'Ben bu çağdan nefret ettim'
"Diri diri gömülen kız
çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman..." Tekvir Suresi, 8-9. Ayetler
Bu sureyi
okurken tüylerim diken diken olur ve her nedense Mekke’deki cahiliye toplumunun
en habis âdeti olan kız çocuklarının diri diri gömülmesi gözümün önüne gelir.
Ne kadar berbat bir uygulama. Berbat kelimesinin dahi anlamından utanacağı
kadar facia derecesinde bir gelenek.
Hz. Ömer'den
rivayet edilen bir olayda kendisi cahiliye döneminde yaptığı iki uygulamayı
anlatırken birine çok gülermiş, diğerine ise hıçkıra hıçkıra ağlarmış.
Hz. Ömer,
Müslüman olmadan önceki döneminde putlara taparmış ve yolculuğa çıkacağı zaman
yanında bulundurmak üzere helvadan put yaparmış. Puta ibadet ettikten sonra
acıkınca da helvadan yaptığı putunu yermiş. Bu olayı Müslüman olduktan sonra
her hatırladığında gülermiş.
Diğer olay
ise cahiliye döneminde kız çocuğunun olmasını utanılacak bir durum olarak
gördüğü için kız çocuğu olduğunda onu diri diri gömmeye götürüp toprağı kazdığında
sakallarına toprak gelince kızının "Babacığım,
sakallarına toprak bulaşmış, onları temizleyeyim." deyip minicik
elleriyle babasının sakallarındaki kumları temizleyişini her hatırladığında ise
hıçkıra hıçkıra ağlarmış. Kendisi kızını biraz sonra diri diri gömecekken kızı
ise babasına duyduğu sevgiden sakallarındaki toprağı temizlemeyi kendine dert
edinmiş. Hani “baba yüreği” derler
ya, işte bu deyimin iflas ettiği an... Evlat yüreği baba yüreğinden daha
büyükmüş aslında. Bu olayı her anlatışımda gözlerimden süzülen damlalara engel
olamıyorum.
Bu hafta
başka bir yazı kaleme almıştım, ancak medyada geniş yankı bulan ve vicdanları
sızım sızım sızlatan bir olaya hepimiz üzülerek şahit olduk. Adalet vicdan ile
değil de avukat beyanları ile karar verdi. Sonuç ise tam bir facia. Neresinden
tutarsan tut, elinde kalan ve elimizde patlayan bir bomba oldu bu karar.
Adaletin
sustuğu yerde hakikat kör kalır. Hakikat kör ise her neyi görüyorsan gör,
kesinlikle gördüğün şey yanıldığının resminden başka bir şey değildir.
Burada tutup
da en afili kelimelerle laf cambazlığı yaparak bu durumun fecaatini anlatmak
istesem de hangi acıya tercüman olabilirim ki? Bir çocuk bile acısını
kelimelerle değil de ancak resimlerle anlatabiliyorsa hangi kelime teselli eder
bu acıyı?
Cahiliye
döneminde diri diri gömülen kız çocuğunun hangi günahtan ötürü gömüldüğü
hepimize sorulduğunda verecek bir cevabımız yok iken, şimdi ise bu adeti
kaldıran Peygamberin ümmeti olarak gerine gerine ortalıkta gezinip de çağımızda
diri diri öldürmesek de, ölümden beter hale getirdiğimiz çocukların ahlarıyla
vicdanımız dahi sızlamıyorsa hangi inancın, hangi insanlığın gölgesine
sığınacağız ey insanoğlu?!
Zulmün,
zalimin beraat ettiği yerde adalet ayan beyan hangi delilin arkasından karar
verir?
Çocukların
sessiz çığlıklarıyla harlanan ateş hepimizi yakar, bilesiniz!
Cahit Zarifoğlu'nun
"Biliyor musunuz? Ben bu çağdan
nefret ettim. Etimle, kemiğimle nefret ettim" dediği yerdeyiz şimdi.
Hangi açıdan ve hangi bakışla bakarsak bakalım, bu çağ bizi kendinden hep
nefret ettiriyor. Bugünümüz bu kadar nefretle doluyken yarının hangi umudunu
bırakacağız çocuklara, çocuklarımıza?
Bütün
ideolojilerimizi, izm'lerimizi, maske diye yüzümüze taktığımız her ne var ise
hepsini çıkarıp atarak, insanlık denen elbiseyi üzerimize giyinerek bütün
çirkefliklere, rezilliklere, insanlığın önünde duran engellere karşı durmak
için başımızı alıp ellerimizin arasına düşünmek gerekiyor. Ne yapmalıyız? Önce
insan, hakikî insan olarak yola çıkmaktan başka bir çaremiz kalmadı ey insanoğlu!
Çünkü "Bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak
zorundayız..."