BEDENİM DE SENİNDİR, RUHUM DA
Öğrencilerime Post/Modern durumu ve onun eleştirisini anlatırken karşılaştığım başlıca zorluk, yaşadığımız hayatın insanı gittikçe global bir sistemin kölesi haline getiren durumu ve insan tekini özgürlük formu altında köşeye sıkıştırmasıdır. Açıkçası global iktidar, bedenimizin içinden ruhumuz çekip çıkarmakta; ruhlar üzerinde kurduğu iktidarın doğal bir sonucu olarak bedenlerimizi manipüle etmektedir.
Foucault'nun birçok kitabında dile getirmeye çalıştığı temel tez; Post/Modern zamanlarda iktidarın her yere temellük ettiği, özellikle ruhu cezalandırdığı şeklindedir. Aslı itibarıyla ruhu cezalandırmanın bir nevi "insanı evrende sıkıştırmak" (seküler anlayış, dünyayı insan için merkezileştirmektedir), ona sürekli bir acı hali yaşatmak ve neticede bedenlerin iktidarlar tarafında sürekli kontrolü gibi sonuçları doğurmaktadır. Bu sebeple özellikle global dünya sisteminin "biyo-iktidar" çerçeveli olarak toplumu sürüleştiren beden politikaları üzerine oynaması son derece manidar. Bunu Wallerstein'ın dünya sistemi kurgusu üzerinden, bu sistemin yamacında ve yöresinde yer alan ve almaya çalışan tüm iktidarların doğasına da sirayet ettiğini artık görmek lazımdır.
Geçmişte kölelik, daha çok yarı zamanlı ve ruhu kendinde kalmak kaydıyla bedenler üzerindeki bir tahakkümü içermekteydi. Bugün "İslam'da kölelik var mıdır?" türünden kölelik tartışmalarının hala bu içerikle yapıldığını görmekteyiz. Ama bence bu içerikle ortaya çıkan kölelik, günümüzde neo-kölelik sisteminin yanında oldukça klasik kalmaktadır. Çünkü burada kölelik, belirli toplumsal göstergeler ve somutlaşmış sembolik bedenler üzerinden yapılmaktadır. Bugün sorun; insanın ruhu ve bedenine birlikte sahip olmak isteyen global bir sistemin tüm dünyayı gütmek ve sömürmek isteyen rafine yöntemleri karşısında, hala özgür olduğumuz düşüncesine sahip olmaktır. Halbuki kölelikten kurtulmanın birinci adımı; köle olduğunun bilincine varmaktır.
Dünya sisteminin bugün insan hayatında en görünür olduğu yaşam biçimini Tüketim toplumu oluşturmaktadır. Zaten insanlara özgür oldukları hissini veren de tüketimin geçici ve büyülü hazlarıdır. Dünya sistemi, tüketim döngüsünün kendi sirkülasyonunu sağladığı sürece, sizi marketler arasında özgür bırakmaktadır. Sistem açısından sorun; sizin bu yaşam tarzının dışına çıkma isteğinizdir. Tam da bu noktada, "İslami" olanla diğer ideolojilerden olma arasındaki fark, "bu sorunu gör(e)meme" bağlamında sıfırlanabilir. Yani, Müslümanlığın da tüketim ve sınıfsallık içinde yeniden tanımlanışı ve tüketimin insan ruhu ve bedenini temellükü, aslında formel İslami çözüm önerilerini de anında geçersiz kılacaktır. Bugün, Müslüman bedenlerinin bir bütün olarak kime ait olduğu sorusuna alacağınız cevaplar, bu konuda olabildiğince aydınlatıcıdır.
Bu açıdan birinci öncelikli şart; neo-köleliğin farkına varabilmektir. Kur'an-ı Kerim'in erken dönem surelerinden Beled Suresi'nde "Kölelere özgürlük" (90/Beled, 13) derken, dönemin aurasına uygun olarak insanı esasta Allah (CC) dışındaki varlıklara köle edecek ekonomi-politiğe dikkat çektiğini mutlaka görmeliyiz. Günümüzde özgürlük tartışmalarının öncelikle ruhların temellük edildiği noktalar olduğu kuşku götürmez; çünkü bedenlerin şuursuzca hareketi ya da bedenlerin mekanik yığınlara dönüşmesi ruhun zaptedilmesinden sonraki bir aşamayı temsil etmektedir.
Bugün insanlığın global sistemin içinde "varolma" savaşı verdiği yer tam da burasıdır. Teknoloji, üretim ve araçların büyülü ışığı, aslında bize çizilen sınırların gerisinde sönüp kaldığı için, görülmeyen alanları da özgürlüğün sınırları içinde kalmış olarak tahayyül etme yanıltıcılığını besliyor.
Bundan dolayı artık "bedenimi alabilirsin ama ruhumu asla" gibi bir söz bile söylenemiyor ve daha da ötesi köleleşirken efendisine gülerek teşekkür edenlerin sayısı da gün geçtikçe artıyor.