"Ben Allah'tan korkarım" diyebilmek!
Hz. Peygamber (a.s.), Allah'ın arşının gölgesi altında gölgelenecek sınıflardan birinin de: “Kendisini, güzellik ve soy-sop sahibi bir kadın kötülüğe, ahlaksızlığa, yanlışa, harama davet ettiğinde “Ben Allah'tan korkarım!” diyebilen kişiler” olduğunu bildirmektedir.
Efendimiz (a.s.)’ın mübarek sözlerini
“Kendisine bir ahlaksızlık daveti yapıldığı zaman; “Ben Allah'tan
korkarım!” diyerek haramdan uzak duran erkek ya da kadın” şeklinde
anlamamızda bir mahzur olmadığı kanaatindeyim.
Peygamber
Efendimiz (a.s)'ın ifadesi bize, Hz. Yusuf (a.s.)'ın yaşadığı imtihanı
hatırlatıyor:
Kendisine
hem güzel hem de soylu-soplu, aşireti, kabilesi, ailesi meşhur olan bir insan
bile kötülük, ahlaksızlık teklifi yaptığı zaman onu reddetmeyi başarma örneğini
Yusuf (a.s.)'ın hayatında çok net bir şekilde görüyoruz.
Rabbimiz
Yusuf suresinde anlatıyor hadiseyi: Genç Yusuf, kuyudan kurtarılıp köle olarak
sarayın azizine satıldıktan sonra; yakışıklı bir delikanlı olunca azizin
karısının gönlünden Yusuf (a.s.) ile ilgili kötü düşünceler geçmeye başlıyor. Kapıları
kilitleyip odada yalnız kalınca ona kötülük/ahlaksızlık daveti yapıyor. Kur'an-ı
Kerim burayı şöyle anlatır:
“Kapıları
iyice kapattı ve “haydi gel!” dedi.” (Yusuf,
23) Yani kötülüğe, ahlaksızlığa davet etti.
Bir insanın
böyle bir imtihanla karşı karşıya kalıp da kazanması ne büyük lütfudur.
Rabbim
nefsimizin eline bırakmasın. Nefsimizle baş başa kaldığımız zaman emirleri doğrultusunda;
haram kıldıklarından uzak kalarak davranabilmeyi nasip eylesin.
Yusuf
(a.s.)'ın durumunu anlatırken Rabbimiz (c.c.); “Yusuf, Rabbinin burhanını/delilini
görmeseydi, neredeyse Yusuf'un da ayağı kayacaktı.” (Yusuf, 24) buyurmak
suretiyle insanın böyle bir durumdaki imtihanı kazanmasının çok da kolay olamayacağını
vurguluyor. Yusuf (a.s.)’ın işte orada Allah'a sığınıp: “Zindan, zinadan
daha hayırlıdır” anlayışıyla “Hapsedilmem onların beni davet
ettiklerinden daha sevimlidir” (Yusuf, 33) diyerek sergilemiş olduğu duruş bütün
erkeklere, kadınlara, insanlara, bütün Müslümanlara örnek olması gereken bir
duruştur.
İnsan
kendisini tezkiye edemez. İnsan; “ben kötülükten arındım, kötülük işlemem,
asla günaha düşmem” şeklinde bir rahatlık içerisinde olamaz.
Yusuf
(a.s.) kendisine yapılan bu daveti kabul etmeyip uzun yıllar hapishanede kalmaya
razı oluyor.
Mısır kralının gördüğü bir rüyayı yorumlamak
üzere çağrılınca; kendisine atılan iftiradan tezkiye edilmeyi beklediğini ifade
ediyor. Temiz olduğu, iftiraya uğradığı anlaşıldıktan sonra bile: “Ben bu
kötülüğü yapmadım, ben bu yanlışa düşmedim. Ben nefsimin, şeytanın davet ettiği
yere gitmedim. Ama ben de kendimi temize çıkaramam. Çünkü nefis kötülüğü emreder.” (Yusuf,
53) diyor.
İnsan
nefsi, istek ve arzularla donatılmıştır. Güzellik sahibi bir kadın, bir erkeğe
cazip gelebilir; hele ki malı, mülkü, makamı, şan ve şöhreti varsa imtihan daha
da zorlaşabilir.
Müslüman’ın
Allah’a olan sevgi ve saygısı onu Allah’ın razı olmayacağı bir tavır
sergilemekten alıkoyar. Müslüman Allah’ın her an yaptıklarından haberdar
olduğunu bilir.
Kur’an-ı
Kerim’de:
“Günahın
açıkta olanını da, gizlisini de terk edin. Çünkü günahı kazananlar, yüklene
geldikleri nedeniyle karşılık göreceklerdir.”
(En’am, 120) buyurulmaktadır.
Allah’ın
Peygamberinin, insan nefsinin kötülüğü emrettiğini söylemesi, ona bu konuda
dikkatli olmasını hatırlatmak içindir. Bizi günaha sevk edebilecek mekânlardan,
günahla karşı karşıya kalabileceğimiz yerlerden uzak durmamızı öğütlemek
içindir.
Hz.
Peygamber (s.a.v.): “Töhmet altında kalacağınız yerlerden uzak durun!”
buyururlar. Bizim böyle bir töhmete muhatap olabileceğimiz, nefsimizin önünde
duramayacağımız, arzu ve isteklerimizi kontrol edemeyeceğimiz zeminlerden uzak
durmamız gerekir. Hem kendimizi korumak bakımından hem de bizimle alakalı yanlış
düşünceleri ve suizanları engellemek bakımından.
Peygamber
Efendimiz (a.s.) Ramazan-ı Şerif'te itikâftayken Safiye annemiz (r.a.) iftarlık
yemek getirir. Hz. Peygamber (a.s.) akşam karanlığı çöktüğü için Safiye’yi
(r.a.) yolculamak üzere mescidin önüne çıkar. Hz. Peygamber (a.s.) ile Safiye
yan yana iken önlerinden sahabe-i kiramdan iki kişi geçince, Hz. Peygamber (a.s.)
onlara seslenir. Yanındaki eşini
göstererek; “Bu yanımdaki eşim Safiye’dir” buyurur. Çok mahcup
olurlar. “Hâşâ ya Resulallah! Sübhanallah! Biz senin hakkında kötü mü
düşüneceğiz?” ‘Niye bunu izah etmek durumunda kaldın, niye izah etme ihtiyacı
duydun’ der gibi mahcubiyet duyarlar. Peygamber Efendimiz (a.s.): “Şeytan,
insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır” buyurur. Biraz
ilerledikten sonra bu iki kişi “Acaba Hz. Peygamber (a.s.)’in yanındaki
kadın da kimdi?’ diye suizan edip günaha girmesinler. İnsanların
suizan etmelerine sebep olduğundan dolayı sebep olan kimse de sorumluluk
altında kalabilir.
Efendimiz
(a.s.)’ın: “Öyle bir zaman gelecek ki, imanı muhafaza etmek elde kor ateşi
tutmak gibi olacak” şeklinde uyarıları var. Günümüzde teknolojik gelişmelerle
birlikte her türlü gayr-i ahlaki ilişkinin sosyal medya, televizyon ve basın
yayın araçlarıyla normal gösterilmeye çalışıldığına şahit oluyoruz.
Bir
kimse, kendisine kötülük, ahlaksızlık, zina teklifi yapılsa bile “Ben Allah'tan
korkarım diyerek” bu çirkin
teklifi reddediyor.
Rabbine
yöneliyor, rahmetine sığınıyor.
Ne
güzel insan bu! Böyle insanların hiçbir gölgenin bulunmadığı mahşer gününde,
Allah'ın arşının gölgesi altında gölgeleneceğini haber veriyor Peygamber
Efendimiz (a.s.).
Rabbim cümlemizi o güzel, iffetli, hayâlı, Rabbinin emrini, rızasını her şeyden ve herkesten üstün tutan insanlardan eylesin.