"Bediüzzaman inanç ve ideal kahramanıdır"
Merhum düşünür Sezai Karakoç, Hâtıralar’ında Bediüzzaman Said Nursi’nin “bir inanç ve ideal kahramanı” olduğunu söylüyor.
Cumhuriyet devrinin büyük İslam âlimi Bediüzzaman Said
Nursi, vefatının 63. yıldönümünde rahmetle ve hürmetle yâd ediliyor.
Milyonlarca talebe yetiştiren üstad, 23 Mart 1960 tarihinde vefat etmişti. Kafası
karışık olan bazı yarı aydınlar Bediüzzaman hakkında olumsuz görüşler öne
sürerken Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu, Osman Yüksel Serdengeçti, Cemil
Meriç, Tarık Buğra, Şerif Mardin, Ziya Nur Aksun, Ahmet Kabaklı, Ergun Göze,
Mustafa Necati Sepetçioğlu, Mehmed Şevket Eygi, Nevzat Kösoğlu, Mehmed Niyazi gibi
Türkiye’nin medar-ı iftiharı olan münevverler ve sanatkârlar, Nursi’nin yaptığı
İslami hizmetleri, konuşmalarında, yazılarında ve eserlerinde açıkça dile
getirmişlerdir. Mütefekkir şair Sezai Karakoç da daha önce kaleme aldığı eserlerinde
Bediüzzaman’dan ve telif ettiği eserleri Risale-i Nurlardan sitayişle
bahsetmişti. Rahmetli sanatkârımızın Diriliş Yayınları tarafından yeni yayımlanan
Hâtıralar’ında da, bu konudaki müspet
kanaatlerini okuyoruz.
Risale Okunan Ev
Türkiye’nin son yüzyılının âdeta aynası olan ve
Karakoç’un birçok şahsiyetten ve hadiseden bahsettiği hatıralarda, bilinmeyen
meseleler dile getiriliyor. Yakın arkadaşlarından Ziya Nur Aksun ve Âtıf
Ural’dan bahsederken risale okunan bir eve gittiklerini söylüyor: “Ziya Nur’la
Âtıf, Hukuk Fakültesi’nin karşısındaki bir otelde kalırlardı. Bir keresinde
onlarla ve daha birkaç arkadaşla, askerî doktor olup Hacı Bayram’da oturan bir
zatın evine gitmiştik. Bediüzzaman’ın yakınlarından ya da sevenlerindenmiş. Bekârdı.
Biz gittiğimizde birkaç misafiri daha vardı. Çayı kendisi hazırlıyordu. Ortadan
biraz kısa boyda, topluca idi. Bediüzzaman’ın Âsa-yı Musa adlı kitabından okudular.”
Karakoç, Hâtıralar’ın
birinci cildinin ilerleyen sayfalarında, Necip Fazıl’ın neşrettiği Büyük Doğu dergisi ile birlikte Risale-i
Nur okuyan gençlerin sayısının da arttığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor:
“Bediüzzaman, eski nesle mensup olmakla birlikte Risale-i Nur gençlik arasında Büyük Doğu’dan sonra tanınmaya
başlamıştı.”
Halk Partisi’nin Tahriki
Sezai Karakoç’un hâtıralarında, bugün unutulmuş birçok
gerçek günışığına çıkıyor. Demokrat Parti’nin lideri Adnan Menderes’e,
muhaliflerinin bilhassa Halk Partililerin şiddetle saldırdığını kaydeden
Karakoç, “İnönü hücuma geçmiş, her vesileyle, bir meydan muharebesi
başkumandanıymışçasına saldırmaya başlamıştı. Önce Konya Müftüsü’nü, sonra da
Bediüzzaman’ı iktidarın dini sömürmek için harekete geçirdiğini, bu zatların
Demokrat Parti’nin propagandasını yaptıklarını ileri sürüyordu. Ayrıca
Bediüzzaman’ın din devleti kurmak için çalıştığını, iktidarın da onu
koruduğunu, faaliyetlerini görmezlikten geldiğini iddia ediyordu.
Bediüzzaman’ın 31 Mart Hadisesi tertipçilerinden olduğunu, hükümetin onu dolaştırıp
kendi aleyhlerine konuşturduğunu söyleyip açık açık Halk Partili gençliği
kışkırtıyordu.”
Bu sahneler bize yabancı gelmiyor. Menderes’e
yapılanların aynısının rahmetli Turgut Özal’a uygulandığını, bugün de ayın
çevreler tarafından benzer hücumların Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a
yöneldiğini görüyoruz. Her zaman bir vicdan adamı olan Sezai Karakoç, eserinde tavrını
net olarak ortaya koyuyor, CHP’nin hücumuna uğrayan ve mağdur edilen
Bediüzzaman’ın yanında yiğitçe bir duruş sergiliyor.
Bediüzzaman’ı Ziyaret İsteği
Sezai Karakoç, Ankara’da Denizciler Caddesi’nde bir
otelde kaldığı sırada Bediüzzaman Said Nursi’nin Başkent’e geldiğini işitir.
Bundan sonrasını kendisinden dinleyelim: “Bediüzzaman’ın Ankara’ya gelip yine
Denizciler Caddesi’nde Beyrut Palas’a indiği haberini aldık. İhsan’la (Babalı) birlikte
ziyaretine gittik; ancak daha otele varmadan Osman Yüksel’le (Serdengeçti)
karşılaştık. Niyetimizi söyleyince, ‘Boşuna gitmeyin.’ dedi. ‘Ben oradan
geliyorum. Polis her tarafı sarmış. İçeri girmeniz mümkün değil. Ben döğüşe
vuruşa içeri girip görüştüm. Ama sizi sokmazlar.’ Bunun üzerine ziyaretten vazgeçtik.
Bediüzzaman’la görüşmemiz mümkün olmadı. Bir iki gün içinde de Ankara’dan
tekrar Isparta’ya dönmüş olduğunu öğrendik.”
Haksızlık Devam Ediyor
Bediüzzaman, hasta olduğu ve son günlerini yaşadığı
sırada Isparta’dan yola çıkar. Güneydoğu’ya doğru gidecektir. Bu sırada başta
İnönü bütün CHP’liler Bediüzzaman’ın serbest dolaşmasını şiddetle eleştirirken
borazanlıklarını yapan bazı gazeteler de uydurma haberlerle ortalığı karıştırıp
fesat çıkarmaya ve bu masum seyahatin ardında başka gerekçeler uydurmaya
çalışmaktadır. O günleri yakından takip eden Karakoç, “olayların ateşlenme
işaretleri vermeye” başladığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Bediüzzaman’ın
Isparta’dan hareketle doğuya doğru gittiğini yazdı gazeteler. İnönü, Hükûmeti,
Bediüzzaman’ı doğuya göndermekle itham etti. Bunun üzerine, Hükümet, radyodan
kararnamesini tebliğ edip Bediüzzaman’ın Isparta’da oturması, başka yer e
gitmemesini sağlamalarını idarecilerden istedi.”
Yaşar Kemal Bile İsyan Etti
CHP’nin baskısını ve Bediüzzaman’a yaptığı düşmanlığı,
hükümetin de şiddetli baskılara dayanamayarak gayri kanuni ve gayri hukuki
olarak Nursi’nin ‘Isparta’da ikamete memur edilmesi’ kararını, sol görüşte olmasına
rağmen dönemin gazetecisi Yaşar Kemal de kabullenemez, haksızlığa isyan eder.
Bu önemli bilgiyi Hâtıralar’dan
öğreniyoruz, okuyalım: “Hatta, Yaşar Kemal’in Cumhuriyet’te bu konuda bir yazısı çıktı. Yaşar Kemal: ‘Ben Bediüzzaman
Said Nursi’yle şüphesiz aynı düşüncede değilim. Ama, her yurttaş gibi Said
Nursi’nin de seyahat hürriyeti vardır. Bu hürriyeti elinden almaya kimsenin
hakkı yoktur.”
Manşetlerdeki Hedef
Bediüzzaman’ın kimseyi dinlemeden seyahatine devam
ettiğini ifade eden Sezai Karakoç, o günleri bütün canlılığıyla tasvir ederken,
“İnönü’nün her gün hükûmeti, bu sebeple eleştirmesine rağmen, şehirden şehre
gitmeğe devam etti.” diyerek üstadın cesaretini dile getiriyor. İnançlı
insanlarımıza ve millî değerlerimize düşman olan gazeteler ve gazeteciler o
zaman da var. “Siyasi hava gittikçe vahamet kazanıyordu.” diyen Karakoç’un
tanıklığıyla, o dönemi görmeye devam edelim: “Bediüzzaman şehirden şehre
geçerken polisin arkadan onu kovaladığını yazıyordu gazeteler. Yine gazeteler,
olumsuz bir etki doğurmak için, ‘Said-i Nursi falan şehre girdi, kırmızı, kan
renginde çamur yağdı. Falan yerden geçti, gökten kurbağa yağdı.’ gibi her gün
manşetten haberler yayınlıyorlardı. Sonunda Bediüzzaman Urfa’ya varıyor.
Ramazan’ın son günleri. Bütün gazeteciler orada. Bediüzzaman yakını birkaç
talebesiyle birlikte bir otelde. Polisler geliyor, Urfa’dan çıkmasını
istiyorlar. Oysa Bediüzzaman ağır hastadır. Zaten 87 yaşında, zayıf nahif bir
halde. Polisler bir taraftan çekiyorlar, talebeleri bir taraftan. Bu sırada
doktor geliyor, muayene ediyor. Sonra: ‘Boşuna çekişip duruyorsunuz, vefat
etmiş.’ diyor. Bediüzzaman’ın vefat ettiği haberi duyulunca bütün gazeteciler
Urfa’ya hücum ediyor.”
Kadir
Gecesi Vefat Etti
Foto-
“Arkadaşlarımız da bir taksi tutup gittiler. Ben
memuriyet sebebiyle ve Diriliş de
çıkmaya başlamış olduğu için gidemedim.” diyen Karakoç, vefattan sonra Urfa’da meydana
gelen izdihamı ve tabutun kaçırılması hadisesini de anlatıyor. CHP’nin
Bediüzzaman üzerinden hükümete yaptığı suçlamaların asılsızlığını beyan eden
Karakoç, bu konudaki düşüncesini şöyle aktarıyor: “Bediüzzaman’ın vefatıyla,
muhalefetin hükümeti ithamının boşluğu da ortaya çıkıyor. Bediüzzaman’ın
propaganda için değil, bir nevi veda için doğuya doğru yola çıktığı
anlaşılıyor. Zaten, o kadar yaşlı, zayıf ve hasta bir kişinin propaganda gezisi
yaptığını iddia etmek akıl kârı bir şey değil. Bediüzzaman, Ramazan’ın
27’sinde, yani Kadir Gecesi’nde vefat etti. Diriliş
de o sırada matbaada idi. Ancak, çok kısa bir haberle Bediüzzaman’ın vefatını
bildirip teessürümüzü belirtebildik.”
Kabına Sığmayan Bir Zekâ
Bediüzzaman’ın vefatına üzülen Sezai Karakoç, eserinin
ilerleyen sayfalarında üstadın mizacını ve karakterini, şu hakikatli satırlarla
okurlara anlatıyor: “Bediüzzaman, kabına sığmayan bir zekâ, eşsiz bir hafıza,
güçlü bir irade sahibi, çocukluk ve gençliğinde öğrenme merakıyla medreseleri
dolaşmış, kendisine hocaların güç yetiremediği bir âlim, cesur, ömrünü İslâm
için vermiş, feda etmiş bir mücahiddir. Tüm İslâmi eserlerin ortadan
kaldırıldığı bir devirde, bir nevi Kur’an tefsiri olarak Risale-i Nur
külliyatını son derece ağır şartlar altında telif etmiş ve bunu sürgün olduğu
kasaba ve şehirlerde çevresine gizli gizli yaymaya çalışmış, ümitsizlere ümit
vermiş, bu sebeple hapislere düşmüş, mahkemelerde sürünmüş bir inanç ve ideal
kahramanıdır.”
Cesur Bir Mücahid
Sezai Karakoç, Risale-i Nur isminden farklı anlam
çıkaranların ve üstada sataşanların büyük haksızlık yaptığını belirtiyor ve
ekliyor: “Devri icabı, ‘İslâm’ diyemediği için ‘Nur’ demiştir. Nur, İslâm’dır.”
Bediüzzaman’ın bütün Müslümanları kucaklayan bir anlayışa sahip olduğunu ifade
eden Karakoç, onun ‘Müslümanları manen kendi talebesi saydığını’ dile
getirmektedir. Diriliş Nesli’nin Öncüsü, Said Nursi ve Risale-i Nurlar
hakkındaki kanaatini özetle şöyle ifade ediyor: “Risale-i Nur’u okuyanlar,
tevhid inançlarını güçlendirecek bir fayda görmüşlerdir. İslâm’ın birçok
konusunu güçlü kanıtlarla insana kabul ettirecek bir eserdir Risale-i Nur.
Öteki dünya, namaz ve oruç konusunda ve daha birçok konuda birçok İslâmi bilgi
ve düşünceyi havi bir külliyattır. Bediüzzaman, şahsıyla da Müslümanlara büyük
bir örnektir. Riyazetli ve çileli hayatı, hapisleri ve hatta ölümü hiçe sayan
irade, cesaret ve idealizmiyle büyük bir mücahid, lider ve kendine özgü
düşünceleri olan bir âlim ve düşünürdür.”
Vefat yıldönümünde rahmetle, şükranla ve hürmetle andığımız
Bediüzzaman Said Nursi’ye ve diğer İslam âlimlerine hayatları boyunca zulüm ve
işkence yapan, onları zindanlara atan bir zihniyeti iktidara taşımak için,
canhıraş şekilde çırpınan bazı ‘dindar’ları ve ‘ulusal’cıları, bugün ibretle, hayretle
ve üzüntüyle seyrediyoruz. Bilge tarihçimiz Ziya Nur Aksun, “Ahali sağlamdır.”
diyordu. Ben, yöneticilerinin eliyle istikameti ve ayarı bozulmuş bazı ‘sağ’
partilerin hüsrana uğrayacağını, tabanlarının basirete, ferasete, şuura, akl-ı
selime ve kalb-i selime sahip olduğunu düşünüyorum. Hafıza kaybına uğrayan kimi
muhteris politikacıların aksine, bu inançlı ve kararlı kitlelerin, sandığa
giderken kalplerinin sesini dinleyeceklerine, mazide yapılanları
unutmayacaklarına ve hatalı tercihte bulunmayacaklarına inanıyorum.