Bebeğin Duası
Odadaki küçük karyolamda uzanmış düşünüyordum. Televizyonun sesi yükseldi birden. Rahat uyuyayım diye pek sesini açmazlar oysa. Demek, olağanüstü bir durum var. Neyse, anlarız. Az sonra annem telaşla içeri girdi ve "Uyuma oğlum, gidiyoruz." dedi. Şaşırmıştım. Nerden çıktı bu akşam yolculuğu şimdi ve nereye gidiyoruz? Ama yine de tebessüm ederek mutlu olduğumu gösterdim. Herhalde bir akşam gezmesi olacak. Uzun zamandan beri böyle bir daveti bekliyordum. Belki dönüşte dondurma da alırız. Ne iyi olur. Telaşla çıktık. Annem beni kucağına aldı. Babam da ayakta, abim de. Giyinmiş, hazırlanmışlar. Merdivenlerden hızla iniyoruz. Apartmanda bir telaş var. Kapılar açılıyor, komşular dışarı çıkıyor. Sokaktan caddeye çıktığımızda asıl kalabalığı gördük. Sanki bütün insanlar dışarıda. Arabalar kornalarını çalarak hızla ilerliyor. Korna çalmak iyi de, aynı anda çok fazla olunca kulaklarım yoruluyor. Anlaşıldı, bu akşam olağanüstü bir durum söz konusu.
Caddeden aşağıya doğru hızla ilerlerken, babam annemden beni kaptı ve kucağına aldı. Bu akşam kucaktan kucağa dolaşıyorum. Babam, annemin yorulmasını istemiyor. İyi ki abim beni taşımıyor, çünkü düşürmesinden korkuyorum. Küçük olduğu için herhalde. Şimdi o da peşimizden koşturuyor. Meydana geldik. Aman Allah'ım, bu ne kalabalık! Gerçi, yaşım küçük, henüz iki yaşındayım. Ama daha önceki çıkmalarda hiç bu kadar insanı bir arada görmemiştim. Herkes elindeki albayrağı sallıyor. Abimin de elinde küçük bir bayrak. Konuşmalar yapılıyor. Az önce polis amcaları gördüm. Asker elbisesi giymiş kişilerin önüne geçiyor, binaya yaklaştırmıyorlar. Ama asker elbiseli adamların kocaman arabası da var. Abim, "O araba değil, tank!" diyor. Beni bilgilendiriyor. Bu adamlar bu koca tankla niçin ilerlemek istiyor. İnsanlar neden tankın önünde dizilmiş, yol vermiyor, anlayamıyorum. Ama ortada bir karışıklık olduğu besbelli.
Az sonra türküler söylenmeye başladı. Babam daha iyi göreyim diye beni omuzlarının üstüne aldı. Artık herkesi daha iyi görmeye başladım. Bazı ağabeyler, tankın üstüne çıktılar. Ellerinde bayrakları sallıyorlar. Ben de Kerem abimdeki bayrağı istedim, sallayayım diye. Uzattı, bana verdi. Bayrağı zaten çok seviyorum, ama bu akşam başka. Çünkü herkes bayraklı. Bayram gibi bir şey herhalde. 23 Nisan'da yine gelmiştik. Ve asker amcalar geçmişlerdi araçlarıyla. O zaman bütün komşularımız ve tanımadığım diğerleri uzun uzun alkışlamışlardı. Bir ara babam, "Ordumuz şükürler olsun çok güçlü. Allah Devletimize zeval vermesin." demişti. Zeval ne demekti, bunu soramamıştım.
Yoldan arabalar geçiyor, insanlar topluca bağırıyor. Anlamaya çalışıyorum. "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" deniliyor. Ekliyorlar: "Millet ordu elele." Yine bir başka grup, "Darbeye Hayır!" diye bağırıyor. Arada bir camiye gittiğimizde duyduğum o güzel sözler: "Ya Allah, Bismillah, Allahü Ekber!" Bir de nağmesi çok hoşuma giden "Ölürüm Türkiye'm" şarkısı her yerde. İnsanlar niçin ölür ki? Bunu merak ediyorum, ama soramıyorum.
Tankın üstü amcalarla dolu. Ellerinde kırmızı bayraklar. Durmadan sallıyorlar. Koca araba durdu. İçindekiler dışarı çıktı. Ardından polis amcalar ellerini bağladılar. Herhalde yaramazlık yapmışlardı. Yoksa ellerini niçin arkadan bağlasınlar kiu2026 Elimdeki küçük bayrağı sallıyorum. Bazı ağabeyler bana gülücük dağıtıyor, fotoğrafımı çeken de var. Az sonra büyük bir kalabalık yanaştı bizim tarafa. Babam anneme, "Hanım sağ tarafa çekilelim biraz, baksana arkadan büyük bir kalabalık geliyor!" dedi. Geçtik, ağaçların altına yerleştik ve çömeldik. Az sonra gökyüzünden sağır eden bir uğultu duyduk. Babam bağırdı: "Yere yatın!" Yattık. Sonra kalktık. Ama niçin? Yoksa bu bir oyun mu? Üstümüzden geçen uçak, sesiyle hepimizi korkutmuştu.
Az sonra kapaklandığımız yerden kalktık, kenarda oturduk. Babamda durgunluk, annemde endişe, abimde telaş var. Bense hiç korkmuyorum. Babam yanaklarımdan öptü, "Ömer'im buraya senin için, abin Kerem için geldik. Devletimize ve milletimize düşman olanlar var, onları korkutmak için buradayız." dedi. Elimdeki küçük bayrağı daha çok ve hızlıca sallamaya başladım. Gürültü kesilince annemle babam kendi aralarında konuşmaya başladılar. Abim ise yanıma geldi: "Nasılsın Ömer, dudakların kımıldıyor, ne söylüyorsun bakayım, duyamıyorum." "Dua ediyorum." karşılığını verdim. Israrla tekrar, "Ne söylüyorsun?" diye sorunca bu sefer açıkladım: "Allah'a bizi koruması için yalvarıyorum. Kötü insanlar, bize ilişmesinler diye dua ediyorum." Güldü. Az sonra kalabalık dağılmaya başlamıştı. Kötüleri yakalayan polis amcaları ise herkes alkışlıyordu. "Yaşa, Varol!" diyenler de vardı. Eve yaklaştığımızda omuzunda ilerlediğim babama seslendim: "Baba, dondurma alalım mı?" Durakladı ve "Elbette oğlum" deyip, pastaneye yanaştı. Annem ve abim de peşimizden geldiler. Dondurmayı alıp sokağımıza girdik, evimize çıktık. Kapıdan içeri girdiğimizde kedimiz Lokum ve kaplumbağamız Mommo, bizi merakla bekliyorlardı. Onlara yaklaştım, yavaşça "Size anlatacaklarım var." dedim. Cankulağıyla dinlemeye başladılar.