Dolar (USD)
32.57
Euro (EUR)
34.81
Gram Altın
2433.34
BIST 100
9716.25
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Nisan 2022

Baykal, kaset, ABD

ABD hiçbir zaman Türkiye’ye dost olmadı.

Osmanlı’nın son zamanlarında ABD’nin Türkiye’de 6 bin okulu vardı. Memleketin en ücra köşelerine kadar yayılmışlardı. Bir kısmı 10-15 öğrencilik küçük okullardı, öğretmenlerin tamamı Protestan misyonerlerdi.

Kemal Tahir’in tabiri ile “Amerikalılar, bu okulları akıllanalım diye açmıyorlardı.”

Bu okulların organizatörü American Board isimli radikal Protestan misyoner örgüt idi. American Board’a göre makbul Hristiyanlık Protestanlıktı.

Müslümanların Hristiyanlığa kazanılması için evvela Rum ve Emeniler Protestan yapılmalıydılar. Protestanlar, Ortodoks Hristiyanların Müslümanları Hristiyanlıktan tiksindirdiklerini düşünüyorlardı. Evvela Ermeni ve Rumlar Protestanlığa kazanılırlarsa sıra Müslümanlara gelebilirdi.

Bu nedenle American Board öncelikle Rum, Ermeni ve Bulgarlarla işe koyuldular, Türkler sıranın kendilerine gelmesini beklemeden kendiliğinden bu okullara çocuklarını vermeye başladılar.

Robert Kolej, Üsküdar Amerikan Kız Koleji, Beyrut Amerikan Koleji, İzmir Amerikan Koleji bu okulların en ünlüleriydiler.

Bu okulların ilk öğrencilerinden Halide Edip şöyle diyordu:

“Ey kolejim, karanlığın kapladığı Türkiye’de gözlerimi sana açtım. Ufku kararmış Türkiye’nin ufuklarını medeniyetin ve insanlığın en güzel incelikleriyle aydınlattın. Ey öğretmenlerim, dindarane duygularla dünyanın bu nasipsiz bölgesini aydınlatmak için kendi vatanınızdan ve halkınızdan ayrıldınız, yıllarınızı bu uğurda feda ettiniz. Sizleri seviyorum, seviyorum, seviyorum!”.

O ABD ki, sadece Irak’ta, 1 milyon Iraklıyı hunharca katledip, 1 milyon kadının da ırzına geçerek medeniyetin ve insanlığın en güzel inceliklerini dünyaya gösterecekti.

Küçük Halide’nin adeta tapındığı misyoner öğretmen-rahibeler, her gün ders bitiminde Müslüman öğrencilerin, okul kilisesinde ayine katılmalarını zorunlu tutuyorlardı.

Halideler, nasipsiz(!) ülkelerinde, böylece Protestanlıktan nasipleniyorlardı!

Yalçın Küçük’e göre, Sivas Kongresi bize öğretilenin aksine oy birliği ile Amerikan Mandası kararı almıştı. 18 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalinden 3 gün sonra İstanbul’da Üniversite gençliği Amerikan mandası isteyen bir miting düzenlemişti. Küçük’e göre o günlerde henüz Mustafa Kemal için de manda ayıp sayılmıyordu. Bu nedenle kongreden manda kararı çıkmıştı. Mandasızlığı kongreye değil General Harbord’a borçluyduk. Küçük’e göre “Resmi tarih, ne de olsa fazla resmiydi!” (Gizli Tarih / sh. 103,174, 176) .

Peki, bu manda fikri nereden çıkmıştı?

Çünkü, Amerikan okulları bolca meyveler vermişlerdi.

ABD, Türkiye üzerinde çalışmaktan hiçbir zaman beri durmadı.

ABD elçilikleri, Cumhuriyet döneminde de hep birer CIA istasyonu olarak çalıştılar.

12 Temmuz 1947 tarihinde İsmet İnönü’nün imzaladığı anlaşmayla Türkiye, ABD’ye yalvar yakar teslim oluyordu. Anlaşmada şöyle deniyordu, “Türkiye Hükümeti, ülkenin bağımsızlığını ve hürriyetini korumak ve ekonomisini takviye için Birleşik Devletler’den yardım talebinde bulunduğundan, yardımı yöneten misyon şef ve yardımcılarına yardımın yerinde kullanıldığını denetlemeleri için, her türlü kolaylığı sağlayacak, istedikleri raporları verecektir.”

Robert Alexander Peck, ABD Büyükelçiliğinde görevli ajandı. 1970’lerin ikinci yarısında Amasya havalisini ve Doğu Karadeniz’i sürekli dolaşıyor, gittiği yerlerde hep aynı soruları soruyordu.

“Alevi-Sünni çatışması nasıl tetiklenir?”

“Bir kıvılcım nerede patlama yapar?”

Amasya valisi, Robert Peck’e kalacak yer temin etmişti. Belediye Başkanı Gündüz Türem ise şüphelenip durumu İçişleri Bakanlığına duyurdu. İçişleri Bakanı CHP’li Hasan Fehmi Güneş, Peck’i izlettirmeye aldı. İzleme ABD ile Türkiye arasında krize neden oldu. ABD Türkiye’yi şiddetle protesto etti.

ABD protesto ile yetinmedi, misilleme olarak İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’i izlemeye aldı. Güneş’in izlemeye alındığından, Enerji Bakanlığındaki bir görevlinin haberi oldu. Görevli, haberi emrinde çalıştığı Enerji Bakanı Deniz Baykal’a iletti. Baykal, aynı partiden Bakan arkadaşı Güneş’i bilgilendirmemeyi tercih etti.

İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, bir kaset skandalı ile bakanlığa veda ettirildi.

Kaderin garip cilvesine bakın ki, yıllar sonra Baykal da bir kaset skandalı ile CHP Genel Başkanlığı’na veda ettirilip, yerine Kılıçdaroğlu getirildi.

Acaba Kılıçadaroğlu da bir kasetle mi gidecekti?

Paul Henze, 1974’te Türkiye’de CIA istasyon şefi idi.

Paul Henze, AB ülkelerinden iki bayanla birlikte 1982’de Urfa’da Harran otelde konaklayıp, aylarca Gaziantep, Urfa ile Suriye’nin Rakka ve Tel Abyad havalisinine düşen köylerimizi turladılar. Türk basını o günlerde Paul Henze’ye “GAP taki Kemancı(!)” adını takmıştı.

Muhtemelen daha nice Henzeler, GAP’ ta ne herzeler yemişlerdi.

Paul Henze’nin emekleri(!) boşa gitmedi.

Bu turları takiben PKK, Türkiye’nin gündemine, günümüze kadar çıkmamak üzere girmiş oldu.