Batı'nın Kanlı Tarihi (1)
Bununla da yetinmeyip vatanlarını işgal ettiği, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan edip çaldığı mazlumları da terörist olarak lanse etmektedir. Daha acı olanı da bu konuda büyük oranda başarılı da olmaktadır.
İstedik ki, kısık sesimiz le de olsa, batılıların emperyalist emeller
uğruna Afrika’da, Asya’da, Ortadoğu’da, Amerika’da hatta birbirleri arasında
nasıl bir tarihe sahip olduklarını özetle paylaşalım. Ola ki bir farkındalık
oluşumuna katkı olur. Biraz gerçek tarihten haberdar olan ve yalan söyleyen
tarihin aldatmalarından sakınabilenler zaten biliyorlar. Ama batının sahte
kahramanlarıyla büyüyen ve batıyı şefkat abidesi gibi gören zavallılar belki
biraz uyanırlar. Kaynak: (https://www.tohumdergisi.com/2017/06/05/batinin-kanli-tarihi)
Avrupalıların Afrika’yı topyekûn köleleştirmesi, Kolomb’un
Amerika’yı keşfinden 50 yıl önce başlamıştır. Bu işi ilk başlatan da altın
bulma ümidiyle batı Afrika’ya giden Portekiz prensi gemici Henry’dir. 1441
yılında ilk defa Afrika’ya ayak basan Portekizliler, Afrika’dan dönerken
yanlarına 10 Afrikalı köleleri alarak Avrupa’ya götürerek bedava iş gücünü de
keşfetmişlerdir. Daha sonra Gine kıyılarında ‘Elmina’ adını verdikleri altın
madeni, kısa zamanda Afrikalıların alınıp satıldığı köle pazarına dönüşmüştür.
XVI. yüzyıla gelindiğinde 200.000 Afrikalı, Avrupa ve Atlantik’e köle olarak
taşınmıştır. Dünden bugüne devam eden, emperyalist sömürgeciliğin en acımasız
işgal sahası şüphesiz Afrika kıtası olmuştur.
ANGOLA, uyanışın ilk ve en tutarlı sembollerinden
biriydi. Portekiz sömürgecilerine karşı mücadeleyi başlatan MPLA’nın haraketi
‘Salazar’ diktasının en acımasız işkence ve saldırılarıyla karşılaştı. Buna
rağmen iktidarı alarak işgalcileri kovan Angola halkı, bu kez de ABD komplolarından
kurtulamadı. 1976’daki zaferden sonra CIA güdümlü kontra örgütlerinin
saldırıları 300 bin Angolalının ölümüne neden oldu, 80 bini ise sakat kaldı.
CEZAYİR, 1830’da Fransa işgaliyle başlayan acılar
halkın yakasını hiç bırakmadı. Petrol ve maden yataklarıyla bütün
emperyalistlerin iştahını kabartan Cezayir, 1832-39 arasında Abdülkadir
Cezayiri önderliğinde ilk direnişine başladı. Yedi yıl içerisinde binlerce ölü,
sömürgeciliğin Cezayir’e armağanıydı. Daha sonra, sadece 1945’teki ‘Sedif’
ayaklanmasında 45 bin ölü sayılabildi. 1954-1962 arasındaki tablo korkunçtu:
1,5 milyon ölü, 2 milyon 800 bin tutsak… Bağımsızlıktan sonra ise bu kez
hükümetin organize ettiği kontra örgütler arasındaki iç savaş 100 bin
Cezayirlinin canına mal oldu.
ÇAD, 1891’den sonra Fransız sömürgesi olan bu
devlette aynı kaderi paylaştı. 1961’den sonra başlayan bağımsızlık savaşına
karşı gerçekleştirilen ABD-Fransız işbirliği binlerce ölüye mal oldu.
ETİYOPYA, ise aşağı yukarı ne kadar sömürgeci
güç varsa, ülkesinde gördü ve hepsi tarafından da ayrı ayrı sömürüldü. 1930’da
kukla ‘Kral Selasiye’ iktidar olduğunda da bir şey değişmedi. En önemlisi de
açlık hiç azalmadı; emperyalistlerin yoksulluğa mahkûm ettiği Etiyopya halkı
sadece 1973’teki kıtlıkta 100 binden fazla insanını kaybetti.
GİNE, başka bir Portekiz sömürgesi olan büyük
devrimci Amilcar Cabral önderliğindeki devrimci hareket, onun öldürülmesine
karşın başarıya ulaştı ve demokratik bir halk cumhuriyeti kuruldu. ABD ve
NATO’dan aldığı yoğun askeri desteğe rağmen Portekiz, devrimci güçlerin
karşısında düzenlediği katliamlarla bile tutunamadı.
GÜNEY AFRİKA, kukla yönetimi emperyalizmin
bölgedeki en kanlı diktatörlüğüydü. Emperyalizmin bu ülkede işlediği suçların
hesabı bile tutulamaz. Nüfusun %90’ı Afrikalı-Siyah olduğu halde beyazların
vahşi diktası altında bu ülkede kurulan sömürü ağı emperyalistler için öylesine
önemlidir ki, yıllar boyunca bu dünyanın en gerici rejimine bütün dünya
kapitalizmi destek vermiştir. Neredeyse kölelik koşullarında elmas madenlerinde
çalıştırılan siyahlar ise her ayaklanma girişimlerinde vahşi katliamlarla
karşılaşmışlardır.
KENYA, eski bir İngiliz sömürgesi olan da
yeni-sömürgeciliğin çürütücü etkisinden nasibini aldı. 1950’lerde Jomo
Kenyatta’nın önderliğinde kazanılan “bağımsızlık” bu bakımdan bir anlam ifade
etmedi. Onca mücadele ve katliamlardan sonra gelen istikrarsız hükümetler
kaosunda Kenya, IMF reçetelerini uygulayan yoksulluk içindeki bir ülke olarak
kaldı.