Batıya tapan aykırılar
Ahlak;
dünya, insan ve insanlık için büyük bir kurtarıcıdır. Tek başına ahlak dünyayı
kurtarmaya yeter mi sorusuna tahlilimiz başka bir makale konusudur. Ancak şunu
söylememizde fayda vardır:
Akıl ve
birlik olmadan tek başına yaşanan ahlak, geçmişte tıpkı Afrikalı Müslümanların
Batılılarca köle olarak Avrupa’ya kaçırılması, alınır-satılır bir mal gibi
kadın erkek fark etmeksizin kendilerinin etinden, sütünden faydalanılmasına yol
açacaktır.
İnsan ve
insanlık kalitesi yüksek olan ülkeler, kendi insan ve ülkeleri kadar diğer ülke
ve insanlarının de ahlaklı, barış, huzur ve refah içerisinde yaşamasını
isterler. İyi ve yüksek bir ahlaktan yoksun ülkeler ise başka ülkelerin yumuşak
karınlarını arar bulurlar. Pusuda bekleyip zayıf yönlerini yakalayınca usulca
buradan girer, kendilerine göre bozar ve kendi bozuk nefs, çıkar ve ahlaklarına
göre işlerler.
İşgal
ettikleri ülkelerdeki en büyük işlemeleri, insanlardaki zihin ve ahlak
dönüşümüdür. Zihinler ve ahlaklar artık o ülkenin geçmiş müktesebatıyla hiç
alakalı değildir. Her şey tıpkı Batıdaki gibi egoist ve kötü çıkara uygundur.
Tıpkı Afrikalıların bir Türk âlimine Fransızca konuşarak “Osmanlılar bizi sömürdü” diye sorarak Batılı bir kültür yaşamaları
gibi.
Bu tür oyunlar,
fiziki işgal olmadan yıllarca birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde çeşitli
adlar altında hâlâ uygulanıp sürüyor. Pek çok Batılı ülke doğrudan destekliyor.
Amaçları gerçekten ülke vatandaşlarımızı düşünmek mi?
Bu ülke
insanın, bu hayatta en iyi bilmesi gereken bilgilerin başında nefsi gelmektedir.
İnsan evladı, nefsini öğrenebildiği kadar da kendini tanıyacaktır. Nefsini tanıyıp
kontrol altına alabildiği kadar da aklını kullanabilecektir. Nefsini terbiye ve
tezkiye edebildiği kadar da ahlaklı olacaktır. Bu ülke insanı bu durumun on
binlerce örneğini zaten tarihinde bulacaktır.
Yıllarca
iyi ve yüksek ahlakla çekiş kavga olmadan, zulmetmeden başka ülke ve
insanlarına yüksek ahlak, barış, huzur ve refah dağıtmış olan bu ülkenin evlatları
bugün Batılılar için “Bizde böyle değil
azizim. Bunlar bizden daha ahlaklılar.” diyebilmektedir.
Batıda
bugün zekânın ürettiği hayranlık uyandıracak muhteşem üretimler var. Allah’ın
insana bahşettiği zekânın muhteşem kullanımları var. Müthiş bir teknoloji var.
Bunlarda bir sorun yok, eyvallah. (Bu zekânın ürünü teknoloji, asla ulaşılmaz
ve geçilmez değildir.)
Ancak
burada başka bir sorun var. Sorun şuradadır: Nefsin isteklerine ve arzularına
göre yürüyen bir Batı var. Batıdaki her sistem, her üretim zerresine kadar
incelendiğinde temel mantığının nefse indirilerek düzen oluşturulduğu
görülecektir. Nefsin bozucu olan özelliği ve ihtiyaç dışı tüketimi arttırıcı
bir düzen oluşturulduğu görülecektir.
Böyle olmasına rağmen bundan 50-60 yıl önce
Batı, Türkiye’deki aydınların yaklaşık tamamı için bir Tanrı idi. Batının her
yaptığı; mutlak doğru ve itaat edilecek bir olguydu. Batılı gibi düşünmemek ve
yaşamamak kâfirlik sebebiydi. Aradan geçen bunca zamana rağmen Batıya tapan
insanların sayısı oldukça azalmasına rağmen Batıya tapan aykırılar yok
değildir.
Bilinmesi
gereken en önemli husus; sevgi, merhamet ve ahlak örneklerinin bırakın
yüzyıllar öncesini, 50-60 yıl öncesinin Anadolu’sunda rahatça bulabilecekleri
ve Batıda ise bulamayacaklarıdır. Bu durumu anlayabilmek, şu soruların
cevabında yer almaktadır.
Mesela Batıdan alınmış bir merhamet modeli
gösterilebilir mi? Batıdan öğrenilmiş tüm dünyayı huzura kavuşturabilecek bir
adalet örneği var mıdır? Batıdan acıma duygusu öğrenebilen var mıdır? Bırakın
dünyaya yetecek kadar sadece Kuzey Afrika’ya yetecek kadar bir sevgi
öğrenilebilmiş midir Batıdan?