BEL FITIĞI
Değerli okurlarım yarım asra yaklaşan meslek hayatımda tıbbi birçok hastalığın halk arasındaki ön kabulü ile ilgili ilginç teşhislere şahitliğim var.
Örnek çok ama tıbbi literatürde karşılığı olmayan ancak
vatandaşın kolayca anladığı birkaç hastalık ismi vermek istiyorum.
Kuruyel veya itdirseği gibi isimleri olan hastalıklarda var,
padişah hastalığı ya da sinir sinir üstüne gelmesi gibi isimlerle anılan ve
halk arasında karşılığı olan hastalıklarda var.
Makalemin başlığına gelince, dün bir vatandaşımız aradı ve
halini arz ederken bel fıtığının patlamış olduğunu ve acil ameliyat önerildiği
için bilgi almak amaçlı aradığını söyledi.
Patlamış fıtık tıbbi bir terim olmaktan çok vatandaşın
korkulu rüyası olan ve halk arasında kabul edilmiş bir teşhis.
Çünkü patlama genel bir tabir ve olumsuzluk çağrıştırdığı
için de korkulur.
Her ne durumda olunursa olunsun hiçbir hasta hastalıkla
korkutulmamalı.
Hastalık durumu hastanın eğitimine kültürüne göre
algılayabileceği bir dille izah edilmeli.
Telefonun diğer ucundaki panik içindeki vatandaşa üç soru
sordum.
Ağrının karakterini öğrenmek önemli olduğundan ağrısını
tarif etmesini istedim.
Uykusunu bozmayan, bazı hareketler dışında ağrı hissi
olmayan ve ilaçlarla geçen ağrı tanımlayınca ağrının ayaklara bacaklara
yayılımını ve bacak ve ayaklarda uyuşma ve güçsüzlük hissi var mı diye sorular
sordum. Dişçi koltuğuna oturan hastanın ağrısının geçmesi gibi cevaplar verdi.
Bu kısa konuşmaya iki soru daha sığdırıp acil ameliyat
tavsiyesinde bulunan meslektaşımın muayenesinde neler bulduğunu sorunca,
vatandaşımız ameliyat öneren doktorun kendisini muayene etmediğini, MR
sonuçlarına bakarak belinde üç fıtık olduğunu ve bir tanesinin de patlak
olduğunu, ameliyat olmam gerektiğini söyledi. Telefonda konuşan vatandaş ne
kadar doğru söylüyor onu bilemem ancak benzer sorunları olan hastalarımızdan bu
tür bilgiler sık paylaşılır.
Yıllardır söyler dururum.
Hastalar hekimlerimizin ağzından çıkanları çok önemser ve
tavsiyede bulunan hekim söylediklerini unutsa da hastalar hekimlerin ağzından
çıkanları adeta hafızasına nakşeder ve nerede ise hiç unutmaz. Yıllar sonra bir
vesile ile karşılaştığım birçok hastamın ağzından benim unuttuğum ama hastamın
unutmadığı tavsiyeler duymuşumdur.
Hocam siz bana şöyle demiştiniz ve o gün bu gün o sözünüzü
kulağıma küpe ettim ve çok şükür iyiyim yada hala tavsiyelerinizi uyguluyorum
gibi ifadelerle sık karşılaşırım.
Örneklersem, baş dönmesi ile gelen bir hastama çok hızlı
hareket ediyorsun hızını yavaşlat demişim. Beni nerede görse bu sözümü
hatırlatır ve o günden beri hareketlerine dikkat ederek baş dönmesi illetini
yaşamadığını söyler.
Aynı şekilde bel fıtığı illeti ile muzdarip olan hastalarıma
aman ha dikkat der ve hastalıkla ilgili bilinçlendirme yaparım.
Yoldan geçen sıradan 100 insanımız MR makinasına konarak bel
fıtığı taramasından geçse mübalağa etmiyorum ama 90-95 insanımızda bel fıtığı
çıkar. Bu açık gerçeklikten dolayı muayene etmeden hiçbir hastalığın teşhisini
sadece tetkiklerle cihazlarla koymamak gerek. Bel fıtığından muzdarip bir
vatandaşın sorusuna kısa öz cevap şu olmalı.
İç sesinle belim çürük de.
Bu cümleyi başkaları ile paylaşma ama kendine bu telkinle
yaklaş, bel ve karın kaslarını güçlendirici imkân varsa yüzme, imkân yoksa bel
ve karın kaslarını güçlendirici eksersizleri günlük rutinine koy ve belini
kullandığın her eyleminde dizlerini yarı kırarak beline binen yükü azalt derim.
Yakın geçmişte; Hanım bir meslektaşımla karşılaştım. Ben
unutmuşum ama kendisi unutmamış. Bel ağrısı nedeniyle gittiği bir meslektaşımız
ameliyat önermiş bendenizde bu hastalıkla imtihan edilen tüm hastalarıma
söylediklerimi söylemişim ve doktor hanım harfiyen uygulamış o gün bugün
rahatım şükür diyerek aslında hekimlerimizin öncelikli görevi olan iyi
iletişimle yapabileceklerinin olduğunu hatırlamama vesile oldu.
İletişim birçok alanda çok ama çok önemli. Ancak hekimlikte
sanırım daha başka bir önem taşımaktadır. Günümüz tıbbı teknolojinin yardımı
ile işimizi hem çok kolaylaştırıyor hem de çok zorlaştırıyor. Her ne durumda
olursa olsun hekim hasta iletişimi çok ama çok önemli.
Anemnez dediğimiz hastalık hikâyesi de bir o kadar önemli
ama muayene her şeyden daha önemli. Teşhis ve tedavide çok önemli olan
basamaklar atlanarak diğer teşhis basamaklarına tırmanmanın bedelini hem
hekimler hem de hastalarımız ödüyor.
Tıp fakültesinde öğrenci iken öğrendiğimiz ve hocalarımızın
üstüne basarak vurguladığı muayenede dört basmağı aslında unutmamalıyız.
İnspeksiyon; Gözlem
Palpasyon; Dokunma
Perküsyon; Bazı bölgelere vurma
Oskültasyon; Steteskopla dinleme
Teşhis ve tedavide bu basamaklar atlanarak hastanın
muayenesi yapılmadan yapılan tetkikler üzerinden muayenesiz muayene sonucu
önerilen ve yapılan tedaviler bazen ağır bedeller ödettirir. Hekimlik sadece diploma
alınarak yapılacak bir meslek değil. Aynı zamanda sanatı, hikmeti ve şifa
arayışında da arı misali olmayı gerektirir. Hastalıkları tedaviden ziyade her
hastanın hastalığını teşhis ve tedavi etmenin doğru sonuçları ile yüzlerimizi
güldürebileceğini unutmamalıyız.
Şifanın Allah’tan olduğunu kalbimizle tasdik dilimizle ikrar
etmeyi ihmal etmeden elimizden geldiği kadar diğergam olmaya çalışmalıyız.
Hastalarımızı bir yandan tedavi ederken diğer yandan aslında
teselli ettiğimizi unutmayalım.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle.