Bebek Üniversitesi
Başlığa taşıdığım kavramı ilk olarak eşimden duydum. Ben işte iken, yaklaşık 6 aylık kızımıza aldığı bazı eğitici kitaplar ve materyaller üzerine yaptığımız telefon görüşmesi sırasındageçmişti bu kavram. Kulağıma çok hoş geldi. Merak uyandırıcı. Bu konu üzerine etraflıca düşünüp görüşlerimi yazmaya karar verdim.
Bu kavramın vermek istediği mesaj; bebeklerin eğitilmesi. Bu eğitimin gelişigüzel değil, disiplinli bir şekilde yapılması. Bebeğin düzeyine uygun olması. Gelişimini desteklemeli. Bebeğe güven aşılamalı. Başardım duygusu oluşturulmalı.
Ne yazık ki bilinçsiz ve henüz farkındalığı oluşmayan bazı ebeveynler “bebekler henüz küçük, eğitimden ne anlar onlar?!” şeklinde ilkel bir yaklaşıma sahip olabiliyor. Bu tür ailelerin çocuklarına baktığınızda yeterli düzeyde oyuncakları, kitapları, materyalleri yok. Bebek, mahrumiyet içerisinde, anne babanın mahkûm kıldığı dört duvar arasında geçirerek yetişiyor. Can sıkıntısının, ağlamaların, anti-sosyalleşmenin nirvanaya ulaştığı ortamlarda yetişen bu bebekler, ileriki yaşantılarında topluma öncülük etmeleri, faydalı işler yapmaları, istikrarlı bir kişilik sergilemeleri, tutarlı davranmaları mümkün mü?
Ne yazık ki bazı ebeveynler eğitimin ilkokulda ya da okulöncesi dönemde başladığına inanıyor. Bu çok sakat bir inanış. Gelişen teknoloji ile birlikte eğitimin yaşı artık sıfır yaşa kadar düşürülmüş durumda. Hatta henüz doğmadan önce anne karnında iken bile eğitilebileceğinden bahseden bilim insanları ve ürettikleri güçlü teoriler var. Sözgelimi dil gelişimi için bebek henüz anne karnında iken annenin onunla konuşması ona masallar okuması, ninniler söylemesi çocuğun dil gelişimine katkı sunuyor. Bunları yapan annenin çocuğu ile bunu ihmal eden annenin çocuğu arasında dilsel gelişim açısından inanılmaz derece gelişim farklı var. Bu nedenle çocukların her bir saniyesini önemsememiz gerekiyor.
Kendi kızımdan biliyorum, her bir günü önceki günden çok daha farklı. Şayet imkanlarım el verseydi ve bir bilimsel araştırma merkezi kurabilseydim her bir gününü hatta her bir saniyesini incelemeye almak ve bilimsel veriler üretmek, ona göre çocuğumu yetiştirmek isterdim. Her bir saati adeta yeni bir güncelleme sunuyor bize.
Bebeklerin de eğitilmesi, yetiştirilmesini önemsemeliyiz. Küçük olabilirler ama içlerinde köklü bir ağaç olabilecek kadar derin bir tohumu barındırıyorlar. Bakışlarının anlamını, farklı ağlama sitillerinin ne anlama geldiğini, uyku pozisyonlarının fiziksel gelişimine etkilerini, aldıkları ek gıdaların sağlıklı beslenmelerine katkıları, fizyolojik ve psikolojik gelişimleri başta olmak üzere her bir açıdan derinlemesine incelenmesi, analiz edilmesi ve bu yönde eğitilmesi gerekiyor. Bu gereklilik elbette ki birinci derecede anne babanın sorumluluğunda.
Çevremizdeki her bir uyarıcının bizim ruhsal boyutumuz üzerine etkili olduğunu biliyoruz. Bu uyarıcılar sayesinde seviniyoruz, üzülüyoruz, mutlu oluyoruz, ağlıyoruz, heyecanlanıyoruz, düşünüyoruz, tedirgin oluyoruz, gülüyoruz, terliyoruz, üşüyoruz… Bunların hepsi esasında birer öğrenme ürünü. Neye heyecanlanacağımızı neye üzüleceğimizi neyden korkup neyden korkmamamız gerektiğini doğarken hiçbirimiz bilmiyorduk; süreç içerisinde yaşadıklarımızla öğrendik. Tıpkı bizler gibi, hatta bizlerden çok daha fazla bebekler de çevrelerindeki uyarıcılar sayesinde birçok şeyi öğrenirler. Bu nedenle onlara güven içerisinde ne kadar çok farklı ortamlar yaşamalarını deneyimletirsek dikkatleri de motivasyonları da o denli artar. Öğrenme yetileri de gelişir. Örneğin farklı oyuncaklar, farklı doğa ortamları, farklı ses tonları, farklı görseller gösterme imkanını onlara yaşatırsak ileriki dönemlerinde akranlarından daha girişken, daha zeki, daha motive, konsantrasyon sorunu yaşamayan, liderlik özelliği gelişmiş, olaylara veya gördüklerine hemen odaklanabilen, iletişim becerisi yüksek bir çocuk olduğunu fark ederiz.
En azından her anne baba, kendi bebeklerine karşı olan vicdani sorumluluğu derinden hissetmeli ve bunun bir gereği olarak da onlara üniversite eğitimiymiş gibi farklı deneyimler farklı ortamlar yaşatmalı, farklı ve özel olduklarını bebeklerine hissettirmeliler. Tabii bu da ilgiyle, sevgiyle gerçekleşebilir. Bu hepimiz için geçerli.
Sevgili kızım, Aylin Liya’m. İleride okuyacaksın bu satırları; Sana adanmış bir ömür yaşıyoruz annen ile. Her bir saniyeni, her nefes alış verişini, her tebessümünü hafızamıza kazıyor bir veri olarak işliyoruz. Senin gelişimin için elimizden ne geliyorsa yapıyoruz, yapacağız, yapmak için varız. Seni var eden yolculukta yanında olmaya, desteklemeye etrafındaki her bir nesnenin her bir olayın anlam kazanması için çabalıyoruz. Çabalayacağız. Çünkü sen bizim Bebek Üniversitemizin ilk öğrencisisin…