Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Kasım 2012

BDP: Söylem KÜRT HALKI: Kader

Hapishanelerdeki ölüm grevi eylemleri (burada oruç kelimesinin kullanılması bana hiç uygun gelmiyor) artarak devam ediyor. Sorunun çok farklı boyutları var. Herkes bir şeyler söylüyor ve en önemlisi de herkes meseleyi kendi zaviyesinden karşı taraf için bir "teftiş" sorunu haline getirebiliyor. Dolayısıyla meseleye yaklaşım tarzları, kimi için özgürlük, kimi için insanlık, kimi için bir terör olarak adlandırılarak ortaya koyulmaya çalışılıyor.

Hafta sonunda Hopa'da bir grup öğrenci ile sohbet ederken, ölüm oruçları da konuşuldu. Öğrenciler bu konuda bana ne düşündüğümü sordular. Dikkatimi çeken şu oldu; verdiğim cevapları öğrenciler kendi ideolojik düşünce ve yönelimleri açısından test ettiler; beğendiler ya da beğenmediler. Bu vesile ile Artvin Çoruh Üniversitesi Sosyoloji bölümü öğrencilerine kendileri ile yaptığım bu hasbihalden dolayı çok teşekkür ederim. Gerçekten büyük zevk aldım. Tabii, konukseverliği ve özverilerinden dolayı Muhammet Özdemir'e de teşekkürü bir borç bilirim.

Bir kere ölüm grevine başlayan bu kişilerin ölmesi kesinlikle temenni edilemez. Bir kişinin bile ölmesine tahammülümüz yoktur. Fakat bu durum, eylemlerin meşrulaştırılması için kullanılamaz. Tabii ki burada eylemlerin meşru olup olmadığını tartışmayacağım. Ancak meseleye karşılıklı dengeler ve haklar açısından bakılması bir zorunluluktur ve akl-ı selim sahiplerine düşen görev de budur.

Ulus-devlet mentalitesi, bir etnik bakış açısını dayatınca, özelde Türkler ile Kürtler arasındaki barış ve uyum bozuldu. Osmanlı çok milletli bir yapı olarak, bu kaynaşma ve birlikteliği İslam'ın bakış açısı ve zemini ile sağlamaktaydı. Geçmişte kürtlere karşı yapılan bazı zulümler sonucu, şimdi maalesef kürtler arasında da marksist ve etnik bakış açıları keskinleşti. Zaten seküler olan bu ideolojilerin, her şeyden önce farklılıkları birarada yaşatacak imkan ve zeminleri yok. Bir etnik bakış açısı ve kışkırtması, hemen diğerini tetikler. Bu bağlamda Türkçülük ve Kürtçülük biri diğerini semirten iki unsur olarak devam edegeldi. Aslına bakılırsa, bunlar hep birbirlerine hayatiyet kazandırdılar. Marksizm ise, PKK ve BDP üzerinden yeni yetişen kürt gençlerinin temel ideolojisi yapıldı. Buradan ise sürekli düşmanlıklar üretildi. Nitekim somut olarak şu düşünce hakim oldu: "Ezilmiş olan kürt halkı egemen sınıf olan Türklere karşı hakkını aramaktadır." Bu düşünceyi, kürt entelektüelleri de desteklediler ve hatta teşvik ettiler. Aslında yaptıkları ne idi? İster marksizm zaviyesinden isterse etnik zaviyeden bakılsın, karşıt bir ulusçuluk fikri yükseltildi. Halbuki bu bakış açısının çatışmayı sürekli kılacağı aşikardır. Burada hem Kürt hem de Türk entelektüelleri şayet insanlar arasında bu çatışmayı bitirmek istiyorlarsa, ulusçu ve marksist söylemden ziyade, tarih ve sosyolojiye dayanan islami bir söylemi dile getirmeli idiler.

PKK ve BDP'nin şiddet üreten söylemiyle, Türkiye'nin her yerinde zulümlerin intikamı alınmak için eylemler yapıldı. Otobüslere molotof kokteyli atıldı, arabalar yakıldı, esnafların camları indirildi. Bayramın ikinci günü Gaziantep'te meydana gelen olay hala akıllardadır. Bu eylemlerde bir çok masum insan, yani bu marksistlerin dillerinden düşürmedikleri halk öldü. Halkçılığı ve marksizmi merkeze alan bir ideoloji, otobüs ve araba yakarak, yine halktan insanları öldürdü. Kürt halkının içinde oluşan yeni üst sınıflar, alt sınıfları ve masum insanları kandırıyorlar. Güneydoğu'da okullar yakılıyor; BDP'lilerin çocukları özel okullarda ve yurtdışında okurlarkenu2026 Yani BDP'liler kürt halkıyla sadece söylemlerini paylaşıyor ama kaderlerini paylaşmak istemiyor.

Üstelik bu ülkede sadece bir kürtler zulüm görmedi. Giyim-kuşam, başörtüsü ve yaşam tarzına getirilen dayatmalarla bir çok masum insan zarar gördü. Birçok insanımızın hayatı zindan edildi. Fakat bunların hiçbirisi otobüs yakmanın, halktan insanlara zarar vermenin bir gerekçesi olmadı zaten olamaz da. Şiddet ancak karşı şiddeti besler.

Şimdi, iktidar bu ülkede yaşayan tüm insanların haklarını prosedürel nitelik kazanacak biçimde bir hukuka kavuşturmalıdır. Haklar, iktidarın ya da devletin alıp vereceği bir şey değildir. Fakat bunlar yapılırken, Türkiye'de yaşayan tüm insanlar için bu düşünülmelidir. Tüm bunlara rağmen, hükümetin ölüm grevine giden insanları dinlemesi, ancak onların makul taleplerini karşılaması gerekmektedir.

Şiddetin karşılıklı hale dönüşmemesi için, akil insanlara ihtiyaç vardır. Temel sorun; bundan sonra akan kanların durdurulmasıdır. Kelam-ı kadim'in hepimizi "Allah'a kul olmaya ve kendisinden başka ilah tanımama" yolundaki evrensel çağrısını tekrarlamanın tam zamanıdır. Çünkü geçmişte olduğu gibi bugün de, bize başka "yol"lar önererek Tanrılık taslıyorlar.

Ey Türk, Kürt, Laz, Çerkez u2026 kardeşim; hepinizi "Allah"da birleşmeye çağırıyorum. Tıpkı tarihte olduğu gibiu2026 Tıpkı eskiden barış içinde yaşadığımız gibi. Bu ortak kelimeye gelirseniz, gerçekten gelirseniz, bir daha şiddeti düşünmeyeceksiniz. Çünkü müslümanlık bunu gerektirir. Değilse, zaten Türk, Kürt, Laz, Çerkez ayırtetmeden hepimizi sömürmeye devam edecekler. Bizim bedenlerimiz üzerinden siyaset yapmaya devam edecekler. Çünkü birileri bizim sürekli köle halimizi seviyorlar.