Bayram Gelmiş
Bayram geldi, kapımıza dayandı. Bayram hazır ama biz bayramı karşılamak ve kurban olmak için hazır mıyız? Bayramı misafir etmek ve ağırlamak için evimizde miyiz, yoksa bir tatil beldesine mi kaçtık? Kurban ile yakınlaşıyoruz. Şimdi neye daha yakınız, neye daha uzağız?
Bayramlar turizm sektörü için fırsat oldu. Bayramlar barışmak ve yakınlaşmak için fırsattı. Bayram, dinî bir gün iken maalesef bizler, ona seküler roller biçtik. Bayramı eğlence, gezme, yeme içme gibi bir güne dönüştürdük. Elbette bunlar da olacak ama bayram ile verilen mesajdan uzaklaşmadan yapmak gerek bunları. Hac ibadetinin sonundaki lütuf idi Kurban Bayramı. Şimdi haccın ibadet yönü mü, yoksa ticaret yönü mü bizi ilgilendiriyor? Büyük bütçeler gerekiyor hac için de. Hatta imkânınıza göre otellerde konaklıyorsunuz. Diğer taraftan Kâbe’yi gölgeleyen yüksek katlı oteller canımızı sıkıyor.
Mahşerin provası değil miydi hac? Kurban da Allah’a yakınlaşmak idi. Şimdi biz neyin provasını yapıyoruz, neye yakınız? Evet, bayram geldi ama çoğumuzda bayram havası yok. İçimizde birikenlerden ve kalbimizi saran kalın duvarlardan bayram geçebilecek mi? Kapısı kilitli evler, çocukların cıvıl cıvıl seslerinden mahrum sokaklar, ömrünün tükenmesini bekleyen yaşlılarla dolu apartman dairelerindeki yalnızlık… Bir de tatil beldelerindeki kalabalık… Denizlerde atılan kulaçlar, açılan kollar, kim bilir kaç zamandır hasretle bekleyen bir büyükten esirgendi? Kurban yakınlaşmaktı, bayram mükâfat.
Yeryüzü sofrasına oturduğumuzu unutmadan, dünyayı paylaşmamız gerektiği bilinciyle kurban kesmeli, bayramı karşılamalıyız. Bunları diyoruz da yapamıyoruz. Çabuk unutuyoruz, her şeyin etkisi çabuk geçiyor. Çağın insanı her şeyi çabuk atlatıyor. Ayrılık, hasret, acılar, hüzünler, ölümler çabuk unutuluyor. Oysa en tesirli nasihatler bunlardı. Unuttukça uzaklaşıyoruz birbirimizden ve kendimizden. Nereye gideceğimizi de unutuyoruz. Hac mahşeri hatırlatmıyor mu? Kurban ise İsmail olmayı. İsmail olmak, teslim olmaktı, bunun için iman lazımdı. İsmail teslim oldu, imanını ortaya koydu. Bizler teslim olabiliyor muyuz? Evet, teslimiz ama dünyalık arzulara teslimiz!
Çağın insanını bu cendereden çekip çıkaracak olan güç imandır, teslimiyettir. Bizler esaretteyiz. Bu esaret öyle tatlı geliyor ki farkına bile varamıyoruz esaretin. Bayram gelmiş ama bizler henüz fark edemiyoruz. Heyecanımız azalmış, çocuklar da sessiz. Biz ne zaman böyle olduk? Ne zaman heyecanımız zayıfladı, kimler içimizden çekip aldı değerlerimizi? Nereliyiz, asıl ikâmetimiz nerededir? İşte kurban ile yakınlaşmak gerek. Hac ile her renkten, ırktan ve memleketten insanlarla aynı şuura ermek. Bu şuura vardığımızda özgür olacağız, esaretten kurtulacağız. Beynimizi kemiren dünyalık işlerden uzaklaşarak sonsuz bir zamana ve mekâna akacağız. Kim istemez?
Merhum Abdurrahim Karakoç’un şu dizeleri hâlimize tercümandır:
Ben aşka koşarım, aşk beni vurur
Yaklaştığım deniz içimde kurur
Bahçeler gül vermez, gülemem oğul!
Bayramlar kurşundur, canımda kalır
Yazdığım tebrikler yanımda kalır
Postacı pul vermez, salamam oğul!
Bayram gelmiş, bize de uğrar mı? Haydi, şimdi açalım kalbimizi, affedelim, barışalım, yakınlaşalım, paylaşalım, aynı duada buluşalım. Aynı göğün altındayız, aynı güneşle ısınıyoruz. Şimdi bayram zamanı…