Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Şubat 2023

​Batının taklitçisi olmak

Bugüne kadar Batıdan birçok şeyi aldık. Teknoloji aldık, makine aldık. Batıda yıllardır üretim var. Muhteşem hem de… Hayranlık uyandırmaması mümkün değil. Allah’ın yarattığı zekânın muhteşem kullanımları var. Muhteşem makinaları var. Teknolojide bizleri geçtikleri, ilerledikleri el hak doğrudur.

Neuroscience dedikleri sinirbilimini geliştirmişler. Avatarlarla bir şeyler deniyor ve başarılı olabiliyorlar. Oturduğunuz yerden teknolojik ürünleri kontrol etmeyi geliştirmişler. Kurdukları ve yaptıkları eğitim düzeni ile bunları başarmışlar. Buralarda bir sorun yok.

Sorun şurada: Batı düzeni nefsiyle beraber yürüyen bir düzendir. Nefsin arzu ve isteklerine göre daha çok üretim, daha çok tüketim ve daha az paylaşım inancı ve düzeni olan bir Batı var. Haliyle Batıdaki her durum ve teknoloji incelendiğinde zerresine varıncaya kadar nefse bindirilmiş bir yaşam var. Her tarafa varıncaya, her insana ulaşıncaya kadar zenginlik yüksek oranda yaşanıyor. Ama mutlu insan yok. Bundan dolayı mesela,

Batıdan aldığımız bir merhamet modeli gösterilebilir mi?

Batıdan adalet öğrenebilmiş bir ülke var mıdır?

Batıdan acıma duygusu, insan sevgisi öğrenen bir toplum var mıdır?

Batı bizlere şefkatli devlet modeli, devlet baba modeli verebilmiş midir?

Batının son iki bin yılına bakalım ve bu soruları olumlu cevaplayabilecek birini bulmayı deneyelim. Bunun olumlu cevabını bulmak asla mümkün değildir.

Bizim ülkemiz dâhil yeri geldikçe menkıbe anlatır gibi Batılılar şöyle iyi, böyle muhteşem gibi örnekler verir olduk. Bunun böyle olması ayrı bedbahtlık olmasına rağmen ar edenimiz olduğu gibi etmeyenimiz de çoktur. Ülkemizde hâlâ Batıyı “muasır medeniyet” görme hastalığı vardır. Yılarca yasa ve ahlakı ile nam salmış bir millet olarak Batı yasa ve ahlakını almaktan ar etmedik. Oysa Batı, Miladi dört yüzlü yıllarda Roma İmparatorluğu’nun kararıyla zorunlu Nasranî olmuş ancak önceki hali ateizmi, paganist vahşiliğini çokça da terk etmemiştir.

Ülkemiz de yıllardır yönünü çevirdiği Batıdan insanlık, sevgi, şefkat, merhamet ve adalet namına bir şey öğrenilmediğini ve bu zamana kadar savaş ve ölümden başka bir şey üretmediklerini bilmesine rağmen insan kalitesini artıracak, nefs terbiyesini yerli yerine oturtacak, edep ve ahlakı yüceltecek kendine ait bir eğitim usulünü maalesef yerleştiremedi.

Kaldı ki tek yaratıcı olan Allah’a bile doğrudan doğruya “Sen kimsin?” diye soru sorabilen nefs ile yaşıyoruz. Beyaz da olsak siyah da olsak, Müslim de olsak gayrı Müslim de olsak durum budur. Dolayısıyla her iş ve ibadette nefsi dikkate alarak yaşama zorunluluğu var.

Yoksa basit işleri bırakın nefsiyle beraber namaz dahi kılan bir Müslüman, ibadet yerine sadece jimnastik yapmış olur. Nerede kaldı nefsiyle beraber idareci olmak, nerede kaldı doktor olmak, nerede kaldı siyasetçi olmak, nerede kaldı ana baba olmak,.. vesaire olmak.

İnsan nefsiyle beraber basit bir işi düzgün yapamadığı gibi dinini de asla düzgün yaşayamıyor. Ne namazı, namaz oluyor. Ne orucu, oruç oluyor. Eli ayağı düzgün bir insani yaşam ve Hak dini yaşamak ancak nefse rağmen olabiliyor.

İnsan, şer de yayabileceği gibi nur da yayabiliyor. Buna binaen her ürettiğinizi edep ve ahlaklı kullanma duruşu verecek olan eğitim yüzyıllardır bu alanda meşhur olan kendi kültürünüze ait olmalıdır. Sevgi, merhamet, şefkat ve adalet dağıtamamış nefsiyle beraber yaşayan Batıdan alınan fikirlerle değil Allah’tan gelen kaynaklarla olmalıdır. Yoksa Batının ancak taklitçisi olunur, sonucu da ülkenizin batışı olur.