Batı'nın İslam'la Kavgası
Moğollar İran'ı işgal ettiklerinde, Hristiyanlar, Moğolları destekleyerek iltimaslı azınlık, Müslümanlarsa hor görülen bir çoğunluk haline geldiler. Bu dönemde, Hristiyanların, Müslümanlara karşı tavırları kaba ve küstahça idi. Ramazan aylarında aleni olarak şarap içiyorlar, bu şarabı Müslümanların elbiselerine ve camilerine döküyorlardı. Üstelik, ellerinde haç taşıyarak, bu haç geçerken dükkan sahiplerini ayağa kaldırarak, böyle hareket etmeyenleri hırpalayarak, caddelerde geçit törenleri düzenliyorlardı.
- yüzyıldan itibaren teknolojik ve ekonomik üstünlüğü ele geçirmesi ile Batı'nın, İslam Ülkelerine ilgisi ve saldırıları yoğunlaştı.
Hristiyanlar; seyyahlar, oryantalistler, misyonerlerle İslam coğrafyasına üşüştüler. Amaçları Müslümanları Hristiyanlaştırmaktı.
Misyonerlik faaliyetleri, en başarılı dönemine sömürgecilik devrinde ulaştı. Hristiyanlığa ikna edilebilsinler diye Müslümanların zihinlerinde İslam'ı lekelemeye yönelik hiçbir çabadan geri durmadılar. İslam'a ve Hz. Peygamber'e (S.AV.) türlü iftiralar attılar.
Müslümanları, Hristiyanlaştırmak kolay değildi.
Müslüman toplumlarda, seküler Müslümanlar "kötü" Müslüman olarak kabul edilirken, Hristiyanlığa geçenler ise, aşağılanıyorlardı.
İslam'dan dönenlerin, Hristiyanlarca şüpheyle karşılanması ve Hristiyan ırkçılığı nedeniyle, bu tekniklerin hiçbiri başarılı olamadı.
Oryantalistlere göre, Müslümanlar Hristiyanlaştırılamıyorsa sekülerleştirilmeliydiler!
Oryantalistler, İslam sosyal düzenini sekülerleştirmek için İslam hukukunun Batılı hukukla yer değiştirmesi konusuna özel bir önem verdiler.
İslam Ümmeti, "milliyetçilik" merkezli mücadelelerle bölündü.
Sömürgeleştirilen İslam ülkelerinden hiçbiri, Müslümanların zihinlerini sömürge olmaktan kurtaramadı.
Sömürgeleştirilen böyle zihinler sömürgeci güçlerden "ulusal bağımsızlıklarını" elde ettikleri zaman, bütün politik ve ekonomik sistemlerini kendi eski sömürgecileri tarafından kurgulanan modeller üzerine bina ediyorlardı.
Günümüzde oryantalistler ve seyyahların yerini Batı Dünyası'nın ileri karakolları durumundaki istihbarat acentaları ve medya almıştır. Bunlar özellikle İslam Dünyası'ndaki "fundamentalist" ve "terör" gruplarına sızmaktadırlar.
Medyanın objektifliği bir masaldır.
Çoğu insan, gazete, radyo veya televizyonlarda ne haber verilirse doğru olduğunu zannederler.
Medya, Batı'nın silahı haline gelmiştir ve İslam, onun en zavallı kurbanıdır.
Batı Medyası, Müslümanları; cinsellik düşkünü, arkadan hançerleyen, develere ve arabalara sahip, siyah limuzinlerde oturan, siyah gözlükler takan, uğursuz uğursuz bakan, petrol zengini şeyhler, olarak resmeder. Müslüman "hilekar bakışlı, gaga burunlu, pis, asık suratlı, cahil, tembel ve korku yayan" dır.
Edward Said, "bir haber spikerinin akşam haberlerini "işte böyle" diye bitirdiğini duyup-gördüğünüzde o olayın "işte öyle" olmadığını televizyon şirketinin düzenlediği şekilde olduğunu bilmelisiniz" der.
Medya, İsrail'in, Filistinlilere yönelik saldırılarını "misilleme" olarak görürken, Filistinlilerin İsrail'e bir hücumunu "terörist saldırı" olarak nitelendirir.
Batı, İslam'ı tehdit olarak algılamaktadır.
"Hindistan ve Çin de dahil, Doğu'nun öteki büyük medeniyetleri, yenilgiye uğratılmış ve endişe kaynağı olmaktan çıkarılmışlardır.
Batı'ya bir türlü tamamen boyun eğdirilememiş görünen sadece İslam'dır.
Batı, her fırsatta İslam'a leke sürmeye ve çarpıtmaya çalışıyorken, İslam ülkeleriyle samimi bir ilişkiye sahip olma veya işbirliği imkanı var mıdır?
(*)-Asaf Hüseyin'in aynı isimli eseri referans alınmıştır.
.