gerçeklikler karşısında insan ciddi bir bunalım içindedir. İnsanın nihai ereği dünya ile bitemez. İnsanı kendi gerçekliğinin dışında konumlandırmalar, “hakikat” karşısında düzeltilmek zorunda kalacaklardır. Çünkü Batıl ile yol yürünmez.

İnsan ise yeni durumda hayatı boyunca seküler “önem” yediği için, buhrandan kurtulamamakta ve yere kapaklanıp durmaktadır.