Batı'nın bitmeyen düşmanlığı
Batılı büyük devletlerin Türkiye üzerinde kararlılıkla birleştikleri tek nokta Tayyip Erdoğan’ı iktidardan düşürmektir. Çünkü Tayyip Erdoğan egemen güçlerin çıkarlarına değil, halkına hizmet eden bir anlayışın temsilcisidir.
Emperyalizme karşı bir anlayışın Türkiye’de iktidar olması, onların burada yenilgisinin göstergesidir. Bu nedenle 20 yıldan beri bu anlayışı devirmek için birçok yöntem denediler. Ancak her defasında başarısız oldular. Bu defa ekonomik savaş başlattılar.
Dolar kurunun bu kadar yükselmesi, ekonomik savaşın bir neticesidir. Milletimiz bu gerçeği bilmelidir. Bir kısım insanlar bu gerçeği dile getirenleri ‘’her şeyi dış güçlere bağlıyorsunuz’’ diyerek itibarsızlaştırmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bunu diyenler sömürgecilerin içimizdeki uzantıları değillerse, o zaman dünya sistemi hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkları içindir.
Emperyalistler bütün dünyada korkunç bir sömürü düzeni kurmuş, yaşadıkları konforu bunun üzerine bina etmişler. Bunu asla kaybetmek istemiyorlar. Ama hep yaşadıkları konforu kaybetme korkusunu zihinlerinde taşırlar.
Ancak bu çağ, sömürgecilerin korkularını, ezilenlerin de öfkelerini tecrübe ettiği bir çağdır. İnsanlık ailesinin büyük çoğunluğu küçük bir azınlığın kurduğu sömürü çarklarının dişleri arasında ezilmektedir. Kurulan bu sömürü düzenin çarkları hem insanı hem de doğayı mahvetti.
Uzun bir zamandan beri dünya bu sömürgecilerin elinde mümkün olan en kötü durumu yaşamaktadır. Onların çelişkilerini ortaya koyan her yazarı, her sanatçıyı, her siyasetçiyi ya yok ederler ya da yok sayarlar.
Bunun böyle olduğunu bir örnekle somutlaştıralım. Duran Kalkan’ın itiraflarını değerlendiren HDP eski milletvekili Altan Tan: ‘’Kürtleri ‘hak, hukuk, özgürlük, demokrasi’ söylemleri ile Türkiye’ye karşı koçbaşı olarak kullanıyorlar.
Esas siyasetleri budur.
Kürtlerle Türkiye Cumhuriyeti herhangi bir şekilde anlaşıp, çatışma durduğu gün Kürtlerin Batı'da ve Doğu'da beş kuruşluk bir kıymeti olmaz.
Ocak 1995'te Oslo Üniversitesi'nin düzenlediği büyük bir çoğunluğu Türkiye'den olmak üzere Irak, Suriye, İran Kürtlerinin temsil edildiği toplantıya çağrılmıştım. MİT ve CIA elemanlarının da katıldığı ünlü toplantıda, bu durumun böyle olduğunu ve Saddam Hüseyin'e Halepçe'ye attığı kimyasal silahları Batılıların verdiğini söylemiştim. 20 dakika süren konuşmamdan sonra 13 yıl boyunca uluslararası hiçbir toplantıya çağrılmadım.’’(İNDEPENDENT Türkçe 5 Kasım 2021)
Birleşmiş Milletlerde ‘’dünyanın bir kısmı obezite ile mücadele ederken diğer bir kısmı açlıkla mücadele etmektedir’’ diyen Tayyip Erdoğan’ı da, bir daha çağırmamak için iktidardan gitmesi gerekirdi. Bunun için her yolu denediler olmadı ve bu defa dolar kuruyla deniyorlar.
Milletimiz bilmelidir ki, mesele Tayyip Erdoğan’ın şahsı ile ilgili değildir. Bir yönüyle onun temsil ettiği, tarih, kültür, medeniyet değerleriyle birlikte geçmişle ilgilidir. Diğer yönüyle de onun Türkiye’yi kalkındırma idealiyle yani gelecekle ilgilidir.
Batı’nın Türkiye’ye karşı bitmeyen düşmanlığın temeli ta Hunlara kadar gider. Her fırsatta ‘’Batı Roma’yı Hun’lar, Doğu Roma’yı da Fatih Sultan Mehmet’in’’ yıktığını hep vurgularlar. Tayyip Erdoğan’ı bu iki örnek üzerinden eleştirirler.
Tarihi değiştiremeyeceğimize göre, Batı’nın Türkiye düşmanlığı değişmeyecektir. Ama biz batı sermayesine ihtiyaç duymayacak üretime dayalı ekonomik bir sistem kurmak için anlayışımızı değiştirebiliriz. Türkiye, enerjisini kısır tartışmalara değil, kendi potansiyeline erişmek için harcamalıdır.