Bayramdan Kalan
Bayramı uğurladık. Buruk ve hüzünlüydü. Eksikti. Yarımdı. Güneşli bir günde uyansak da ısıtmayan bir ışık yüzümüze çağdı. Bayramdı ama içimizde onca eksik vardı. Biz yine de bayramı incitmemek için güzel kıyafetlerimizle camileri doldurduk. Bayramı karşıladık.
Neydi bayram? Niye
gelmişti, nasıl karşılamalıydık? Hazır mıydık bu kutlu misafiri ağırlamaya?
Ramazan gitti, uğurladık ve bayramı karşıladık. Hacı Bayram Veli gibi seslendik
kendimize:“Bayramım imdi, bayramım
imdi/Bayram ederler yâr ile şimdi/Hamd-ü senalar, hamd ü senalar/Yâr ile bayram
kıldı bu gönlüm.”
Bayramlar buluşturdu,
barıştırdı. Hüzünler azaldı, acılar
hafifledi. Özlemler sevince dönüştü.
Gidemediğimizi aradık. Bayramlarını kutladık. Bizi arayanlar olduğu gibi
aramayanlar da oldu. Bayrama rağmen sesi çıkmayanlarda vardı. Bayrama rağmen
yüzlerindeki o sevimsiz ifadeyi değiştirmeyenler devardı. Bayrama rağmen asık suratlar vardı. Olsun!
Herkesin kalbi yansıyor yüzüne. Kalplere
bakıyoruz. Kiminde samimiyet, kiminde nefret olabiliyor. Bayram ayna oluyor.
Bayram bir fırsattıaslında. Niçin? Affedilmek için. Barışmak ve güzelleşmek
için. Peki, bu fırsatı değerlendirebildik mi? Herkesin cevabı kendinden
saklıdır.
Bu bayramda yas da
vardı. Ülkece hüzne boğulduk. Depremle yıkıldık. Binlerce insanımızı kaybettik.
Evlerimiz, ocaklarımız yıkıldı, dağıldı.
Bayram daha çok sokakları dolduran çocukların sevinçlerinde gezerdi,
dolaşırdı içimizde. Ancak bu defa öyle olmadı. Çocuklara belli etmemek, diye
bir söz vardır. Ama çocuklar da yaşayınca, çocukları da vurunca büyük acı öyle
olmadı. Bayram eksik kaldı. Çocukların hakkıydı bayram Tevfik Fikret’in de
dediği gibi: “Baban diyor ki: Meserret
çocukların, yalnız/Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle;/Fakat
sevincinle/Neler düşündürüyorsun, bilir misin? … Babasız” Evet, babasız
çocuklar vardı. Bayram şekerlerinin tadı acımtıraktı. Tatlıların tadında bile
ebedî ayrılıkla gelen acı bir tat vardı. Ah, bu ölüm, ah!
Faruk Uysal “Çocuk
ve Korku” şiirinde bir çocuk kalbiyle içindeki korkuyu anlatırken bir
enkazın altında günlerce kalan bir çocuğun duygularına benzer bir acıyı tarif
ettiğini biliyor muydu? “yağmur yağıyor
üşüyorum/anne ben korkuyorum/gece karanlık/yağmuru getiren melekleri
göremiyorum/anne ben korkuyorum”
Şimdi nice çocuk böyle değil mi? Hatta hem annesiz hem babasız
çocukların sesini kim duyacak? Bayramı uğurladık ama çocukların sesi hâlâ
yankılanıyor içimizde. Bayramlar dindirecek tüm acıları, bayramlar cevap
verecek her çığlığa. Bayramlar yüzümüzdeki sevinçlerden okunacak.Ve devam
ediyor Faruk Uysal : “dev karanlıklar
emer kanımı/içimin kırık aynasıdır yalnızlık/kalmadı kalbinde aşk ve ışık/böyle
diyor babam” Peki, babalar da kaybolmuşsa o karanlık dehlizlerde. Kim
duyacak bu yalnızlığın sesini? Merhemi nedir yüzümüzdeki siyah rengin? Bizi
aydınlığa, bahara taşıyacak güneş nerede, nerede o ışık, nerede, nerede? Korkumuz
başımıza gelmesin, karanlığı yok edecek
o güneş gelsin. Şiir olsun, şarkı olsun, gönüllerimiz bahar olsun. Anneler duysun sesimizi, Faruk Uysal’ın şiiri
ortak duamız olsun ve Allah bir güneş daha yaratsın tüm çocuklara: “anne ben korkuyorum/rüzgârı bilmeyen
saçlarıma/güneşe doymayan düşlerime/yetmiyor bir güneş/istiyorum bir güneş daha
yaratsın Allah/anne ben korkuyorum”
Dünya çocuklarının bayramını düşündüm. Her karesinde
parçalanmışlık, her yüzde mahzun gülüş, yarım kalan rüya, eksik masallar,
fotoğraflarda yiten hatıralar. Haydi, tüm çocuklara bayram hediye edelim, selam
gönderelim Gökhan Akçiçek gibi: “Anneler,/Ninniler
biriktirin/Çok çok ninniler/Yerleştirin bir zarfın içine/Öpücüklerinizle
pullayın;/Akdenize doğru/Uçan her kuşla,/Filistinli çocuklara yollayın”
Bu bayramdan kalan hasretti. Soframızın eksik köşesini ruhuyla dolduran annemiz, kardeşimiz ve sevdiklerimiz içimizde yükselen hüzün dağları oldu. Şimdi bayram hüzün dağlarına yolculuk oldu. Geçecek ve bitecek bu yolculuk, biliyorum, yaklaşıyoruz her bayramda o kavuşma gecesine…