Batıcılık zehiriyle kavruluşumuz
u2026 Elbette Tanzimat dönemine gelinceye değin, işlerin istenilen mecrada gitmediği aşikardı ve bu açık, Batı'dan 'ilerleme' transfer edilerek kapatılmak isteniyordu. Ve buna yönelik girişimlerde bulunuldu, bunun adına da Garpçılık denildi. Savaşlarda alınan yenilgiler sonrası Batı'nın tekniğine ve tedrisine ihtiyaç duyulduğu dillendirildi. Önceleri askeri bir ihtiyaç olduğu dillendirilen Batıcılık, sonralarda peyderpey kültür, sanat, edebiyat ve diğer alanlara da yayılarak ilanihaye devam silsilesine dönüştürüldü.
Batıcılık söylem ve eylemleri öyle bir doza ulaştı ki, ruhumuza temas edinceye değin. Bu akım aslında bizi atalet kabusuna kavuşturdu ve en fenası da bunu fark edemeyişimiz. Elbet ''İlim Çin'de bile olsa gidip alınız'' medeniyetinden oluşumuz ilerleme ve gelişme konusunda komplekse girmeme adına bizi uyarmaktadır, lakin bu demek olmamalıydı ki bu ilerleme ve tedrisat bizim içimizden neşvünema bulmasın. Ancak Batıcılık akımı öyle bir hal aldı ki en basit bir keşif bile içimizden çıkamaz olmuştu. Yerli ve milli nurumuzu söndürmüşlerdi. Çünkü böyle inandırılmıştık ve günümüze değin böyle sürüp gelmektedir maalesef. Bize ne lazım ise batı biliyor ve nasılsa batı veriyor ama istenilen dozda, avını elinde tutan bir zehir 'torbacı'sı gibi.
Bu şekilde kendi kültür, sanat, edebiyat, teknik ve ilim ilerleyişimiz akim kalmıştı. Kendi öz mecrasında yoğrulmayan bir hamurun kendi evinizde ekmeğe aşa dönüşme imkanı sıfırdır.
Teknik üretemedik teröre mahku00fbm olduk, sanat üretmedik ahlaksızlığı dayattılar, edebiyat üretemedik fikrimizi aldılar, bilim üretemedik aklımızı aldılar, ilim üretemedik kılcal bilgeliğimizi yitirdik, kendimizi tanımadık bedenimizi köleleştirdiler, siyaset üretemedik coğrafyamızı aldılar, sosyoloji üretemedik kitlelerimizi zehirledirler, her yönüyle, her haliyle bizi pasifize ettiler ruhumuza çöküş nüksetti. Diplomasimizi, teknokrasimizi, bürokrasimizi bize dayattıkları yapay malumatlarla şekillendirdik tam olarak ortada ruhu olmayan bir kalıptan ibaret kala kaldık. Bu bizi robotlaştırma faaliyetiydi. Oysaki bu onlara ve onların yaşam gerçeklerine ait bir ölçüydü ve bu bize tam anlamıyla ölçüsüzlük olarak akıp geldi. Her şey hazır, her şey kalıp, her şey şablon olan kuru bir yaşam dayattılar. Bütün bunların adına da ''batıcılık'' dediler ve dedirttiler.
Bu vesileyle artık ruhsuzluk sendromuna kapıldık sadece yürüyen cesetlerden ibaret bir hal aldık. Bu durum derinlerimizde kronikleştirildi. Bunu somutlaştıracak olursak, 1718 yılında Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayan Lale Devri, 1730 yılında Patrona Halil İsyanı ile sona erdiği söylense de aslında henüz kapanabilmiş değildir ruhumuzu külleştirmek istedikleri Lale Devri.
Tam 3 asırdır (1718-2017) kendi medeniyetine yabancı, kendi değerlerini aşağılayan, kalubeladan beri akıp gelen ve son 1400 yıldır somut olarak bize gerçek anlamda uygarlık olan nizam ölçülerini yitirdiğimiz 2017 yılına kadar yetişen nesil hala bu akıbeti yaşamaktadır.
Tam manasıyla bize 'Batıcılığı' dayatanlarda kabahati bulmaya yeltenmek subjektif bir yaklaşım olmaktan öteye geçemez. Asıl rasyonalite kendimizi tanıyamayışımız, kendimizi bulamayışımız, aslımıza rücu edemeyişimiz, gayrete rağbet edemeyişimiz, ölçü ve ahengimiz olan o her çağa çağdaş medeniyetimizi yitirmemiz. Ve doğrulmak için çaba sarf edemeyişimiz.
Tüm bunlar aynı denklem içine yerleştirildiğinde adına toptan ''Batıcılık'' faaliyeti denen ve hiçbir ahlaki ve insani değer tanımayan batının sömürge politikasını anlamak zor olmayacaktır.
Yine ölçü şu olmalıdır: İlim Çin'de bile olsa gidilip almalı; lakin yoğuracağımız bu ilgi ve olgular, medeniyet kulübümüzün dinamikleri içinde şekil almalıdır.
Tarih boyunca 'kendisi olmadan' ve 'kendisi kalmadan' başarıya muvaffak olanların varlığı mevcut değildir. Dün ''batıcılık'' olan bu dil, bugün ''popüler kültür olarak'' çıktı, yarın başka lisanlarla karşımıza çıkacaktır. Bu zemini iyi etüt etmeden körü körüne çağa entegre olmaya kalkışmak egemen güçlerin ağına av olmanın ötesinde başka bir hamle değildir.
Durup düşünmek ve harekete geçmek farzdır.