Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Haziran 2024

​Bayram mı, tatil mi?

28 Şubatın zor günlerinde bizim “Ramazan Bayramı” mıza “Şeker Bayramı” denildiği zaman hemen itiraz ederdik. Eğer mukaddes değerlerimize sahip çıkmazsak arkası gelir derdik. Yakında “Kurban Bayramı” yerine birileri ısrarla “Kebap Bayramı” veya “Mangal Bayramı” derse, değerlerimiz aşınır ve zamanla içi de boşaltılır. Derken Allah (cc) korusun bayramlarımız batılıların “Cadılar Bayramı” veya “Noel Geceleri” gibi bir hal alır diye endişe duyardık.

Bu endişeler kimi ulusal kanallarda ve sözü dinlenen çevreler tarafından, hatta duyarlı olan siyasetçilerimiz tarafından da dile getirilince, İslama şaşı bakanlar, ramazan bayramına “şeker bayramı” demekten büyük oranda vaz geçtiler. Halen şeker bayramı diyen asortik çevreler olsa da onların pek bir etkisi olmuyor. Şurasını unutmayalım ki; “Değerlerine uymayanlar, diğerlerine uyarlar.” Evet, biz kendi değerlerimize gereği gibi sahip çıkıp yaşamazsak, biz hiç fark etmeden bir de bakarsınız ki, bizimle hiç alakası olmayan değersizliklerin içinde buluveririz kendimizi.

“Ramazan” ve “Kurban” ıstılahlarımız şimdilik yerinde duruyor. Ancak bu durum bayramların içerinin de gereği gibi mahfuz olduğu manasına gelmiyor. Maalesef her yıl biraz daha değerlerimizin bir şekilde aşındığını üzülerek görüyoruz. Son yıllarda özelliklerimizi tehdit eden ehlike de “Tatil Anlayışımız.” Ya da bayramlarımızın birer tatile dönüşmesi. Evet, Anadolu insanı büyük oranda bayramlarını “sılayı rahm” dost akraba ve komşu ziyaretleriyle değerlendiriyor. Yani bayramı, ruhuna uygun bir şekilde yaşıyor. Ancak genç nesil için aynı şeyi söylemek biraz zor.

Çünkü yeni nesil toplumun veya ümmetin yoğurup terbiye ettiği bir nesil değil. Daha çok “sosyal medya” denilen, ama tamamen insanları asosyal yapıp bireyselliğe sürükleyen bir itici güç hatta bir sel… Evet, evet, sosyal medya adeta bir sel ve bizim çocuklarımız, selde sürüklenip savrulan kütükler misali kendilerini kaptırmış durumdadırlar. Dolayısıyla yeni nesil eskiden olduğu gibi “usta-çırak” misali büyüklerinin doğal eğitim terbiyesinden mahrumdur.

Bu sebeple diyoruz ki, akraba ve komşu ziyaretlerine giderken, çocuklarımızı da beraberimizde götürelim. Bu bir “bayram ziyareti” “hasta ziyareti” “iadeyi ziyaret” veya bir “taziye ziyareti” olabilir. Ya da meşru olmak şartıyla “düğün” “nişan” “kına gecesi” vb. bir program da olabilir. Yani “sevinç” ve “tasa” günlerimizde çocuklarımız da bizimle olursa, tüm bu değerleri yaşayarak öğrenirler. Bu birlik beraberliğimiz, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma ruhumuzu diri tutar. Nitekim bizi biz yapan güç, maddeden çok daha öncelikli ve önemli olarak, manevi değerlerimizdir.

Bayramların gerçek manada bayram olması ve ihtiva ettiği fayda ve hikmetlerin gerçekleşmesi bizlerin icraatlarıyla olacaktır. Eğer bayramların isimlerinden başlayarak kendilerini de değiştirme operasyonuna alet olup, “Ramazan Bayramı” yerine “şeker bayramı” “Kurban Bayramı” yerine de “kebap bayramı” isimlerini kullanırsak… Bayramları tatil yapma, gezip-tozma, Ramazan Bayramı’nda şeker, çikolata yeme, Kurban Bayramı’nda da mangal sefası sürme… Eğlence yerlerinde kurt dökme partileri olarak değerlendirirsek feci bir cinayet işlemiş oluruz. Bununla da kalmaz, sosyal barış, yardımlaşma ve dayanışmanın büyük iki kalesini kendi ellerimizle yıkmış oluruz.

Biraz yaşlıca olanlar bilirler, bir zamanlar dünyayı kasıp kavuran kominizim, en fazlada “ezilmiş halkların hakları” sloganıyla varoşlardaki fakir fukarayı aldatarak yer edinmişti. Ta ki asıl halkı ezen sistem olduğu anlaşıldıktan sonra iflas etti. Evet, komünizm, sosyalizm iflas etti, yıkılıp gitti ama enkazının altında milyonlarca insanlar, zihin, kişilik kaldı. Birçok insan hala nostalji tutkusu halinde bu enkazı savunmaya devam ediyor.

İşte İslam her vesileyle sınıflar arası yardımlaşma, dayanışma, gelir dağılımında mükemmel bir adalet ve başta zekât olmak üzere değişik infak müesseseleriyle hikmetli bir şekilde zenginden fakire aktarmakla asıl sosyal adalet ve gelir dağılımında denge sağlamaktadır. Dolayısıyla herhangi bir fikir ve ideolojinin istismarına imkân kalmamaktadır.

Unutmayalım ki bir millet parası, silahı, teknolojisi vs. maddi güçleriyle değil, iman, ahlak, fazilet ve erdem gibi manevi değerleriyle, komşuluk, sılayı rahm, karşılıklı saygı-sevgi, yardımlaşma ve dayanışmayla huzurludur, güvendedir, güçlüdür. Yine bir toplum, yeme-içme, gezip-tozma ve eğlence alanlarında kurt dökmeyle falan mutlu, huzurlu ve medeni olmaz. Huzur ve mutluluk ancak insanların manevi dünyalarının imarıyla mümkündür.

Sonuç olarak bayramların bayram olması bizlerin, ziyaretleşme, yardımlaşma, dayanışma, karşılıklı saygı ve sevgiyi, komşuluk ve sılayı rahmi ihya etme gibi fazilet ve erdemleri yaşamamız ve yaşatmamızla mümkündür. Allah (cc) bayramları bayram olarak ihya etmemeye bizleri muvaffak kılsın. Ümmeti Muhammed’i en kısa zamanda gerçek bayramlara kavuştursun. Âmin.