Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Batı ve insanın değer(sizliğ)i / katliamı

Sevgi ve aklı, kendine ait temel olgular olarak gören Batı ve Avrupa, insanı ve toplumu kutsallaştırarak ‘aşkın olanı’ kendi dünyasından çıkarmıştır. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasiyi kendi bünyesinin temel ilkeleri olarak görmektedir. Kendinin dışındakiler, mirasçısı olduğu Antik Yunan’da olduğu gibi, ‘barbar’ veya en hafif deyimiyle ‘öteki’ durumundadır. İddialarına göre akıl ve bilim, Tanrı’nın onlara verdiği hediyedir. Var olan bütün değerler ve üstünlükler, (sözde) Batı’ya aittir. Diğerleri ise, bahsi geçen değerlerden nasiplenmemiş uygarlık düşmanlarıdır. Dolayısıyla varlıklarının bir değeri bulunmamaktadır.

Kilise’nin etkisinden ve denetiminden kurtularak (Kilisenin) ‘tanrısını öldürmek’ suretiyle özgürlüğüne kavuşan, böylece insanı her şeyin merkezine yerleştirerek bir hümanizm dönemi başlatan, yine bu Batıdır. İnsanı; öne çıkan, varlık alemindeki en yüksek ve tek değer/ilke gören Batı, Yeniçağı bu duygularla başlatır. İnsanı geliştirmek, kutsamak ve onu en yüce konuma oturtmak artık, Batı için en büyük yegâne gaye ve amaçtır.

İnsan sevgisiyle dolu olan Batı uygarlığı, evrenselliğini böyle gerçekleştirecek, ‘çocukluk çağında’ olan insanın, artık kendi ayakları üstünde olduğuna kanaat getirerek, ‘baba imajı’ yerine koyduğu tanrı’ya ihtiyacı kalmayacaktı. Zira en değerli olan insandı ve böylece insan ‘her şeyin ölçüsü’ olacaktı. Kendisinin dışındakiler, bu ‘üstün insan’ olma şerefini yakalayabilecekler miydi? Yoksa, Batı için, Batı’nın yararına olan her şeyde, kendilerinden olmayanlar feda edilebilir miydi? Amaçlarına kavuşmak, konforlu ve üstün bir yaşam standardı için başkaları/ötekileri araçsallaştırabilir miydi?

Batı; kan, zulüm ve gözyaşı üzerine kurduğu uygarlıkları, modern zamanlarda daha insanî ve ‘şık’ kavramlarla takdim ve tarif edilebilmekteydi. İki cihan savaşının, milyonlarca insanın can ve bedenin üzerinde gerçekleşmesi, Batının vicdanında bir merhamet yuvası açabilmiş miydi acaba? Sayıların bile saymakta yetersiz olduğu cinayet, katliam ve sömürünün üzeri, hümanist değerlerle örtülebilir miydi? Haçlı seferlerinin canilikleri, Cezayir’deki milyonlarca özgürlüğünü isteyen Müslüman katliamı; Ruanda, Hiroşima, Nagazaki, Almanya, Bosna, Irak, Suriye, Filistin ve Afganistan’da kanla hayatların kaybeden milyonların kaybı, Batı’nın vicdanını aramıştır.

Merhameti ve sevgiyi ararken, yeni canların yok edildiği haberleri bütün dünyaya yayılmaktadır. Ajanslar şu haberi vermektedir: “Avustralya askerlerinin Afganistan’da 39 sivili öldürdüğü ortaya çıktı. Avustralyalı askerlerin Afganistan'da savaş suçu işlediğine dair iddiaları soruşturan Avustralya Savunma Kuvvetleri Genel Müfettişi tarafından hazırlanan rapor, 39 Afgan sivilin öldürüldüğünü ortaya koydu.” 19.11.2020 (a.a.)

Haberin devamı şöyleydi: “Avustralya Savunma Kuvvetleri Genel Müfettişi'nin (IGADF) dört yıllık bir soruşturmanın sonucunda hazırladığı ve Afgan sivillerin yasa dışı olarak öldürüldüğünü belgeleyen ‘güvenilir kanıtların’ yer aldığı rapor, Avustralya Genelkurmay Başkanı General Angus Campbell tarafından açıklandı. Yüzlerce tanığın dinlendiği ve 25 askerin karıştığı 57 olayın incelendiği rapordaki bulguları değerlendiren Campbell, raporun bazı askerlerin ‘savaşçı kültürünün utanç verici kaydını’ ortaya çıkardığını söyledi.

Daha da acımasız olanı, bu askerlerin sivilleri öldürürken, herhangi bir kafa karışıklığı içinde olmadıklarının da raporda yer bulmasıdır. “Raporda yer verilen yasa dışı cinayetlerin hiçbirinin ‘savaşın harareti içinde’ tanımlanmadığını ve cinayetlerin bilinçli işlendiğine dikkati çeken Campbell’e göre, hazırlanan belgede ‘faillerin olayları kafası karışmış veya istemeyerek yaptıklarına dair hiçbir bulgu yok.’

Generalin Afgan halkından özür dilemesiyle olay kapatılmaya çalışılmaktadır. Üstelik, öldürülen sivillerin yanına (ellerine ve kucaklarına) silah ve bombalar bırakılarak olayın bir çatışma sonucu gerçekleştiği imajı verilmeye çalışılmıştır.

Avustralya’nın, ABD ve diğer müttefikleriyle devam eden barışı koruma çabalarının (!) bir parçası olarak Afganistan'da yaklaşık 400 askeri bulunmaktadır. Peki, o halde Avustralya ordusunun özel kuvvetleri tarafından 39 Afganlı sivile yapılan (daha fazlası da olabilir) bu hunharca katliamın amacı neydi?

BBC News-Türkçe’nin verdiği habere göre (19 Kasım 2020), bu genç askerlere, ilk öldürme tecrübesini/deneyimini sivilleri vurarak göstermeleri emredildi. Savaş suçu kapsamına giren bu eylemle ilgili hazırlanan rapor, görgü tanıklarının ifadeleriyle teyit edildi.

Vahşice ve canice olan bu olay da göstermektedir ki, Batı için, kendinden olmayanın, insan olarak bir değeri yoktur. Diğeri ve öteki, amaca ulaşmak için birer vasıtadan başka bir anlam taşımamaktadır. Avrupa ve Batı, düşünürüyle ve siyasetçisiyle, olmayan değerlerini savunmanın tutarsızlığını ve çelişkisini tartışmalıdır. Bu tartışma ve özeleştiriyle, insanî dersler ve değerler çıkarmaya gayret etmelidir. Aksi takdirde, -sürekli takdim ettikleri - modernlik ve uygarlık elbiseleri üzerinde, tarihten günümüze kadar sıçrayan kan ve gözyaşı, kurumadan sürekli var olmaya devam edecektir.