'Ben çok önemliyim'
Artık çevremizdeki insanlar arasında önemsiz birisi kalmadı. Çevredeki insanlara bakıldığında farklı çevrelerden moda telkinlerle “ben çok önemliyim” cümlesini tekrar ediyorlar. Elbette böyle bir telkinin kişiyi değersiz hissetmesi karşısında yapılan bir öneri olduğunu anlamak zor değil.
Fakat
cevaplandırılması gereken birkaç soru ortada durmaktadır. Birincisi, burada “önemli”
kaydı düşülen insan sübjektivitesidir. Peki bu sübjektivite niçin önemlidir?
İkincisi, ortada bu kadar önemli insanların olduğu yerde “enaniyet” nasıl tavan
yapmaktadır? Üçüncüsü, kendilerine “önemli” kaydı düşülen bu insanlar
topluluğu, kendilerinin ne açıdan önemli olduğunu düşünmektedirler? Dördüncüsü,
buradaki “önemli” kaydı hangi gerçekliğe tekabül etmektedir? Beşincisi,
“önemli” kaydı telkini yapanın referansı ile mi anlam kazanmakta yoksa kişinin
performansından mı beslenmektedir?
Bir
insan olarak önemli olduğumu düşünmekteyim; ancak bu önemimi hiçbir zaman başka
insanların telkin ya da sözlerine referansla söylemiş değilim. Bunun
felsefesinin en temelde Tanrı tarafından kurulduğunu söylemek gerek. İnsan
Tanrı’nın ilahi nefhasından yaratılmış bir varlıktır. Bu varlık yine Kur’an’ın
tanımlaması ile ”eşref-i mahlukat” yani yaratılmışlar içinde en mükerrem
varlıktır. İşte önemi de buradan kaynaklanır.
İnsanın
esas önemi yükümlülük üstlenen bir varlık olmasından kaynaklanmaktadır. Esasen
onun eşref-i mahlukat olarak diğer varlıklardan pozitif ayrışması
yükümlülüğüyle ilintilidir. Yükümlülüğün bugünün dünyasında “unut(tur)ulan” bir
kavram olmasından hareketle analizlere özenle dahil edilmesi gerektiğini
düşünmekteyim.
Bugünün
postmodern dünyasında öznelliğin yükseltilmesiyle bağlantılı olarak daha çok
“hak”lar gündemde tutulmaktadır. İnsanları dinlediğiniz zaman sürekli iyi
şeyleri hakettiklerini düşünmekte ve haklarına vurgu yapmaktadırlar. Halbuki
haklar yükümlülüklerle birlikte vardır. İnsanın dünyada bulunuşu ona ağır bir
sorumluluk yüklemektedir. Bu sorumluluklarının farkında olan insanın ilk
düşünmesi gereken şey ise tercihlerini doğru yapması olacaktır. Dünyayı bu
sorumlulukla inşa etmesi, insanlarla bu sorumluluk çerçevesinde ilişki kurması,
bu dünyada başka insanlarından da yaşadığından hareketle kamusal
sorumluluklarını doğru bir şekilde ifa etmesini öncelikle öğrenmelidir.
“Ben
çok önemliyim” ifadesinin ardından gelen enaniyet, dünyada kendisini merkeze
alarak insanlarla ilişki kurma, bencillik ve ardından kamusal ilgisizlik ve
sorumsuzluk giderek artmaktadır. Dikkat edilirse şimdiki söylemde “anne babaya
vazifeler” değil; anne babaların sorumlulukları daha çok öne çıkarılmaktadır.
Burada postmodern öznelliğin yükseltilmesinden mülhem bir perspektif söz
konusudur.
Diğer
yandan insan performanslarıyla değerlendirilmek durumundadır. Bu da hayatı
boyunca ortaya koyduğu ameller üzerinden ölçülebilir ancak. “Salih amel”ler
imandan sonra zikredilirken vurgulanan geniş hacimli performanslardır. İnsan bu
potansiyelini yükselterek “eşref-i mahlukat” konumunu tekemmül ettirirken,
“kötülük” performanslarında “esfel-i safilin” derecesine inebilmektedir.
İnsan
Tanrı karşısında ciddi bir muhataptır. Çünkü Tanrı insanı yaratmış ve ona
“emanet” yani yükümlülüğü vermiştir. Bu Tanrı’nın biz insanlara ne kadar önem
verdiğini gösterir. Fakat Tanrı ile yapılan sözleşmeye uymayan insanlar bunun
hesabını da Tanrı’ya vereceklerdir.
Bugünün
post/modern dünyasında yeniden yaratılmaya çalışılan gerçeklikler karşısında
insan ciddi bir bunalım içindedir. İnsanın nihai ereği dünya ile bitemez.
İnsanı kendi gerçekliğinin dışında konumlandırmalar, “hakikat” karşısında
düzeltilmek zorunda kalacaklardır. Çünkü Batıl ile yol yürünmez.
İnsan
ise yeni durumda hayatı boyunca seküler “önem” yediği için, buhrandan
kurtulamamakta ve yere kapaklanıp durmaktadır.