Beka Meselesi: “Kıbrıs’ta neler oluyor?..”
“Güç dengelerini” büyük ölçüde etkileyecek olan Doğu Akdeniz’deki “büyük kapışma”nın bir tarafında ve yine “tek başına” mücadele ediyoruz…
Ülke savunması için hayati önemdeki “S400”leri büyük baskılara göğüs gererek alıyoruz…
Güney sınırlarımızın dibinde kurulan ABD-İsrail destekli “Defacto Terör Devleti”ni ortadan kaldırabilmek ve üzerimizdeki “misafir yükü”nü hafifletebilmek için “güvenli bölge”nin oluşturulmasını istiyoruz…
Güvenliğimiz için bu bölgenin “bizim kontrolümüzde” olmasını talep ediyoruz.
Bunun için ABD’yi ikna etmeye çalışıyor…
Böyle bir şeye razı olmayacaklarını görüyor…
Ve…
Bu işi de “askerimizle” çözmek zorunda kalacağımızı anlıyoruz.
Zaruri olarak “yakınlaştığımız” devletlerin, bizi “bölme, parçalama ve paylaşma” sözkonusu olduğunda neler yapabildiklerini de “yakın/ uzak” tarihimizdeki nice misalden dolayı biliyoruz!..
Aslında, “Neye karar verildiğini” de hepimiz idrak ediyoruz:
Meselenin esası “Fırat’ın Doğusu ile Batısı” arasında değil, “Nil ile Fırat Arası”nda!
Son yıllarda memleketimizde ve bölgemizde olan biten ne varsa, bunu gösteriyor.
“Arap Baharı” tezgâhından alın, Mısır’daki darbeye gelin…
“Suud” öncülüğündeki blokun tamamen teslim alınmasına, ABD’nin Kudüs’ü “İsrail’e Başkent” ilan etmesine kadar…
Suriye ve Irak’ın “fiilen” parçalanmasına kadar…
Dışarıda ne olmuşsa…
Türkiye’de de Gezi Olayları’ndan başlayın, bugüne kadar ne yaşanmışsa…
Hiç şüphesiz bu “Büyük Plân”ın adımlarıdır!..
“Irak ve Suriye’den sonra sıra Türkiye’de!” diyenlerin ve hemen ardından “Bu işin sonu fena!” hükmünü verenlerin Türkiye’nin gücünü, Dünya dengelerindeki değişimleri göz ardı ettikleri ortada…
Bununla birlikte, başımızdaki “belâların” öyle kolay baş edilir gibi olmadığı da ortada.
Bu belâların her birine ayrıntılı olarak girmeye gayret ediyoruz fırsat buldukça, bugün de üzerinde pek durulmayan bir “belâ”ya dikkat çekmek isteriz:
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, Yavru Vatan’ın Anadolu’ya duyduğu güven ve muhabbeti sarsmaya dönük çabaları göz ardı edersek gerçekten “fena” olur!..
Kıbrıs’a dair yazılarımızda, Yavru Vatan gençliğinin fikri olarak nasıl zehirlenmek istendiğini, “Türkiye karşıtı” algı operasyonlarının nasıl yürütüldüğünü, “Gezi Ruhu”nu oluşturanların oralarda neler yaptıklarını, hangi ülkelerin ajanlarının “cirit” attığını…
“Arz-ı Mev’ud” sınırları dahilindeki Kıbrıs’ımızda, “yabancılara mülk satışı” işinden hangi “zihniyetin” istifade etmeye çalıştığını ayrıntılı olarak yazmıştık.
Rahmetli Erbakan Hoca da, vefatından kısa bir süre önce, bendenize “Bu işin üzerinde durmaya devam et!” vasiyetinde bulunmuştu.
Bu konuda çok yazdık, çok uğraştık…
Kıbrıs’taki “manevi eğitim”in ne durumda olduğunu (aslında manevi eğitim diye bir şeyin neredeyse olmadığını), ata yadigârı “Kutsal” mekânlara “içki şişesi” istilâsını, cami yapılmak üzere vakfedilen arazilerimizin üzerine “ne biçim” yerlerin kurulduğunu ayrıntısıyla gözler önüne serdik.
Bu yazıların katkısıyla, bazı mekânların “kurtarılması” yönünde adımlar atıldı ama hâlâ çok kötü durumlar var!
İnternetteki en meşhur arama motorundan küçük bir araştırmayla, “şehitlerimizin” medfun bulundukları mekânların bile ne halde olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz…
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde “kafelerde” vakit geçiren gençlerle konuştuğunuzda, Türkiye aleyhindeki “yoğun propaganda”nın etkilerini rahatlıkla görebiliyorsunuz…
“Müslüman Kıbrıs Türkü”ne uygulanan “Yunan Mezâlimi” unutulmuş adeta.
Daha kötüsü de büyük riskleri göze alarak Kıbrıs’ımıza sahip çıkan Türkiye’mize “iftira” atanlar çoğalmış!..
Türkiye, “büyük kahramanlıklara” imza atmasını bilen…
“Kültürel İktidar” noktasında ise aynı başarıyı gösteremeyen bir ülke!.
Ne demek bu?..
Şu demek:
Olmaz gibi görünenleri olur hale getirmesini biliyor ama ‘sürdürülebilirlik’ için hayati öneme sahip bulunan ‘icraatları’ çoğu vakit ihmal ediyor Türkiye!..
Mesela…
Gerçekleri anlatmakta, bunun için gerekli araçları ‘ilmi usullerle’ kullanmakta zaaf gösteriyor…
“Propaganda Savaşları”nda çoğu vakit yeniliyor.!
Bu ülke içinde de böyle, ülke dışında da…
Gayrisafi Milli Hasıla’ya nispetle en fazla “yardımda” bulunan ülkeyiz ama en fazla yardım ettiğimiz coğrafyalarda bile “Türkler ne yaptı ki, hep zengin yerlere çalıştı!” yollu “algı operasyonları” karşısında etkisiz kalıyoruz.
Elin oğlu üçünü üç bin gösterirken, bizim üç binimiz “bir” bile etmiyor!..
Kıbrıs’a dönecek olursak:
Oradaki “Türkiye aleyhine” propagandaların üstesinden gelebilmek son derece önemli.
“Kıbrıs gençliği nereye götürülmek isteniyor?” üzerinde çalışmak son derece önemli…
Türkiye’den Kıbrıs’a “eğitim” için giden gençler üzerinde kimlerin nasıl çalıştığını yakından takip etmek son derece önemli…
“Vatan, millet, bayrak, mukaddesât” sevgisini ayakta tutacak, geliştirecek bir “eğitim modeli”nin tatbiki için gerekenlerin yapılması son derece önemli…
Oradaki “kamu görevlilerimizin” tamamının Türkiye-KKTC arasındaki muhabbeti arttırmaya katkıda bulunabilecek evsafta olması son derece önemli.
Bugünlük bu kadarını yazmış olayım…
“O kadar mesele varken ‘Kıbrıs meselesi’ üzerinde durmamı” yadırgayan ‘yerlilik ve millilik’ iddiasındaki nicelerini gördüm ben…
“En üstten işaret gelmedikçe” harekete geçmeyen “aydın takımı”nın pek girmediği işler.
Biz böyle uğraşıp duruyoruz işte…
“Kıbrıs’ın gönlü Anavatan’dan ayrı düşmesin!” istiyoruz…
Ve bu yazıyı da…
Kıbrıs’ın “Arz-ı Mev’ud Hâyâli”ne dâhil olduğunu tekrar vurgulayarak bitiriyoruz…