Bayramlar…
Bayramlar… Ki biz gitmeyiz onlar gelir; boş gelmez, hediyesiyle gelir; bize en çabuk çocukluğumuzu getirir; ne zamandır unuttuğumuz çocukluğumuzu, hayat ışığımızı, ilham perimizi... Sanki bir yere saklayıp sonra bulamadığımız için etrafında dönüp durduğumuz bir oyuncağı ansızın hatırlatandır o; hatırlatan, gülümseten, elimize tutuşturan... İşte çocukluğun senin, işte bırakıp gittiğin acımasızca ve bir daha dönmediğin, dönülmeyen, dönülemez olan içindeki yaşama sevinci, içindeki insanlık özü, içindeki bahar… Her bayram, içimizdeki çocuktur bir bakıma; bizim çocukluğumuz, babamızın çocukluğu, annemizin, anneannemizin, insanlığımızın, bütün insanlığın hatta… Hatta belki koklamayı unuttuğumuz hava, içmeyi unuttuğumuz su, yakmayı unuttuğumuz ateş, dokunmayı unuttuğumuz hafif yellerdir bayramlar ki gelirler, girerler varlık gözeneklerimizden içeri; ki gelirler, dokunurlar ölmüş hücrelerine ruhumuzun…
Her bayram bir geriye dönüştür aslında. Yumuşak bir hatırlama, tatlı bir tahattur... Zamanda, mekanda, duyguda, değerde… Yaşlanmış, kurumakta olan dalın aşılanmasıdır bayramlar. Gitmekte, kaybolmakta olanın bulunması, uzaklaşmakta olanın yakınlaştırılmasıdır, bir daha gelmeyecek olanın ansızın burnumuzun dibinde bitmesi, bize merhaba demesi… Çünkü biz merhabaları da unuttuk uzaklaşarak çocukluğumuzdan, uzaklaşarak şehirlerimizden, uzaklaşarak çiftimizden çubuğumuzdan, memleketimizden… Çünkü biz ancak bayramlarda hatırlıyoruz bilip bilmediklerimize, tanıyıp tanımadıklarımıza selam vermeyi. Selam vermeyi, dokunmayı hayata dolu dolu; yere, göğe, maviye, siyaha, bütün renklere eğilip, ‘merhaba’, buradayım hala, yaşam yolculuğum bitmedi daha…
Bayramlarda yeniden kurulur böylece dünya bir selamla; yeniden ayarlanır sahne, yeniden sahneye sürülür insan, yeniden doğar kendi küllerinden... Bir yenileyicidir, yenilemenin ve yenilenmenin başlangıç noktasıdır bayramlar. Ki o vakte kadar beden temizlenmiştir baştan başa oruçla. Oruçla başlanmıştır güne, oruçla devam etmiştir gün, orucuyla hem bedenin hem ruhun... Bütün zehrini atmıştır beden, bir kuş kadar yeğni, fiyakalı, zengin; bütün zehrini atmıştır ruh, bir ışık kadar hareketli, akıcı, pürüzsüz, akmaya hazır yeniden. Kalp arılaşır o sabah bu yüzden, bu yüzden bayram namazı dönüşü bütün ilişkiler yenilenir o sabah, bu yüzden ilk kahvaltı, emdiği ilk süt gibi gelir insana, şifa… Güzel kıyafetler bu yüzdendir, bir kutlama… Bütün yüzlerde esenlik, rahatlama, bütün yüreklerde aynı mırıltı: Yeniden doğduk iyi mi?.. Ağaçlar da yeni, gökyüzleri de… Üstelik sanki sadece insana değil bayramlar, Allah’ın bir hediyesi bütün canlara, canlılara… Hepsi bir olur parlayıp durur bayram sabahı ışıltıyla… Ne olmuştur, nereden gelip girmiştir candan içeri o ışık bilinmez, olmuştur işte, bir anda nefes alıp veren her şeyin, soluyup duran her şeyin yüzlerinde, tüylerinde, dallarında hare hare, damla damla ışık… Sanki gözleri yeniliyor bayram, gözenekleri… Gözler yenilenince gördükleri de berraklaşıyor insanın bayramla… Küslerin barışması bu yüzden, sorunların unutulması ya da büsbütün yok olması, umutların yeşermesi bu yüzden… Nasıl da buharlaşıyor kötülük bir anda bayram sabahlarında. Nasıl da bir umut ışığı beliriyor ufuklarda, insandan başlayıp yayılıyor insanlığa…
Kalbi tekleyen dünyanın saati yeniden kuruluyor bayramla. Dünyanın her yerinde, her yaştan, her kültürden, her memleketten insan hayata sıfır noktasından bakıyor bayramlarda. Negatif duygular donuyor bir süreliğine, olduğu yere saplanıp kalıyor ve sevinç gelip oturuyor o donukluğun üstüne, güven tomurcukları, kardeşlik tomurcukları açıyor, açıyor, açıyor… Sevinç bayrağı dalgalanıyor hüzün burçlarında. Derlenip toparlanma geliyor dağılmanın yerine, dalgınlığın yerini keskin bir zihin, uyuşukluğun yerini kanat takmış eylem alıyor; kaosun yerine düzen, nefretin yerine aşk geliyor böylece. Umutsuzluk, tükenmişlik, bezginlik tedavülden kalktı bu sabah baylarım, haberiniz yok mu?..
Bütün bayramlar güzeldir. Sadece bayram oldukları için hatta. Ayın dolunay hali gibi... Yıldızların en parlak, göğün en duru, göğsün en temiz halleri davet eder bütün yüzeyleri… Görünmeyen bir el bayram sabahlarına şöyle bir dokunup pasını alır nesnelerin, bitkilerin, hayvanların ve insanların... Ruh ışığı dışarı sızar böylece yenilenmiş gövdelerden. Belki biraz da bu yüzdendir ki vücut yıkanır baştan aşağıya, yeni haline, yenilenmiş psikolojisine, bayrama uygun hale getirilir böylece.
Bütün ümmet, bütün insanlık elimizi göğe açar, hoş geldin deriz, hoş geldin yüreğime, mahalleme, semtime, ülkeme, dünyama ey beklenen gün, ey kutlu gün, bayram, benim bayramım, bizim bayramımız, insanın bayramı, insanlığın… Yeni ay, yenilenen ay, hoş geldin, hoş getirdin bayramımızı bize… Hoş gelir gerçekten. Hangi mevsimde gelirse gelsin giydiği elbise tertemizdir, yenidir, yenibahardır. İster yaz, ister kış, ister güz, fark etmez, giydiği bütün elbiseler bahardır bayramın. Başka hiçbir vakit, başka hiçbir fiil bayram kadar hoş tutmaz insanın kalbini. Kalp kapakları açılır, içine oksijenli kan sürülür, bir yıl yetsin diye. O gün, tam da o gün gök eğilmiş de yeri öpüyormuşçasına karmaşa biter, cerbeze uzaklaşır gider insanın derinliklerinden; idler, egolar, süperegolar festivalde... O gün tam da o gün nasıl da temizlenmiştir gezegenimiz bir başından ötekine… Keşke her gün bayram olsa deriz, olmaz, çocuk değiliz ama yine de dileriz, keşke her gün bayram olsa, bu temenni bile, bir temenni bile insanlığın beklediği ümit ışığının bir an için parlamasına yeter, bayram gelir, bayram geçer, bayramın gölgesi bile yeter…