Batı’nın Türk/Müslüman Nefreti
Yeni Zelanda’da 49 kardeşimiz bir terör saldırısında şehit oldu. Allah’tan rahmet dilerim. Bizim inancımıza göre, dünyanın neresinde, hangi ırktan olursa olsun bir Müslüman, kardeşimiz sayılır.
Küresel şeytani düzenin temsilcileri, işte bu kardeşlik hukukunu bozmak için bin yıldır mesai harcıyor.
Bunu “İslamofobi” kavramıyla izah etmeye çalışıyorlar. Bunun tam karşılığı “İslam düşmanlığıdır”. Batı; Malazgirt’i, Kudüs’ün fethini (Hıttin Savası) ve bilhassa İstanbul’un Türk hâkimiyetine geçip Ayasofya’nın minarelerinden yankılanan ezan sesini hiç unutamadı.
Türkiye’de ezanın protesto edilmesi, AB Parlamentosu’nda Ayasofya’nın camiye dönüştürülmemesine yönelik eklenen bir cümle, Netanyahu’nun Erdoğan’a diktatör diyerek ülkemizi karalaması, oğlunun da İstanbul’un ve Ayasofya’nın Türk işgali altında olduğuna dair tweeti…
Hemen akabinde, Yeni Zelanda’daki İslam düşmanı teröristin Ayasofya’yı minarelerden kurtarıp İstanbul’u tekrar Hristiyan şehri yapacağına dair bildirisi, içeride de ezan kutsal değildir şeklinde üretilen algı ve Kılıçdaroğlu’nun terör saldırısının sebebini İslam dünyasından kaynaklanan terör olarak görmesi… İslam’a ve Müslümanlara yönelik topyekûn bir saldırı söz konusudur.
Bugün bu tür saldırıların münferit olduğunu söyleyenler yanılıyor. Batı, bin yıldır Türk/Müslüman nefretini üzerinden atamadı.
Bakınız, 11 Ekim 1098'de bir papazın günlüğünde; “Her yerde Türkler! Türklere karşı sürekli savaş” yazılıdır. Bizans İmparatoru II. Manuel Paleologos ise 1391’de; “Muhammed’in getirdiği yenilikleri gösterin bana, orada yalnız kötülük ve insanlık dışılık bulacaksın” diyordu.
Fransızların meşhur Roland Destanı’nda “Müslümanlar, şeytanın temsilcileri” şeklinde tasvir edilir. Dante’nin İlahi Komedyası’nda, Hz. Muhammed (sav) ve Hz. Ali (ra), bölücülük yapanların atıldığı cehennemin sekizinci katında yer alırlar. Shakespeare, Othello’sunda; “Yalan söylüyorsam Türk gibi olayım” dedirtir.
Martin Luther; “Eğer Samson gibi güçlü olsaydım, çaresini bulur her gün bin Türk öldürürdüm. Bu da yılda 350 bin Türk ederdi. Türkler; Tanrı’nın öfkeli kırbacı, yakıp yıkan şeytanın uşağıdır. Bir Türk’ü öldüren vicdan azabı duymamalı, tersine, Hıristiyanlığın düşmanını yok ettiği için vicdanı rahatlamalıdır” der.
Winston Churchill, “Türkler, Müslümandır ve insan sayılmazlar” demişti. Margaret Thatcher de soğuk savaş döneminden sonra yeni bolşevizmi, İslam olarak gösterdi.
İsviçre’nin Türkiye Eski Büyükelçilerinden Eric Cornell, “Bir İslam Ülkesinin Kutsal Roma İmparatorluğu” başlıklı makalesinde: “Avrupalılık kimliği Türklerin İslami yayılmacılığına karşı mücadele sürecinde gelişmiştir” diyerek Batının, İslam’a olan nefretinin nedenlerini açıklıyordu.
David Horowitz, 2011 yılında Brooklyn College’de yaptığı bir konuşmada Müslümanları “İslami Naziler” olarak gösterdi. ABD Başkanı George Bush, 11 Eylül’de Müslümanlara karşı “Haçlı Seferi” başlattığını söylemişti.
“Ortadoğu'nun yarısı İsrail'in olacak. Üçüncü dünya savaşının patlama anını iple çekiyor, özlemle bekliyorum! “ demişti Kissinger.
Fransa’da 2012’nin Ekim ayı içerisinde -732 yılında Müslüman ordularının durdurulmasına atfen- kendilerine Generation Identitaire adını veren bir grup, cami ve mescitleri Avrupa kimliğine karşı tehdit olarak gördüklerini söyleyerek, kutsal mekânlara hiçbir ilke dinlemeden saldırı düzenlemekteydi.
2013 yılı Kasım ayında, Almanya’nın Leipzig kentinde yapılacak cami arazisine kazıklara saplanan domuz kafaları bırakılmış, alana litrelerce domuz kanı dökülmüştü.
İsrail, Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu'sunu da kapsayan Nil'den Fırat'a kadar olan bölümünün Yehova tarafından kendilerine vaat edildiğini söylüyor.
Fransa’nın desteklediği Hristiyan Anti-Balaka örgütü, Orta Afrika’da Müslümanlara karşı sistematik soykırım uyguluyor. Tek amacını “Müslüman öldürmek” olarak açıklayan bu terör örgütü, on binlerce insanı katlederken, yüz binlercesini de sürgüne zorladı. Hamile kadınların karınlarını deşerek öldürüyorlar.
Ülkemiz, Tanrı imparatorluğunun kuruluşunda en son seferde fethedilecek “Edom” ülkesi” olarak görülüyor. Üçüncü dünya savaşını bir dinler savaşı yani İslamiyet’in yok edilmesi savaşı olarak tasarlıyorlar. Terör örgütleriyle, ekonomik ambargolarla ve teknoloji yoluyla insanlığı dönüştürüp, yeni bir dünya imparatorluğu kurma peşindeler.
Ortada bin yıllık birikmiş bir nefret ve öfke var. Bu öfke batının üstünde er ya da geç bir yanardağ gibi patlayacak ve kendini büyük bir yangının içinde bulacaktır. Yeter ki biz uyanık olalım, bir ve diri olalım.