'Batı'dan yükselen İslâm!
Yazıya bu başlığı uygun görmemin sebebini sona bıraktım.
Bizim buralara ise, hemen şimdi bakalım:
İsrail Terör Örgütü, Gazze’de insanlık tarihinin en büyük,
en ağır soykırım suçlarını işlerken, İslam Dünyası denilen “tanımsız” yapının acziyetine isyan ediyoruz.
Soykırımcı terörist Netanyahu, Arap Dünyası’ndaki “atanmış”
devlet yöneticilerine “Koltuklarınızdan olmak istemiyorsanız, oturun
oturduğunuz yerde!” diyor…
İslam Birliği Teşkilâtı, Arap Ligi filan “5 çayı” niteliğindeki buluşmalarda,
kınamadan öteye gidemiyor.
İsrail’e geniş çaplı ambargo teklifi, Suudi Arabistan,
Birleşik Arap Emirlikleri, Fas ve Bahreyn tarafından reddediliyor.
“Mısır’ın Kenan
Evren’i” Sisi, ülkesinde insanlık
suçları işlemiş bir zat.
Tek korkusu Hamas’ın İsrail'e galip gelmesi ve ardından
kendisine yönelmesi!..
Suriye’nin durumu malûm;
Başında bir katil-soykırımcı var, o da arkasını Rusya’ya
dayamış.
Yalnızca koltuğunu koltuğunu düşünüyor, onu korumak için
yapmayacağı pislik yok!
Irak, parçalanmış bir “devletçik”, kimin eli kimin cebinde
belli değil, İsrail Irak’ın her yerinde!
İran, her durumun işine yaradığı bir devlet…
Gerilimler yerini sağlamlaştırıyor, her gerilimi, çatışmayı
alanda yerleşmenin ve alan genişletmenin vesilesi olarak kullanmakta mahir.
Orada sözde İslam Devleti kuruldu ama Müslümanları iyice bölmekten
başka bir işe yaramadı!..
Pakistan nükleer kapasitesiyle, ensesindeki Hindistan
tehlikesini durdurmayı hedefliyor, başındaki belâ kendisine yetiyor da artıyor.
xxx
İslam dünyası denilen "boşluğa" baktığınızda, samimi
bir şeyler yapmaya çalışan Türkiye’yi görüyorsunuz sadece.
Türkiye’nin de bambaşka sıkıntıları var.
Atanmış adamların yönettiği Arap devletlerinde, “sokaktaki
insanların” en az yüzde 90’ı İsrail’e karşı, net bir şekilde Filistin’i
tutuyor, soykırımı lanetliyor.
Bugün, propaganda kanalları her kesim için açılacak ve o
ortamda serbest seçimler yapılacak olsa, bugünkü arapların başındaki devlet
başkanları yüzde 10’u bile bulamazlar!..
Yani…
Oraları aslında “yabancılar” yönetiyor tam mânâsıyla!
Türkiye’nin durumu farklı.
Yönetimde halktan defalarca “onay” almış bir ekip var.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 22 yılın yıpratıcılığına
rağmen, halkın yarıdan fazlasının oyunu alabiliyor.
Lâkin…
Buradaki sıkıntı da bambaşka.
Halkın büyük bir bölümü soykırıma karşıysa da, oranı hiç de
azımsanamayacak bir kesim, “Bize ne ölen Araplardan, hem onlar da topraklarını
satmasıydı!” söyleminin etrafında geziniyor.
Bu kesimlerin politikadaki temsilcileri olan partilerin ağır
isimleri, defalarca “ Filistin’in mücadelesini” hedef alan ifadeler kullanıyor.
“İsrail haklı
arkadaş!” demeye getiriyor.
Memleketin en meşhur tipleri, sözde sanatçıların çoğu İsrail
terörüne ses çıkartmıyor.
Ağaç, böcek edebiyatıyla ülkenin altını üstüne getirenler, binlerce
bebeğin katledilmesini görmezden geliyor, alenen “Filistin Halkı”nı suçlamaya cüret edenler bile oluyor!..
Öte yandan;
Filistin Dâvâsı’na destek veren, İsrail terörüne,
soykırımına karşı çıkan kitleler arasında büyük “heyecan” farkları var.
İstanbul’da düzenlenen Büyük Filistin Mitingi’nde, 1,5
milyon kişi bir araya geldi.
Başta Diyarbakır ve Batman olmak üzere, başka bazı
illerimizde de hatırı sayılır kitleler toplandı…
Türkiye’de yer yer böyle gösteriler olsa da, katılım ve
heyecan düzeyi genellikle yetersizdi.
Genel heyecan, ilgi, alâka düzeyi, yüzyıllar boyunca
İslam’ın sancaktarlığını yapmış ve zulüm nereden gelirse, kime yönelirse
yönelsin “güç kullanarak” karşı çıkmış Osmanlı’nın torunlarına yakışır olmanın
çok uzağında kaldı.
Görmüşsünüzdür:
Avrupa’nın birçok stadyumunda, futbolcuların da katıldığı
Filistin’e destek gösterileri yapıldı.
Türkiye’nin “sanal bahis oyunlarına” dalmış futbol
dünyasında, Gazze Soykırımı’na tepkiler çok cılız kaldı.
“Büyük, çok büyük” denilen kulüplerin taraftarları,
futbolcuları soykırıma çok az tepki
verdi.
Boykot kampanyalarında da, “bölünmüşlük” havasına şahit
olduk.
Allah onlardan razı olsun:
Milyonlarca vatan evlâdı boykotlarıyla İsrail ürünlerinin
satışlarının düşmesini sağladı.
Tam boykot etkili oluyor, iyi oluyor derken…
Birçokları da tuttu, satışların düşmesinden dolayı fiyatları
geriye çekilen İsrail ürünlerine yöneldi.
Stok yaptı.
15 Temmuz gecesi bankamatiklerin önünde kuyruklar
oluşturanlar, o tavrın bir benzerini bu
sefer de sergiledi!
Elinize şöyle bir listeyi alın…
İsrail terörüne, soykırımına amasız, fakatsız karşı çıkan
partilere bakın…
Bir de, İsrail’e şu veya bu kıvamda destek veren partilere
bakın…
Bölünmüşlük tablosunu net bir şekilde göreceksiniz.
Anadolu, böyle bir durumda dahi bu kadar bölünecek miydi?
Ortada soykırım suçları var, bebek katliamı var…
Onbinlerce bebek katledildi, bilinenlerden çok daha fazlası
maalesef enkazların altında…
Hastaneler, okullar, camiler, kiliseler vuruldu.
Babalarının canları kurtulsun diye güvenli bölgeye göndermeye
çalıştığı bebekler, kadınlar vuruldu.
Masum insanlar, hapishanelere tıkıldı, en rezil işkence
görüntüleri yayımlandı.
Kimyasal silahlar kullanıldı, iş “atom bombası” tehdidine
kadar gitti!..
İsrail terör örgütünün en tepesindeki sapkınlar “Biz sadece Hamas’la savaşmıyoruz, tüm
siviller hedefimizdir!” demekten çekinmedi.
“Bebekleri de
öldürmeliyiz ki, büyüyünce başımıza dert olmasınlar” fetvaları geldi,
sapkın ruhbanlarından!..
Ortada bu kadar net bir durum varken, insanlık tarihinin en
feci soykırım suçları işlenirken, “aramızdan” bu kadar fazla kişinin Soykırımcı
İsrail’e alenen ya da zımnen destek verir hallerde olması normal mi?
Yok, değil, asla değil!..
Eğitimi çok ihmal ettik, bu tablo hepimizin eseri;
anlatmadık, anlatamadık!..
Aydan gelmediler ya bunlar, bu topraklarda yetiştiler!
Ve bu okullarda!
Aramızda “bizim” isimlerimizle gezerek gerçek kimliklerini gizleyenler
(kriptolar) dışındaki herkesin sorumluluğu bizim omuzlarımızda.
Bunları yazarken…
Kendime de muhalefet eden tarafım şunları söylüyor:
“Batıda çok büyük
tepkiler var. Nice gayrimüslim İsrail terörüne, soykırımına amasız fakatsız
tepki gösteriyor. Bunlar içinde, büyük maddi kayıplara uğramayı, meslek
hayatlarının sona ermesini bile göze alan ünlüler de var. Ne yani; onlar analarından,
babalarından, okullarından çok mu iyi eğitim aldılar? Yanlışa düşme, insanın
içinde olacak… İnsanın içinde yoksa ne kadar öğretsen boş!”
X
İçimdeki muhalif ses, doğru mu söylüyor?
Yok.
Batı meselesi başka.
Dikkatinizi çekiyordur:
Sonradan Müslüman olanlar, yani epey süre gayrimüslim olarak
yaşadıktan sonra, hidayete erenler, Kur’an ve Sünnet’e riayet konusunda çok
daha hassas oluyorlar.
Bu “miras” kalan ile “emek” ile kazanılan arasındaki fark
gibi.
Araştırarak imana ermenin lezzeti çok daha fazla olmalı.
Kötüyü gördükten sonra, iyiyi, güzeli bulanlar çok daha
fazla kıymet biliyorlar.
Ben, “sonradan” hidayete ermiş batılıların İsrail terörüne,
soykırımına isyanlarını çok anlamlı buluyorum.
Bunları gördükçe heyecanım, ümidim artıyor.
Batı’nın ne büyük açmazlar içinde olduğunu, “hedonizm”in”
insanlığı nasıl felâkete sürüklediğini gören…
Huzurun “para pulda, mevki makamda, putlarda” değil,
yalnızca İslam’da olduğunu keşfeden ve “tahkiki
iman”ın lezzetine eren insanlar, Firavun Sarayı’ndaki Musa (A.S.) gibi
geliyorlar.
Bugüne kadar hidayete ermemiş olan vicdanlı insanlar da , bu
vesileyle gerçek mutluluğu tadacaklar İnşaAllah.
Rahmetli Metin Yüksel’in dediği gibi:
“Sen oradan
kıracaksın zinciri ben buradan,
Bir gün mutlaka
kavuşacak ellerimiz!”