Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Mart 2023

"Bediüzzaman inanç ve ideal kahramanıdır"

Merhum düşünür Sezai Karakoç, Hâtıralar’ında Bediüzzaman Said Nursi’nin “bir inanç ve ideal kahramanı” olduğunu söylüyor.

Cumhuriyet devrinin büyük İslam âlimi Bediüzzaman Said Nursi, vefatının 63. yıldönümünde rahmetle ve hürmetle yâd ediliyor. Milyonlarca talebe yetiştiren üstad, 23 Mart 1960 tarihinde vefat etmişti. Kafası karışık olan bazı yarı aydınlar Bediüzzaman hakkında olumsuz görüşler öne sürerken Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu, Osman Yüksel Serdengeçti, Cemil Meriç, Tarık Buğra, Şerif Mardin, Ziya Nur Aksun, Ahmet Kabaklı, Ergun Göze, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Mehmed Şevket Eygi, Nevzat Kösoğlu, Mehmed Niyazi gibi Türkiye’nin medar-ı iftiharı olan münevverler ve sanatkârlar, Nursi’nin yaptığı İslami hizmetleri, konuşmalarında, yazılarında ve eserlerinde açıkça dile getirmişlerdir. Mütefekkir şair Sezai Karakoç da daha önce kaleme aldığı eserlerinde Bediüzzaman’dan ve telif ettiği eserleri Risale-i Nurlardan sitayişle bahsetmişti. Rahmetli sanatkârımızın Diriliş Yayınları tarafından yeni yayımlanan Hâtıralar’ında da, bu konudaki müspet kanaatlerini okuyoruz.

Risale Okunan Ev

Türkiye’nin son yüzyılının âdeta aynası olan ve Karakoç’un birçok şahsiyetten ve hadiseden bahsettiği hatıralarda, bilinmeyen meseleler dile getiriliyor. Yakın arkadaşlarından Ziya Nur Aksun ve Âtıf Ural’dan bahsederken risale okunan bir eve gittiklerini söylüyor: “Ziya Nur’la Âtıf, Hukuk Fakültesi’nin karşısındaki bir otelde kalırlardı. Bir keresinde onlarla ve daha birkaç arkadaşla, askerî doktor olup Hacı Bayram’da oturan bir zatın evine gitmiştik. Bediüzzaman’ın yakınlarından ya da sevenlerindenmiş. Bekârdı. Biz gittiğimizde birkaç misafiri daha vardı. Çayı kendisi hazırlıyordu. Ortadan biraz kısa boyda, topluca idi. Bediüzzaman’ın Âsa-yı Musa adlı kitabından okudular.”

Karakoç, Hâtıralar’ın birinci cildinin ilerleyen sayfalarında, Necip Fazıl’ın neşrettiği Büyük Doğu dergisi ile birlikte Risale-i Nur okuyan gençlerin sayısının da arttığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Bediüzzaman, eski nesle mensup olmakla birlikte Risale-i Nur gençlik arasında Büyük Doğu’dan sonra tanınmaya başlamıştı.”

Halk Partisi’nin Tahriki

Sezai Karakoç’un hâtıralarında, bugün unutulmuş birçok gerçek günışığına çıkıyor. Demokrat Parti’nin lideri Adnan Menderes’e, muhaliflerinin bilhassa Halk Partililerin şiddetle saldırdığını kaydeden Karakoç, “İnönü hücuma geçmiş, her vesileyle, bir meydan muharebesi başkumandanıymışçasına saldırmaya başlamıştı. Önce Konya Müftüsü’nü, sonra da Bediüzzaman’ı iktidarın dini sömürmek için harekete geçirdiğini, bu zatların Demokrat Parti’nin propagandasını yaptıklarını ileri sürüyordu. Ayrıca Bediüzzaman’ın din devleti kurmak için çalıştığını, iktidarın da onu koruduğunu, faaliyetlerini görmezlikten geldiğini iddia ediyordu. Bediüzzaman’ın 31 Mart Hadisesi tertipçilerinden olduğunu, hükümetin onu dolaştırıp kendi aleyhlerine konuşturduğunu söyleyip açık açık Halk Partili gençliği kışkırtıyordu.”

Bu sahneler bize yabancı gelmiyor. Menderes’e yapılanların aynısının rahmetli Turgut Özal’a uygulandığını, bugün de ayın çevreler tarafından benzer hücumların Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a yöneldiğini görüyoruz. Her zaman bir vicdan adamı olan Sezai Karakoç, eserinde tavrını net olarak ortaya koyuyor, CHP’nin hücumuna uğrayan ve mağdur edilen Bediüzzaman’ın yanında yiğitçe bir duruş sergiliyor.

3-Bediüzzaman_fcee28d81d7a7f639f51c48185fe652a.jpg

Bediüzzaman’ı Ziyaret İsteği

Sezai Karakoç, Ankara’da Denizciler Caddesi’nde bir otelde kaldığı sırada Bediüzzaman Said Nursi’nin Başkent’e geldiğini işitir. Bundan sonrasını kendisinden dinleyelim: “Bediüzzaman’ın Ankara’ya gelip yine Denizciler Caddesi’nde Beyrut Palas’a indiği haberini aldık. İhsan’la (Babalı) birlikte ziyaretine gittik; ancak daha otele varmadan Osman Yüksel’le (Serdengeçti) karşılaştık. Niyetimizi söyleyince, ‘Boşuna gitmeyin.’ dedi. ‘Ben oradan geliyorum. Polis her tarafı sarmış. İçeri girmeniz mümkün değil. Ben döğüşe vuruşa içeri girip görüştüm. Ama sizi sokmazlar.’ Bunun üzerine ziyaretten vazgeçtik. Bediüzzaman’la görüşmemiz mümkün olmadı. Bir iki gün içinde de Ankara’dan tekrar Isparta’ya dönmüş olduğunu öğrendik.”

Haksızlık Devam Ediyor

Bediüzzaman, hasta olduğu ve son günlerini yaşadığı sırada Isparta’dan yola çıkar. Güneydoğu’ya doğru gidecektir. Bu sırada başta İnönü bütün CHP’liler Bediüzzaman’ın serbest dolaşmasını şiddetle eleştirirken borazanlıklarını yapan bazı gazeteler de uydurma haberlerle ortalığı karıştırıp fesat çıkarmaya ve bu masum seyahatin ardında başka gerekçeler uydurmaya çalışmaktadır. O günleri yakından takip eden Karakoç, “olayların ateşlenme işaretleri vermeye” başladığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Bediüzzaman’ın Isparta’dan hareketle doğuya doğru gittiğini yazdı gazeteler. İnönü, Hükûmeti, Bediüzzaman’ı doğuya göndermekle itham etti. Bunun üzerine, Hükümet, radyodan kararnamesini tebliğ edip Bediüzzaman’ın Isparta’da oturması, başka yer e gitmemesini sağlamalarını idarecilerden istedi.”

Yaşar Kemal Bile İsyan Etti

CHP’nin baskısını ve Bediüzzaman’a yaptığı düşmanlığı, hükümetin de şiddetli baskılara dayanamayarak gayri kanuni ve gayri hukuki olarak Nursi’nin ‘Isparta’da ikamete memur edilmesi’ kararını, sol görüşte olmasına rağmen dönemin gazetecisi Yaşar Kemal de kabullenemez, haksızlığa isyan eder. Bu önemli bilgiyi Hâtıralar’dan öğreniyoruz, okuyalım: “Hatta, Yaşar Kemal’in Cumhuriyet’te bu konuda bir yazısı çıktı. Yaşar Kemal: ‘Ben Bediüzzaman Said Nursi’yle şüphesiz aynı düşüncede değilim. Ama, her yurttaş gibi Said Nursi’nin de seyahat hürriyeti vardır. Bu hürriyeti elinden almaya kimsenin hakkı yoktur.”

Manşetlerdeki Hedef

Bediüzzaman’ın kimseyi dinlemeden seyahatine devam ettiğini ifade eden Sezai Karakoç, o günleri bütün canlılığıyla tasvir ederken, “İnönü’nün her gün hükûmeti, bu sebeple eleştirmesine rağmen, şehirden şehre gitmeğe devam etti.” diyerek üstadın cesaretini dile getiriyor. İnançlı insanlarımıza ve millî değerlerimize düşman olan gazeteler ve gazeteciler o zaman da var. “Siyasi hava gittikçe vahamet kazanıyordu.” diyen Karakoç’un tanıklığıyla, o dönemi görmeye devam edelim: “Bediüzzaman şehirden şehre geçerken polisin arkadan onu kovaladığını yazıyordu gazeteler. Yine gazeteler, olumsuz bir etki doğurmak için, ‘Said-i Nursi falan şehre girdi, kırmızı, kan renginde çamur yağdı. Falan yerden geçti, gökten kurbağa yağdı.’ gibi her gün manşetten haberler yayınlıyorlardı. Sonunda Bediüzzaman Urfa’ya varıyor. Ramazan’ın son günleri. Bütün gazeteciler orada. Bediüzzaman yakını birkaç talebesiyle birlikte bir otelde. Polisler geliyor, Urfa’dan çıkmasını istiyorlar. Oysa Bediüzzaman ağır hastadır. Zaten 87 yaşında, zayıf nahif bir halde. Polisler bir taraftan çekiyorlar, talebeleri bir taraftan. Bu sırada doktor geliyor, muayene ediyor. Sonra: ‘Boşuna çekişip duruyorsunuz, vefat etmiş.’ diyor. Bediüzzaman’ın vefat ettiği haberi duyulunca bütün gazeteciler Urfa’ya hücum ediyor.”

Kadir Gecesi Vefat Etti

Foto-

“Arkadaşlarımız da bir taksi tutup gittiler. Ben memuriyet sebebiyle ve Diriliş de çıkmaya başlamış olduğu için gidemedim.” diyen Karakoç, vefattan sonra Urfa’da meydana gelen izdihamı ve tabutun kaçırılması hadisesini de anlatıyor. CHP’nin Bediüzzaman üzerinden hükümete yaptığı suçlamaların asılsızlığını beyan eden Karakoç, bu konudaki düşüncesini şöyle aktarıyor: “Bediüzzaman’ın vefatıyla, muhalefetin hükümeti ithamının boşluğu da ortaya çıkıyor. Bediüzzaman’ın propaganda için değil, bir nevi veda için doğuya doğru yola çıktığı anlaşılıyor. Zaten, o kadar yaşlı, zayıf ve hasta bir kişinin propaganda gezisi yaptığını iddia etmek akıl kârı bir şey değil. Bediüzzaman, Ramazan’ın 27’sinde, yani Kadir Gecesi’nde vefat etti. Diriliş de o sırada matbaada idi. Ancak, çok kısa bir haberle Bediüzzaman’ın vefatını bildirip teessürümüzü belirtebildik.”

Kabına Sığmayan Bir Zekâ

Bediüzzaman’ın vefatına üzülen Sezai Karakoç, eserinin ilerleyen sayfalarında üstadın mizacını ve karakterini, şu hakikatli satırlarla okurlara anlatıyor: “Bediüzzaman, kabına sığmayan bir zekâ, eşsiz bir hafıza, güçlü bir irade sahibi, çocukluk ve gençliğinde öğrenme merakıyla medreseleri dolaşmış, kendisine hocaların güç yetiremediği bir âlim, cesur, ömrünü İslâm için vermiş, feda etmiş bir mücahiddir. Tüm İslâmi eserlerin ortadan kaldırıldığı bir devirde, bir nevi Kur’an tefsiri olarak Risale-i Nur külliyatını son derece ağır şartlar altında telif etmiş ve bunu sürgün olduğu kasaba ve şehirlerde çevresine gizli gizli yaymaya çalışmış, ümitsizlere ümit vermiş, bu sebeple hapislere düşmüş, mahkemelerde sürünmüş bir inanç ve ideal kahramanıdır.”

Cesur Bir Mücahid

Sezai Karakoç, Risale-i Nur isminden farklı anlam çıkaranların ve üstada sataşanların büyük haksızlık yaptığını belirtiyor ve ekliyor: “Devri icabı, ‘İslâm’ diyemediği için ‘Nur’ demiştir. Nur, İslâm’dır.” Bediüzzaman’ın bütün Müslümanları kucaklayan bir anlayışa sahip olduğunu ifade eden Karakoç, onun ‘Müslümanları manen kendi talebesi saydığını’ dile getirmektedir. Diriliş Nesli’nin Öncüsü, Said Nursi ve Risale-i Nurlar hakkındaki kanaatini özetle şöyle ifade ediyor: “Risale-i Nur’u okuyanlar, tevhid inançlarını güçlendirecek bir fayda görmüşlerdir. İslâm’ın birçok konusunu güçlü kanıtlarla insana kabul ettirecek bir eserdir Risale-i Nur. Öteki dünya, namaz ve oruç konusunda ve daha birçok konuda birçok İslâmi bilgi ve düşünceyi havi bir külliyattır. Bediüzzaman, şahsıyla da Müslümanlara büyük bir örnektir. Riyazetli ve çileli hayatı, hapisleri ve hatta ölümü hiçe sayan irade, cesaret ve idealizmiyle büyük bir mücahid, lider ve kendine özgü düşünceleri olan bir âlim ve düşünürdür.”

Vefat yıldönümünde rahmetle, şükranla ve hürmetle andığımız Bediüzzaman Said Nursi’ye ve diğer İslam âlimlerine hayatları boyunca zulüm ve işkence yapan, onları zindanlara atan bir zihniyeti iktidara taşımak için, canhıraş şekilde çırpınan bazı ‘dindar’ları ve ‘ulusal’cıları, bugün ibretle, hayretle ve üzüntüyle seyrediyoruz. Bilge tarihçimiz Ziya Nur Aksun, “Ahali sağlamdır.” diyordu. Ben, yöneticilerinin eliyle istikameti ve ayarı bozulmuş bazı ‘sağ’ partilerin hüsrana uğrayacağını, tabanlarının basirete, ferasete, şuura, akl-ı selime ve kalb-i selime sahip olduğunu düşünüyorum. Hafıza kaybına uğrayan kimi muhteris politikacıların aksine, bu inançlı ve kararlı kitlelerin, sandığa giderken kalplerinin sesini dinleyeceklerine, mazide yapılanları unutmayacaklarına ve hatalı tercihte bulunmayacaklarına inanıyorum.